İsrail için tek yaşamsal çıkar var; Hamas'ın...
Türkiye-İsrail ilişkileri uzmanı, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. İlker Aytürk, "İsrail için tek bir yaşamsal çıkar var o da Hamas'ın Gazze’de kendi devletini kurmasını engellemek. Bunu da denizden uyguladıkları ablukayla engellemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla başlangıçtaki yere geri döndük." değerlendirmesinde bulundu.
Diken sitesinden Tunca Öğreten'in, Doç. İlker Aytürk ile gerçekleştirdiği röportajı sizlerle paylaşıyoruz:
Türkiye aynı gün İsrail ile mutabakata vardı, Rusya’dan da düşürülen savaş uçağı için özür diledi. Sizce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan nasıl bir yol izliyor?
Köşeye sıkışmışlıktan dolayı taksit taksit adım atmaktansa bir günde altın vuruş yapmışa benziyor. “Ne olacaksa bir günde olsun, nasıl olsa sonra düzeltiriz” diyorlar. En azından bir adım atılmış olması sevindirici.
Batı ve bölgedeki komşularıyla ilişkisi günden güne kötüye giden Türkiye’nin, İsrail ile anlaşmasının mecburiyetten kaynaklandığını düşünüyor musunuz?
Öyle olmuş olmalı, aksi takdirde “Neden bugün anlaştık” sorusuna bir cevap veremeyiz. Bu anlaşmanın içeriği 2011 yılından belliydi zaten. O günden beri hepimiz özür dileneceğini, tazminat ödeneceğini ama ablukanın da kalkmayacağını biliyorduk. İsrail için özür de tazminat da sorun olan şeyler değil çünkü.
İsrail neyi sorun ediyor peki?
İsrail için bu konuda tek bir yaşamsal çıkar var o da Hamas’ın Gazze’de kendi devletini kurmasını engellemek. Bunu da denizden uyguladıkları ablukayla engellemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla başlangıçtaki yere geri döndük.
Başlangıçtan kastınız nedir?
İsrail baştan beri şunu diyordu: “Gazze’ye yardım mı etmek istiyorsunuz? O zaman gemileri Aşdot Limanı’na gönderin, yardımlarınızı buradan Gazze’ye nakledelim.” Türkiye, bunu delmek adına 2010’da, Mavi Marmara’nın da aralarında bulunduğu pek çok gemiyle bir filo organizasyonuna girişti. İsrail de buna karşı haydutça bir tavır takındı ve insanlar öldü. Bugün geldiğimiz noktada yine bizim gemilerimiz yola çıkacak ve yardımları Aşdot Limanı’na götürecek. Değişen ne oldu, Mavi Marmara’daki insanlar neden öldü o zaman?
Mutabakatın maddelerinde bir değişiklik yoksa bugün neden anlaşma yapılıyor?
Bu kadar sıkışmasak anlaşma olmazdı. Türkiye Ortadoğu’da teveccüh kazanmak ve bölgede İslami uyanışı gerçekleştirmek için liderliğe soyunmuştu. İşte bu yüzden uzlaşmamak için ayak diredi ve kriz ortamını sürdürmek istedi. Sonuç olarak gelinen noktada; Türkiye dış politikası inanılmaz geriledi ve ciddi hatalar yapıldı. Sanki birileri sekiz yıldır diplomasi stajı yapıyor, biz de ısrarla bunun bedelini ödüyoruz. Türkiye güçlü bir ülke ama gücünün sınırlarını da bilmesi gerekir. Yanlış hatırlamıyorsam Wikileaks dosyalarında vardı… Bir Amerikan büyükelçisi Türkiye için ‘Kendini Rolls Royce zanneden bir Land Rover’ benzetmesi yapmıştı. İçinde bulunduğumuz durum ona benziyor.
Dünkü mutabakat sonrası iktidar çevrelerinin en fazla vurgu yaptığı nokta, İsrail’in özür dilemesi oldu. İsrail’in özrü, tek başına bu kadar önemli mi gerçekten?
Her ülke özre farklı anlamlar yükler. Hiç özür dilemeyecek ülkeler vardır… Bizim gibi, dişlerini gıcırdatarak özür dileyecek ülkeler de vardır… Bir de özür dilemeyi dert etmeyecek olanlar vardır ki, İsrail de bunlardan biri. Şuana dek İsrail, Türkiye’den defalarca özür diledi. İsrail’in, Türkiye’ye karşı politikası hep şu yönde oldu: “Beni köşeye sıkıştırırsan üzerine sıçrarım. Kötü bir şey yaparım. Sert tepki vererek caydırıcı olmaya çalışırım. Sonrasında da gerekirse özür dilerim.” Özür dilemek onlar için büyük bir sıkıntı değil.
İsrail aslında dün değil, 2013’te özür dilemişti. Bunun için neden Mavi Marmara baskını sonrası üç yıl bekledi?
Karşılığında Türkiye ile bir anlaşmaya varılmayacaksa neden özür dilensin anlayışı vardı. Onlar da bu özrü, kapsamlı bir paketin parçası haline getirmişlerdi. İsrail, kendi yaşamsal çıkarı için özür de diler, tazminat da öder.
İsrail’in en fazla önemsediği çıkar hangisiydi?
Anlaşmanın tam metnini görmedik, bilmiyoruz. Ancak İsrail, Gazze ablukasının sürmesini Türkiye’ye kabul ettirmiş gözüküyor. Türkiye’den gönderilecek her yardım, yine İsrail limanı üzerinden gönderilecek. Bu anlaşma bugün yürür fakat yarın Filistin’le yeni bir çatışma çıktığında, yahut Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir kriz yaşandığında askıya da alınabilir. Ne kadar süreceğini kestirmek zor.
Peki, özür dışında Türkiye’nin somut bir kazanımı var mı bu anlaşmada?
Olacak gibi görünüyor. Anlaşmazlık hali, sürdürülebilir bir hal değildi. Bizim görmediğimiz daha neler olmuş olmalı ki Türkiye, dişlerini gıcırdatarak da olsa İsrail’le anlaşmayı kabul etti. Bunun başka bir açıklaması yok.
Bilmediğimiz neler yaşanmış olabilir?
Ben daha önce de, bu anlaşmayı görmeden inanmam demiştim. Son ana kadar çok şüpheci davrandım. Çünkü İsrail ile tek başına anlaşma imzalanamaz. Bu ancak Türkiye dışişlerinde büyük çapta bir revizyon olacaksa mümkün olabilir.
Anlamadım…
Ancak çok geniş kapsamlı yani Suriye, Mısır ve Rusya’yı dahil edebilecek çapta bir revizyon olacaksa, İsrail ile ilişkilerin yumuşatılması söz konusu olabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan öyle anlaşılıyor ki Davutoğlu sonrası dönemde bu büyük revizyonu yapmaya karar vermiş.
Dış politika revizyonunun başladığını mı söylemek istiyorsunuz?
Dün Rusya’ya ‘üzüntü bildirilmesi’, Mısır’la birtakım ilişkilerde adım atılması bize başladığını gösteriyor. Şuna da dikkat etmek gerekir; Türkiye, son birkaç yıl içerisinde Suudi Arabistan ile yakınlaştı. İsrail de Suudi Arabistan’la. Bölgede İran karşıtı bir cephe kuruluyor. Türkiye diğer ucundan bu üçgene dahil oluyor. Diğer bir nokta da…
Evet…
Türkiye’nin hem içeride, hem de Suriye ve Irak’ta, PKK ve Kürtlere karşı istihbarat, silah, teknoloji ve uluslararası kamuoyu desteğine ihtiyacı var. Açık bir şekilde bu eksikliklerin de İsrail tarafından giderilebileceği düşünülüyor. Son bir yıl içinde Erdoğan, Amerikalı Yahudi kuruluşların liderleriyle iki defa görüştü. Bir ön çalışma yapıldı. O noktadan itibaren İsrail lobisi Türkiye’yi, Kürtlere karşı desteklemeye başladı. Türkiye bu desteğin artmasını istiyor.
Az önce İran karşıtı bir birlikten bahsettiniz. İsrail Askeri İstihbarat Şefi Herzl Halevi, geçen gün şöyle bir açıklama yaptı: “Suriye’de IŞİD’in yenilerek sona ermesini istemiyoruz.” Suudi Arabistan ve Türkiye defalarca IŞİD’e destek olmakla suçlandı. Türkiye ile İsrail arasında, IŞİD’in akıbetiyle ilgili bir fikir birliği olabilir mi?
IŞİD bütün vahşetine rağmen hala Sünni bir hareket. Dolayısıyla Sünni bir hareketin, İran ve onun desteklediği diğer güçler karşısında yenilerek sahneden çekilmesini istemiyor olabilirler. Ancak bunları bir delile dayanarak söylemiyorum. Muhtemelen İsrailli yetkilinin anlatmak istediği de buna benzer bir şeydir ve bölgede İran’ın önünün açılmasını istemiyorlardır.
Bugün iktidara yakın medyanın manşetlerine baktığımızda, ‘Gazze’de bayram havası’ başlıklarının atıldığını gördük. Ne dersiniz? Gazze’de bir bayram havası var mıdır?
Filistin uzmanı değilim ama Gazzelilerin bayram edecek durumları yok. Filistin halkı yine 50 ve 60’larda, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) kurulmasından önceki günlerine döndü. Yani Filistin siyaseti, bölgedeki Arap yahut Müslüman devletlerin eline geçmiş durumda. Vaktiyle bu rolü Mısır oynamış ve Filistin davasını kendi ülke çıkarları için kullanmıştı, ta ki 1967’deki savaşta yenilgiye uğrayana dek. Bugün de Filistin, kendi bağımsız siyaset kabiliyetini kaybetmiş durumda. Hamas dışlanmış bir örgüt. Batı Şeria’daysa neredeyse devlet yok.
Türkiye’nin, kendi çıkarları doğrultusunda Filistin davasını kullandığını mı söylüyorsunuz?
Filistinliler, bölgedeki diğer devletlerin çıkarlarına tabi görünüyor, bunlardan biri de Türkiye. Türkiye’nin İsrail’le, Filistinlilerin kara kaşı, kara gözü için yakınlaştığı argümanına katılmıyorum. Bütün adımlar Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda atılıyor. Türkiye elbette Gazze’de bazı yatırımlarda bulunacaktır ve bir takım geçici iyileşmeler gözlenecektir. Ancak Filistin davasıyla doğrudan alakası olmaz bu durumun. Abluka hala devam ediyor.
Bu mutabakatla Türkiye’nin, İsrail’in Gazze ablukasını meşrulaştırdığı konuşuluyor. Katılıyor musunuz buna?
Türkiye daha önce de kaş yapayım derken göz çıkarmıştı. Mavi Marmara işine hiç girişilmemeliydi, büyük bir hataydı. Baskın sonrası BM’de bir komisyon kurulmuştu, Türkiye de onay vermişti. Palmer Komisyonu raporunda İsrail’in, Gazze’ye denizden uyguladığı ablukanın yasal ve sürdürülebilir olduğu yönünde görüş bildirilmişti. Yani bu abluka, bir BM dökümanında onaylanmıştı. Türkiye, istemeden de olsa buna vesile oldu. Abluka halinin devam etmesi İsrail için çok önemliydi, şimdi de Türkiye’yi de buna ikna etmeyi başarmış oldukları görülüyor.
Netanyahu dünkü açıklamasında Hamas’ı kastederek, “Türkiye üzerinden İsrail’e terörist faaliyetlere artık izin verilmeyecek” dedi. Başbakan Yıldırım ise Hamas ofislerinin kapatılmayacağı yönünde konuştu. Bu iki açıklamayı nasıl okumak gerekir?
Diplomaside böyle muğlak terimler hep kullanılır. Hamas’ın Türkiye’de birkaç ofisi olabilir. Mesela basın ofisini açık tutacaktır da, başka türlü ofislerini kapatacaktır artık. Tam metni görmediğimiz için net bir şey söylemek mümkün değil.
İki ülke liderleri de halklarına, kendi zaviyesinden açıklamalar yapıyor. Bu farklılık ilerleyen zamanda ikili ilişkilerde yeni bir krize neden olur mu?
Sanmıyorum. İsrail’in bu anlaşmayı kendi kamuoyuna açıklamada bir zorluğu yok. Anlaşmadan, kendi çıkarları doğrultusunda kazanımlar elde ettikleri gibi, kendi içlerinde Türkiye düşmanlığı yapan bir ülke de değil. Ancak Türkiye için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Bu anlaşmayı Türkiye kamuoyuna açıklamak daha zor. Unutmayalım, Ak Parti liderleri geldikleri köken itibariyle İsrail’i yok edilmesi gereken bir şeytan, bölgedeki bütün dertlerin baş sorumlusu olarak görüyor. Anlaşmaya imza atmış olabilirler ama kalplerinde böyle düşündüklerini söyleyemeyiz.
İsrail’le imzalanan bu anlaşma, AKP seçmeninin başka yöne kaymasına neden olur mu?
AKP, son sekiz yıldır seçmene kuvvetli bir İsrail karşıtlığı pompalıyor. Bunun sık sık anti semitizm boyutlarına vardığına da şahit olduk. Dolayısıyla birdenbire “Şimdi bu anlaşma nereden çıktı” denilecek. Basından takip ettiğim kadarıyla deniliyor da zaten. Ancak buna rağmen genel kanı; ‘Reis’in bir bildiği vardır’ yönünde. İçlerine sinmese de evet diyorlar. Zaten yakında bir seçim yok. Bu yüzden birkaç ay sonra unutulur, gider; muhalefet de bunu kullanamaz diye düşünüyorlar. (Diken)