Trump’ın ‘Müslüman yasağı’na Körfez ülkeleri niçin sessiz kaldı?
ABD Başkanı Donald Trump’ın Afrika ve Arap dünyasından Müslüman ağırlıklı yedi ülkeyi hedef alan “Müslüman yasağı” kararnamesi, Washington’da ve tüm dünyada tepkiyle karşılandı. Ancak Körfez ülkelerinden bununla ilgili ne bir adım atıldı ne de kınama yapıldı.
İran, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin yanı sıra Washington’ın geleneksel bazı müttefikleri ve ABD Kongresi’nde her iki partinin temsilcileri ABD’nin yeni başkanının kararını kınadı. Hafif bir itiraz dile getiren Katar hariç Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri bu kınama dalgasına katılmadı. 45’inci Başkan’ın Suudi Kralı Selman Bin Abdülaziz El Suud ile 29 Ocak’ta yaptığı telefon görüşmesinde “Müslüman yasağı” gündeme gelmedi. Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) ise dışişleri bakanı ve Dubai’deki bir emniyet yetkilisi ABD’nin egemen bir devlet olarak bu kararı alma hakkını savunacak kadar ileri gitti, kısıtlamaların Müslüman düşmanlığı olarak yorumlanmasına karşı çıktı. Bahreyn, Kuveyt ve Umman ise şimdilik sessizliklerini koruyor.
KİK’ten kınama gelmemesi, Körfez devletlerinin yeni ABD yönetimine karşı “Bekle, gör.” yaklaşımını yansıtıyor. Bir dizi ekonomik sorun ve güvenlik sıkıntısı yaşayan ve bundan dolayı Washington’la yakın iş birliğine ihtiyaç duyan Körfez devletleri Trump’la aralarını iyi tutmak istiyor.
Körfez’deki kraliyet aileleri, Trump’la ilişkilerinin Barack Obama’yla ilişkilerinden daha iyi olmasını birçok hedefleri açısından önemli görüyor. İran’ın bölgesel faaliyetlerine karşı ABD’den daha güçlü destek almak, krallıklarını İslam Devleti (İD) tehdidinden korumak, ekonomik çeşitlendirme programlarına dış yatırım çekmek bu menfaatlerin başında geliyor. ABD Başkanı’nın kararını açıktan eleştirmek bu menfaatlere zarar verebilir.
Suudi Arabistan gibi Arap yönetimlerinin Obama döneminde yaşadığı başlıca hayal kırıklıklarından biri Obama yönetiminin İran konusunda onlara göre zayıf kalmasıydı. KİK’in bakış açısına göre İran’ın Suriye ve Yemen başta olmak üzere bölgedeki faaliyetleri Arap Yarımadası’ndaki monarşiler için ciddi bir tehdit oluştururken Obama yönetimi Tahran’ı frenlemek için yeterli adım atmadı. Oysa Trump yönetiminin İran’a karşı daha sert bir tutum izleyeceği yönünde belirgin işaretler var.
1 Şubat’ta ABD ve üç Batılı müttefiki “ticaretin serbest akışını” sağlamak amacıyla Körfez’de üç günlük bir tatbikat gerçekleştirirken Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, Washington’ın “İran’ı resmen uyardığını” ve “çok çeşitli seçenekleri gözden geçirmek” üzere bir “değerlendirme süreci” başlattığını söyledi. Flynn, bu açıklamayı İran’ın yeni bir balistik füze denemesi yapması ve İran destekli Husi isyancıların Suudi bir deniz aracına saldırması üzerine yaptı. Bundan iki gün sonra Flynn’in sözleri icraata dönüştü. ABD Hazine Bakanlığı, İran’ın balistik füze programıyla alakalı 25 şahıs ve şirkete, ayrıca Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nün destekçilerine yaptırımlar getirdiğini duyurdu. Kuşku yok ki bu adımlar, yeni yönetimin İran’a bakışı ve KİK’in İran’dan algıladığı tehdide yaklaşımı konusunda Riyad için oldukça iyimser bir görünüm oluşturuyor.
ABD’yi kanlı bir Orta Doğu savaşına sürüklemekten korkan Obama yönetimi Suriye’de uçuşa yasak bölge kurulmasını da kabul etmemişti. Rejime karşı daha ciddi bir askeri müdahale için Obama’ya baskı yapan ama bu çabalarında başarısız olan Suudi Arabistan ve Katar bu açıdan da eski yönetimden rahatsızdı. Trump, Suudi ve Katar destekli Sünni isyancılara yapılan Amerikan yardımlarının kesilmesini istiyor ama bu arada Suriye ve Yemen’de “güvenli bölgeler” kurulmasını savunuyor. Kral Selman yeni başkanla yaptığı telefon görüşmesinde Trump’ın bu tutumuna tam destek verdi.
Öte yandan Trump yönetiminin “tipik bir Cumhuriyetçi yönetim” olmayacağı beklentisi Suudi Arabistan ve diğer Körfez devletlerinde tedirginlik yaratıyor. Eski başkanlar Ronald Reagan, George H.W. Bush ve George W. Bush ile sıkı bir iş birliği tarihi olan KİK, petrol çıkarlarını ön planda tutan ve ortak hasımlara karşı daha militarist dış politikalar izleyen Cumhuriyetçi yönetimlerle her zaman daha rahat geçindi.
Trump’ın KİK’e savunma harcamalarından daha büyük bir pay ödettirmekten bahsetmesi, Orta Doğu’da Rusya’yla iş birliğini savunması Körfez liderlerini huzursuz etti. Ünlü iş adamının petrol zengini monarşileri kritik birer müttefik olarak değil “sağmal inek” gibi göreceği, bölgesel gerilimlerde endişelerini ciddiye almayacağı kaygısı baş gösterdi. Trump’ın genel Orta Doğu politikasında KİK’in nasıl bir yer tutacağını söylemek için henüz erken ancak ilk hamleler, 45’inci başkanın İran konusunda Körfez devletleriyle yakın çalışmaya kararlı olduğuna işaret ediyor.
Kral Selman’ın Trump’la görüşmesinde yasak kararını gündeme getirmemesi pek çok kimseyi şaşırtmış olabilir ama devletlerarası ilişkiler din ve toplumsal kimliklere değil stratejik menfaatlere dayanır. Trump’ın İslam düşmanlığı KİK’te aslında yaygın bir antipati ve rahatsızlık yaratıyor. Nitekim milyarder iş adamı aralık 2015’te Müslümanlara yasak konusunu gündeme getirdiğinde Suudi seçkinler son derece sert tepki göstermişti. Ancak Riyad’daki yetkililer bugün yeni başkanla hangi kavgaları edecekleri konusunda dikkatli olmak durumunda. Trump’ın adaylığına KİK’ten ne kadar itiraz gelmiş olursa olsun başkanlığa onun seçilmiş olması, Körfez devletlerinin güvenlikleri konusunda ABD’ye bağımlı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dolayısıyla Suudi Arabistan ve BAE, giriş yasağı kararını kınamak yerine yeni yönetimle ortak menfaatleri ilerletmeye odaklanıyor ve KİK’le Washington’ın kamuoyu önünde kavga etmesinden kaçınıyor.
ABD ile KİK’in eninde sonunda ele alması gereken hassas bazı meseleler var. Bunların başında ABD vatandaşlarına, 11 Eylül saldırılarındaki iddia edilen rolü nedeniyle Suudi hükümetine dava açma imkânı veren ve Trump’ın da desteklediği Terör Destekçilerine Karşı Adalet Yasası (JASTA) geliyor. Yeni yönetimle arayı sıcak tutmak Körfez ülkelerine bu anlamda daha güçlü bir konum sağlar. Ayrıca Suudi Arabistan, ekonomisinin petrole olan bağımlılığını kıracak iddialı bir dönüşüm öngören Vizyon 2030 programında mesafe almaya çalışırken ABD gibi zengin ülkelerden gelecek yatırımlar kritik önem taşıyor. JASTA meselesinin ABD-KİK ilişkilerinde büyük bir sorun olarak yerini koruduğu bir ortamda Suudi Arabistan ve diğer Körfez devletleri “Müslüman yasağını” hesaplı bir sessizlik veya açık beyanlarla destekleyerek aslında Washington’la daha iyi ilişkilere yatırım yapıyor.
Washington’ın altı KİK üyesiyle ittifakını sürdürmesi savunma sanayinin de menfaatine ve bu da denklemde yerini koruyor. Medyanın büyük bölümü, Trump’ın yatırımlarının bulunduğu ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan ve BAE’yi yasak listesine dâhil etmediğini, oysa binlerce IŞİD militanının yanı sıra 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren hava korsanlarının ikisi hariç tümünün bu iki ülkeden geldiğini vurguladı. Ancak burada bir etmen daha var: İran, Irak, Libya, Somali, Sudan, Suriye ve Yemen’i kapsayan listede ABD için önemli silah alıcısı olmayan ülkeler çoğunlukta. Ayrıca Pentagon’un başına geçen James Mattis ve dışişleri bakanlığına getirilen Rex Tillerson, KİK’le yakın ilişkileri olan ve özellikle ABD’nin İran’a sert bir mesaj vermek için Körfez’de güç gösterisi yaptığı şu ortamda Körfez ülkelerini Orta Doğu’da kritik müttefik olarak gören iki isim.
Yine de Suudiler Trump ve “Müslüman yasağı” konusunda tam anlamıyla rahatlamış değil. Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Reince Priebus’un “(Listeye) belki başka ülkeler de eklenmeli.” demesi, Körfez devletleri açısından tedirgin edici bir durum. Kaldı ki Trump’ın birçok tenkitçisi de ABD topraklarında cihatçı terör eylemi yapmış tek bir vatandaşı olmayan ülkelere gelene kadar Körfez ülkelerinin listede yer almayı hak ettiğini söylüyor. Listeye herhangi bir KİK üyesi dâhil edilirse Körfez yetkililerinin sessizliklerini sürdüreceği şüpheli. (Al-monitor)