Gülen'in Şeyh Said düşmanlığına yanıt 4
İslami kıyam önderi Şeyh Said (ra)'in torunu Erzurum eski Milletvekili Abdulilah Fırat, "Fetullah Hoca ve benzeri cemaatler inanç ve ibadet alanında dinin aslına uygun olarak Kur’an ve sünnete yakışır şekilde davranmıyorlar" dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) 19 ve 20. Dönemde Milletvekilliği yapan Abdulilah Fırat, Hürseda Haber'e gönderdiği, "15 Temmuz darbe girişimi lideri Fetullah Gülen hakkında değerlendirmelerim" başlıklı reddiyesinde, Hz. Ali (ra)'ın oğlu Hz. Hasan (ra)'a yaptığı vasiyette, "İnsanların kalbi, boş bir araziye benzer, ona ne verilirse kabul eder. Öyleyse katılaşmadan ve seni başka şeylerle meşgul etmeden biran önce kendine dikkat et." uyarısında bulunduğunu anımsatarak, "Fetullah Gülen arazisine yanlış tohum attı" dedi.
Abdulilah Fırat'ın 9 sayfalık reddiyesinin son bölümünü sizlerle paylaşıyoruz:
"Evet, haramlara müptela olan kişileri yumuşak bir lisanla uyarmak ve böylece onları felâket çukurlarına düşmekten kurtarmak âlimlerin asli vazifelerindendir.
Hurafeleri din olarak gören, tamamen gelenekçi zavallı kimseler tarafından yapılan çığırtkanlığa önem vermek, aydınlığın karanlıkla ortadan kaldırılacağına inanmak demektir. Oysa en ufak bir ışık, zifiri karanlıkta bile varlığını açık bir şekilde gösterebilir.
İçerisinde hurafelerin yer aldığı bir dinin, ilim ve fikir erbabı nezdinde kabul görmesi düşünülemez. Devamlı mücadelelerle geçen asrımızda insanları tembelliğe sürükleyen bu inanç mensuplarını mahvı perişan etmekten başka bir işe yaramaz.
Hz. Ali (k.v.), oğlu Hz. Hasan (r.a.)’a vasiyeti esnasında kendisine şöyle demiş. “İnsanların kalbi, boş bir araziye benzer, ona ne verilirse kabul eder. Öyleyse katılaşmadan ve seni başka şeylerle meşgul etmeden biran önce kendine dikkat et.”
Fetullah Gülen arazisine yanlış tohum attı. Şairin dediği gibi;
“Nefis öyle şeydir ki başıboş bırakılırsa adileşir,
Erdemlere sürülürse dört elle onlara sarılır.”
Yine Kaside-i Bürde’de şöyle denilmiş;
“Nefis bebek gibidir, onu salıverirsen emme sevinciyle şahlanır,
Onu sütten kesersen o da kesilir.”
Nefsi kötüye doğru sürüklememeliyiz, insanların içi pisliklerle doludur ve onun arındırılması ancak kusur sayılan hasletleri ve günahkârlık sebeplerinin terk edilmesi ile mümkündür. Esasen iffet hakkı alma ve hakkı gözetmenin sonuçlarının tezahür etmesi, kişinin aklının hevasına kul olmasını engellemesi ve aklının hazlara tabi olmaması için arzu gücünün düşünme gücüne boyun eğmesidir.
Dostluk insanlar için önce herhangi bir çıkarın karışmadığı yani kendisi için istediği dostu içinde istediği sözüyle açıklaması gibidir.
Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın, Fetullah Gülen’e dediği gibi -cemaatini kastederek- “Ne istediniz de vermedik.” demesi gibi dostluk ile halisane, sevgi farkı bilen kimse, dostunu ölüm timleriyle yönelmeyi aklına getirmez. O halde Fetullah Hoca’nın sevgisi Allah (c.c.) için değilmiş, “İnsanların en âcizi dostlarını kaybedendir.”
“Mümin, ülfet eden ve kendisiyle ülfet edilendir.” Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur; “Sizden biriniz kardeşinin aynasıdır, öyleyse ona bakana eziyet verecek kötü bir hal görürse onu gidermeye çalışsın.” (Tirmizi) “Mümin müminin aynasıdır onu düşünerek ihtiyacını giderir ve onun durumuna tahammül eder” (Ebu Davut)
Bunun için İslâmiyet’in özüne dönülürse o zaman dinin büyük ilim adamlarının hem takdirini toplayacak, hem de hayranlık duymalarına sebep olacaktır.
Görülüyor ki Müslümanların içinde yetişen münevver insanlar, din adına ortaya atılan şeylerden tiksinip, nefret ederek kaçıyorlar. Halk ise hurafeler içinde sarhoş ve sersem bir halde, felaket çukuruna doğru sürükleniyor. Toplumun düşünce gücü uyuşmuş olduğundan, bu faciaların farkında bile olmuyor. Aydın ve münevver insanları istila eden nefret bulutlarını dağıtarak arkasından sevimli bir güneş doğması için aslı olmayan, dine sonradan girmiş inançları ortadan kaldırma ve İslam’ın temel prensiplerini bütün parlaklığı ile meydana çıkarma zorunluluğu vardır.
Hz. Osman (r.a.) “İnsanlar kötü işler yapıyorsa onların kötülüklerinden uzak durun” şeklindeki sözü; insanları fitneden, fitne olaylarına karışmaktan, söz, eylem ve inanç bakımından çirkin (münker) olan her türlü davranışlarından sakınmalıyız buyurmuştur.
Dinde olmayan bir şeyin sonradan ortaya çıkarılması anlamında “kötü çığır” olarak adlandırılan “Bid’at”, asrısaadetten sonra ortaya çıkan bir delile dayanmayan inanç, ibadet ve davranışlar hakkında kullanılan bir terimdir.
Allah Resulü bidatlere karşı tavizsiz bir tutum sergilerken her ne maksatla ve sebeple olursa olsun bid’atı ortaya koyan bid’atçilere uyarılarda bulunmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Allah, bid’atını bırakmadıkça bid’at sahibinin amelini kabul etmeyi reddeder” buyurmuştur. (Muslim, Buhari)
Hulasa olarak Fetullah Hoca ve benzeri cemaatler inanç ve ibadet alanında dinin aslına uygun olarak Kur’an ve sünnete yakışır şekilde davranmıyorlar, Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından bizzat yaşanan, bizlere de örnek olarak sunulan dini hayatın ve sünnetin dışına çıkarak Allah Resulü (s.a.s.) “Kim bizim dinimizde olmayan bir şeyi sonradan ortaya koyarsa o reddedilir” (Muslim-Buhari) buyurarak bid’atlara asla taviz verilmemesini istemiştir.
İmam Nevevi’de şöyle demiştir; “Bid’atçı kimselere selam verilmez ve selamları da alınmaz.” Bunun için, Hz. Peygamber ve sahabenin önde gelenlerinin ehli bid’at ve bid’atçılara karşı takındıkları tavrı kendimize rehber edinerek, bunlara karşı her türlü vasıtayı kullanarak mücadele etmeliyiz.
Müslüman kardeşlerimizi felaket çukurlarından kurtarmak için tek çare, hurafelerin ve bidatlerin ortadan kaldırılması ve İslâm’ın özüne dönülerek temel esasların yeniden canlandırılması ümidiyle bu milletimizi ve dünya mazlumlarının koruyucusu bizzat Allah-u Teâlâ’dır. Allah’ın selam, rahmet ve bereketi sizlere ve Allah’ın salih kullarına olsun." (Hürseda Haber)