Ünlü manken: Şehir hayatı insanı bozuyor
Yaşadığı lüks hayatı bırakarak en büyük hayali köye yerleşmek olan 90'lı yılların ünlü mankeni Bilun Dohmen, şatafatlı hayatın onu mutlu etmediğini söylüyor. Dohmen "Eskiden yüzlerce dolar verip yüz ve vücut kremleri alırdım. Şimdi hakiki zeytinyağı sürüyorum. Boş yere servet harcamışım" diyor.
Avrupa ve Türkiye'de sayısız defilede boy gösteren ünlü manken Bilun Dohmen, 26 yıl önce Alman biriyle evlenerek Almanya'ya yerleşmiş ve iş hayatına orada devam etmiş. 2007 yılında eşini trafik kazasında kaybetmesiyle her şeyi geride bırakıp en büyük hayalini gerçekleştirmek için köye yerleşmeye karar vermiş. Yıllarca lüks bir hayat yaşayan Dohmen, şimdi keçi, keklik, bıldırcın, tavuk ve köpekleriyle beraber yaşıyor. Üstelik domatesini biberini de kendisi dikiyormuş. Mankenlik yaptığı yıllarda 2 bin euroya ayakkabılar, yüzlerce dolarlar vererek vücut kremlerini aldığını söyleyen Dohmen, o lüks hayatın onu mutlu etmediğini belirtiyor. Dohmen şu an pazardan 2 liraya lastik ayakkabı aldığını ve dolabında sadece şalvar olduğunu dile getiriyor. Bu zamana kadar bakımına, makyajına, saçına, kremlere, kıyafetlere çantalar dolusu servet yatırdığını ifade eden Dohmen, "Şimdi cildime hakiki zeytinyağı sürüyorum. Yıllarca boş yere servet harcamışım. Bütün marka kıyafetlerimi vakıflara bağışladım. Mücevherlerimi sattım. Artık saat bile takmıyorum. Sade bir hayat yaşıyorum" diyor.
Köye yerleşmeye ne zaman karar verdiniz?
1990 yılında defile için Almanya'ya gitmiştim. Orada bir Almanla tanıştım ve evlenmeye karar verdik. Oradaki işlere daha çok yoğunluk vermeye başladım. İstanbul'a çok az gelip gittim. 20 yılım orada geçti. Sonra eşimi trafik kazasında kaybettim. O vefat edince işin başına geçtim. Artık bu işlerden de sıkılmıştım. Memleket hasretim vardı. Almanya'daki malımızı mülkümüzü sattım. Eşimden kalan mirasla, emekli maaşımla Türkiye'ye döndüm. Artık doğal bir hayat yaşamak istedim. Bodrum zaten benim baba memleketim, baba topraklarına geldim. Babam ve annem de öldü. Yalnız kalınca kendimi toprağa, çiçeğe, böceğe, hayvanlara vereyim istedim.
Şu an çiftliğinizde kaç tane hayvan var?
Beş dönüm bir arazi içerisine taş ev yaptım. Ekiyorum biçiyorum. Şu an keçilerim, tavuklarım, bıldırcınlarım, kekliklerim, 11 köpeğim, 2 kedim, 5 kuşum var. Hayvanat bahçesi gibi.
Köy şartlarına alışmanız zor oldu mu?
Çocukluğum İstinye'de geçti. Dedemin bostanında büyüdüm. O yüzden yabancı değilim. Toprağı çok seviyorum. Hayvanlarımız ve meyve bahçelerimiz vardı. Hiç zorlanmadım. Şimdi daha güzel bir hayat yaşıyorum. Şalvarımı giyer, yemenimi bağlar bahçeye çıkarım. . Sabah 7 de kalkıp akşam 11 gibi yatıyorum. Sigara ve içki içmiyorum. Temiz bir hayat istiyorum artık. Vücuduma kötü bir şey girsin istemiyorum.
Süt ve yoğurdunuzu kendiniz mi yapıyorsunuz?
Tabii ki... Salçamı, zeytinyağımı kendim yapıyorum. Her şey doğal.
Peki köye yerleştikten sonra hayatınızda neler değişti?
Enerjimi topraktan alıyorum. Stres yok. Pozitifim, güleryüzlüyüm. Kimseyle kötü olmam. Doğa insanı mutlu ediyor. Uzun süredir buradayım, daha hiç hastalanmadım. Ben burada özüme döndüm.
Mankenlik yıllarınız nasıldı? O hayatı özlüyor musunuz?
Şatafatlı bir hayatım vardı. Lüksün en lüksünü yaşadım. Krallarla aynı sofralara oturdum. Ama hep toprağım, memleketim dedim. Manikür, pedikür, süsler, saçlar, kokular hayatımın bir parçasıydı. Bir giydiğimi bir daha giymezdim. Cilt bakımları sık sık yapardım. O zamanlar Chanel markasını kullanırken şimdi yüzüme saf zeytinyağı sürüyorum. Eskiden yüzlerce dolarlar, eurolar verip yüz kremleri, vücut kremleri alırdım. Çantalar dolusu servet yatırırdım. Eşim vefat edince benim için hayat durdu. O lüks hayatı artık hiç özlemiyorum.
O kadar para harcadığınız için pişman mısınız?
Evet hemde nasıl... Ama amacım çalışıp para kazanmaktı. Buna mecburdum. Güzelliğime boş yere servet harcamışım. Şu an 55 yaşındayım. Herkes yaşımdan genç durduğumu söylüyor. Artık hiç makyaj yapmıyorum, duru suyla yüzümü yıkarım. Yıllarca bir ton makyaj yaptık. Mahvoldu vücudumuz.
Sanırım artık köyde şalvar ve lastik ayakkabı giyiyorsunuz...
Evet. Köye yerleşmeye karar verdiğimde marka kıyafetlerimin hepsini karton kutulara doldurup Lösev'e, kimsesizler yurduna bağışladım. Eskiye dair hiçbir şey bırakmadım. Şimdi dolabımı açarsanız 20-30 tane şalvar, yemeni, 10-15 tane blue jeans, 10 tane de tişört görürsünüz. Lüks bir şey giymiyorum. Eğer çarşıya gideceksem pantolon tişört giyiyorum. Topuklu ayakkabı mücevher dönemi bitti. Saat bile takmıyorum. Çünkü çok zirvede yaşadım hayatı. Artık onlar beni mutlu etmiyor. Pahalı bir markanın kıyafetini prova bile yapmak istemiyorum. Şalvarımı giyip bahçeye çıktığımda çok mutlu oluyorum. Pazardan 2 liraya lastik ayakkabılar aldım. Eskiden 2 bin euroluk ayakkabı alırken şimdi 2 liralık pazar lastiği giyiyorum.
Şehir hayatı insanı bozuyor
Komşularınızla ilişkileriniz nasıl?
Şehirde yaşayan insanlarla burada yaşayanlar arasında çok fark var. Benim komşularım çoban. Işıkları dahi yok, çadırda oturuyorlar. Onlarla yumurta kırıp yiyoruz. Şehir hayatı insanın yaşam tarzını bozuyor. Yalan, iftira, dedikodu, çirkinlik, dolandırıcılık var. Köylü arkadaşımdan bana zarar gelmez. Ama istanbulda oturduğum zaman çevremdeki insanlardan hep zarar gördüm. Ben hayalime kavuştum. Yeniden doğmuş gibiyim.
İstanbul'da boğuluyorum
İstanbul'a ne kadar sıklıkta geliyorsunuz?
Çok az gidiyorum. Alışveriş merkezlerini görmek bile istemiyorum artık. Oralara girince tansiyonum düşüyor. Sanat camiasından arkadaşlarım bana hep büyük şehirlerin stresinden bahsediyor. Hep problemliler. İstanbul'da yaşayıp sağlam bir arkadaşım olduğunu görmedim. Üç gün İstanbul'da kalamıyorum. Boğuluyorum. (Ayşe Deniz - Yeni Şafak)