'Tesettür Popülerleşti Muhtevası Buharlaştı'
Vuslat Dergisi, Taha Hakan Alp hoca ile tesettürlü hanımların cazibelerini, süslerini gizlemeleri gerekirken, bunun tam aksine cazibeler dışarı yansıtmasını irdeleyen bir röportaj gerçekleştirdi.
Hocam öncelikle günümüzde tesettür anlayışı hızlı bir şekilde yozlaşıyor. Tesettürün içi boşaltılmış durumda. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Öncelikle tesettür kelimesi etimolojisi ile alakalı olarak bir yozlaşmaya maruz kaldı. Çünkü tesettür kelimesi sözlük anlamı itibariyle örtünmek demektir… Setr, sütre bir şeyi kabaca örtmek demektir. Aslında Kur’an’a ve Sünnet’e bakıldığı zaman, bizim din kültürümüze baktığımız zaman, bunun adı tesettür değildir. Bunun adı mesela hicaptır, ihticaptır daha geniş anlamıyla hicap kökenli kelimler kullanılır, tesettür diye geçmez.
Neden tesettür olarak geçmiyor?
Tesettür bizim kadim kaynaklarımızda yoktur. Hicap, cilbab vardır. Buna benzer ifadeler vardır. Şimdi hicap kelimesine baktığımız zaman; hicap bizim Türkçemizde hicap duydum demek, utandım demektir. Hayâ çağrışımı vardır. Bir de hicap kelimesinde sakınmak manası vardır. Tesettür kabaca örtünmek… Hicap veya ihticap; sakınmak, hayâ duymak, anlamına geliyor. Bize aslında tesettürün temel esprisini veriyor bu kelime… Bir kadının kendi yüreğinde bir sakınma duygusu yoksa ar ve hayâ duygusu yoksa tesettür sadece onu ambalajlar. Bir ambalajda çok cazibeli olabilir. İlgi toplayıcı olabilir.
Sokaklarda başı örtülü kadınlar görüyoruz ama sanki hiçte örtülü değil görüntüsü var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Dediğiniz çok doğru. Efendimizin hadisinde geçer ya; “giyinik çıplaklar” bunlarla ilgili büyük tehditler vardır. Giyiniktir ama bir taraftan çıplaktır. Çıplaktır, çünkü giyindiği halde ilgi topluyor. Dolaysıyla tesettür kelimesinin içine mutlaka; hicabı yani bir tarafta sakınma duygusu, bir tarafta ar ve hayâ duygusunu, mutlaka yerleştirmek lazım. Yoksa kaba yalın haliyle tesettür, örtünmek dendiğinde evet manzaraya bakıyorsun şimdi başı örtülü insanlar var, vücudu da örtülü ama o kadar süsleme, eda, tavır, yürüyüş oturma, elini hareket etme, parmaklarını oynatma, tamamen ilgi toplamaya dönük. Şimdi bu gerçek tesettür değil. Kelime anlamıyla tesettür var ama hicap yok. Yani erkelerin ilgisinden, cazibesinden sakınma yok. Hayâ ar hassasiyeti duygusu yok.
Hocam bu konuyu biraz daha açabilir miyiz?
Araf Suresinde Hz. Âdem ile Hz. Havva kıssası anlatılır. Şeytanın onları nasıl yanılttığı, nasıl hataya düşürüldüğü anlatılır ve peşinden Hz. Âdem ile Havva’nın cennette işledikleri o hata nedeniyle çıplaklaşması anlatıldıktan sonra orada bir ifade vardır. Bizim yine tesettür kavramımıza ruh derinliği veren bir cümledir: “Takva libası, takva elbisesi asıl hayırlı olan o dur.”
Takva libası nedir?
Birçok kadim müfessirler bunun hayâ olduğunu söylerler. Takva kelimesi de yine hicapta olduğu gibi sakınmak anlamına gelir. Yani insanın o içindeki sakınma duygusu, ar ve hayâ duygusu o bir libastır. Ve insanın ruhunu örter. Bir insanın ruhu çıplak olduktan sonra bedenini örtmüş, bunun hiç anlamı yoktur. İşte bu ruhu açık olanlar, giyinik çıplaklar oluyor.
Peki, ruhlarımız neden çıplak?
Tesettür konusunda zaafı olan kızlarımızı kast ediyorum. Ruhlarımız ilgiye karşı son derece fakir. Özelikle ruhlar çok çıplak, çok korumasız, çok tatminsiz olduğu içinde sürekli ilgi bekliyor. Erkekler, ilgi duysun, beğenileyim, takdir toplayım, güzel desinler, şöyle desinler, böyle desinler, diyerek ruh çıplak. Haliyle ruh çıplak olunca beden istediği kadar örtünse bile o ruhun çıplaklığı, onun hal ve hareketlerinde giyim kuşamına verdiği bazı detaylarda kusura bakmayın sırıtıyor. Kabaca tesettür ambalajlamak demek değildir. Onun içine hicap ve takva ruhunu katabilmek demektir. Buna özellikle dikkat etmemiz gerekiyor.
Hocam, günümüzde tesettür moda haline getirildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet. Maalesef Tekbir giyim ve bazı firmalar tesettür defileleri yaptılar. Maksat neydi işte tesettürü yaygınlaştıralım. Bir şey, arkasında iman eğitimi olmadan yaygınlaşırsa o popülerleşir. Yani o şeklen yayılır özü itibariyle de kaybolur ve buharlaşır. Tesettür de böyle oldu. Tesettürde, kitleselleşme adına yapılan şey neydi; işte defilelerdi, biraz daha görünür, biraz daha özenilir bir noktaya taşımaktı.
Zaman içerisinde bu hedefe ulaşıldı mı?
Evet, hedefe ulaşıldı. Belediye Başkanları, Bakanlar, Başbakan vs. hanımları müteessir olduğu için, tesettür ehli insanlarda artık, Türkiye’de moda belirleyen az çok ilgi gören özenilen insanlar mevkiine çıktı ama bunun arkasında tesettürün ruhu imanla, tevhitle, udubiyetle bağı iyi işlenemediği için, bu bir nefis tezkiyesi olarak verilemediği için tesettür orada sadece yükselen popüler bir değerdi. Tesettür siyasallaştı, popülerleşti, yaygınlaştı ama o özü taşıyamadı. Elli, atmış yaşlarında şuurlu olan ablalarımız o dönemde tesettürleri daha sahihti içi doluydu ama o konjektörle birlikte tesettüre bürünen insanların tesettürüne bakıyorsun onlar o kadar sahih değil.
Hocam buna bir örnek verebilir misiniz?
Örneğin, ferace çok yaygınlaştı. Ferace tesettürün fıkhi şartları açsından sahih denilebilecek bir kıyafettir. Abaye, ferace ve belirli ölçülerde; pardesü, manto ama ferace mağazaları şu Fatih’te arkamızı dönelim, yol boyu 20-30 ferace mağazası var. Girelim bakalım bütün feraceler süslüdür. Bütün feraceler allı, pulludur. Kesim biçiminde belden incelme vardır. Göğüs kısmı ona göre yapılmıştır. Yani kadının vücut hatlarını dışarıya erkeğin ilgisini tahrik edecek biçimde yansıtmak üzere tasarlanmıştır. Parlak kumaşlar kullanılmıştır. Yani hep erkeğin ilgisini çekmeye dönük bir tasarım vardır. Şimdi bu tesettür değil işte. Siz bu tesettürü popülerleştirebilirsiniz. Genç kızlar özellikle bu tesettüre ilgi duyabilir. Böyle gezmekle diğer gezmek arasında fark görmeyebilir. Tesettür böyle olmamalı. Tesettür temelde tevhidi, imani bir tercih olmalı. Tesettürü tercih eden bir hanım bir şeyleri feda ettiğinin farkında olmalı.
Bu bir geçiş süreci olabilir mi?
Yok, ben bunu geçiş süreci olarak doğru bulmuyorum. Çünkü geçiş süreci diye girilmiş olsa bile bu kalıcı oluyor, hiçte geçiş olmuyor. Bu tam aksine devamlı bir gerileme, devamlı bir çöküş süreci oluyor. Gerçekten geçiş süreci değil, çöküş sürecidir. Yani biz tesettür çizgisinden, sınırlarından taviz verdikçe insanlar işte bu bir adımdır, tedrici olarak yavaş yavaş daha ideal bir tesettüre geçiyor değil, geçmiyorlar. Bu anlayış yerleşiyor ve öylece kalıyor. Genç kızlarda kalmıyor, orta yaşlı hanımlarda da bakıyorsunuz aynı tarz gelişmeye başlıyor.
Neden kalıcı kalıyor?
Bunu eşimden de tecrübe ediyorum. Şimdi hanım arkadaşlarıyla birlikte abaye veya ferace alacaklar. Ferace mağazalarına gidiyorlar. Feracelerin hepsi süslü, ya bu süssüz olanı yok mu diyorlar ve ısrarla mağaza sahibine, “bunun daha sade olanı yok mu?” diye sorduklarında mağaza sahibi; “abla bu en sadesi, bu daha ne ki, asıl şen şunlara bak” diyor. İşte burada standart oluşmaya başlıyor. Demem o ki bu artık standartlaşıyor. Popülerleşmenin böyle tehlikeli bir tarafı vardır. Popülerleşme işin muhtevasını, özünü buharlaştırır. Tesettür popülerleşti, muhtevası buharlaştı.
Kadın, tesettür denildiği zaman sadece saçının örtülmesi olarak algılıyor. Sizce bu doğru mu?
Bizim tesettür anlayışımıza bakın bizde şöyle bir söylem vardır; Saçının bir telinin bile görünmesi erkeğe haramdır. Çok doğru bir hassasiyet… Ama bu burada kalmış. Saçının bir telini bile göstermiyor, bone takıyor. Mümkünde değil, saçının bir telini göremezsin ama diğer taraftan kadının bütün vücut hatları ortada… Kadının saçının telinin görünmesiyle vücut hatlarını dışa vuran tesettür arasında bir fark yok. İkisi de günahtır. İkisi de tesettürün şartlarını yerine getirmiş değildir. Başörtülü ama vücut hatları ortada olup, erkeğin ilgisini çekiyorsa bu tesettür değil başka bir şeydir.
İslami camianın, moda ve tesettür defilelerine tepkileri nasıl?
Bu, 1990’lı yıllarda başladı. Buna ciddi bir tepki vardı ama maalesef Mehmet Şevki Eygi gibi bazı yazarlarımız bunları teşvik ettiler. Biliyorsunuz Mehmet Şevket Eygi’de biraz Fransız hayranlığı vardır. Bu garip bir Ehl-i Sünnet tutumudur. Bir taraftan son derece Ehl-i Sünnetçi bir isimdir ama bir taraftan da bakarsınız bir Fransız hayranlığı vardır. Fransız modacılar gelsinler, bizim için bir takım modeller kessinler, yapsınlar, etsinler bir tesettür modeli ortaya çıksın. Bunlar yanlış şeylerdir. Mesele sadece estetik moda meselesi değil, bunun temelinde tesettürün ruhu dediğimiz iman, tevhid, takva espirileri var. Bunu Fransız modacı bilemez. Fransız modacının tasarlayacağı model yine sonuçta Batılı kadın, Batılı süs, Batılı estetik algısına göre olacaktır. Yine kadını allayıp pullayacaktır.
Bu konuda İslami camia herhangi bir çalışma yapmıyor. Hanım kardeşlerimize gerçek tesettüre giden yolu gösteren yok. Yozlaşan tesettüre tepki yok. Bunu dergilerde, makalelerde gündeme getirmek yeterli olmuyor. Bu konuda bir kamuoyu oluşturulsa… Sesimiz daha gür çıksa… Ayrıca sizin gibi tevhidi düşünceye sahip hocalarımızın bu yozlaşmaya karşı verdikleri tepkileri yeterli buluyor musunuz?
Bu konu hakkında devamlı ikazda bulunmak lazım… Ben konuşmalarımda bu konuya değiniyorum. Bu konuyla alakalı verdiğim seminerlerde vardı ama yeterli değil doğru söylüyorsun.
Hocam şimdi gençlik başı örtülü kot pantolonlu, başı örtülü mini etekli hali hazırda sizinle röportaj yaparken de bunları görebiliyoruz. Bu gençliği kendi haline mi bırakmak lazım… Bunlar ilerde Allah’ın izniyle hidayet bulur deyip hiç bir şey yapmayalım mı yoksa tesettür bilinci konusunda çalışmalarımıza devam etmeli miyiz?
Bu verdiğiniz örnek tesettür/hicap değildir. Allah’ın bizden istediği kadının iffetini, namusunu, hayâsını simgeleyen örtünmenin şekli bu değildir. Tesettürün politik bir simgeye dönüşmesi konusunda biliyorsunuz bir tartışma var. Yaklaşık 10 yıldır devam eden bir tartışmadır. İşte türban, başörtüsü ayırımı falan denir. 90’lı yıllarda biz bunu daha çok tartışıyorduk ama şimdi bunu aştık…
Hocam neden aştık?
Çünkü artık türban yâda başörtüsü o günkü sahih otantik biçimini kaybetti. Artık sokaktaki tesettür laik-kemalist sistemi tehdit eder olmaktan çıktı. Çünkü başı örtülü kızlarda bakıyorsunuz Tarkan’ın konserinde yer alabiliyor. Başı örtülü kızlarda bakıyorsun nargile kafelerde, erkeklerle beraber nargile içebiliyorlar. Örtülü kızlar bakıyorsunuz herhangi eğlencede, herhangi bir festivalde, orada, şurada, burada hiç kendini sakınma gereği duymadan erkeklerle iç içe bir mecliste oturabiliyor. Başı örtülü kızlarda ezan okunuyor herkes namaza giderken, onlar orada çay bahçelerinde oturup eğlenmeye devam edebiliyorlar. Başörtülü ama namaz kılmıyor. Başörtülü ama bacakları açık…
Kemalist seküler sistem için tehdit olan neydi?
Kemalist ve seküler değerlere karşı rezervi olan müslüman hanımdı tehdit olan. Türban bütün bu değerleri temsil edebiliyordu ama şimdi başörtüsü bunları temsil etmiyor. Başörtülü olmak; coca-colaya, hamburgere, hollywood filmlerine, Tarkan konserine, popçulara, hipapçılara vs. karşı mesafeli olmak, rezerv koymak demek değil artık. Tesettürlü olarak bunlar çok rahat bir şekilde yapılabiliyor. Burada yine politik bir strateji hastası var. Bunu da hesap etmek lazım…
Nasıl yani?
Yani politika toplumun bütün katmanlarını kucaklamak için bir takım söylemler geliştirir. Tavır şekli geliştirir. Bu politikanın harcıdır. Müslüman politikacılar ne yaptılar bir takım kesimlerle temas kurmak ve onlarında hoşgörüsünü kazanmak adına başörtülü hanımlarıyla, kızlarıyla, birlikte onlarla ilişki kurdular. Çok samimi sıcak fotoğraflar verdiler. Zamanla seküler kesimle müslüman kesim arasındaki o çok temel çizgi hassasiyet duvarı kalktı. Biz onlarla içli dışlı olmaya başladık. Biz ne kadar seküler kesimle içli dışlı olursak, kendi tevhidi değerimizi takva esaslı hassasiyetlerimizi kaybederiz. Onlarla birlikte yaşayan insan zamanla onlar gibi düşünür, onlar gibi yaşar.
Tesettürün ölçüsü modadan mı alınmalı yoksa Kur’an ve Sünnet’ten mi?
Öncelikle tesettürün ölçüsü modadan alınmaz. Moda kitleselleştirir, popülerleştirir. Moda kapitalist bir kavramdır. Aynı zamanda ideolojik tarafı da vardır ama tesettür fıkhi bir kavramdır. Tesettürün ölçüsünü, biçimini fıkıh belirler. Yani Kur’an ve Sünnet’ten çıkarılmış prensipler çerçevesinde bu belirlenir ama şu kitlelerin psikolojisinde ne vardır, rol model insanlar vardır.
Bu rol, model dediğiniz insanlar kimler?
Bu, siyasilerin hanımları, meşhur sanatçılar, entelektüeller, bu insanlar toplum psikolojisinde rol model konumunda olan insanlardır. Haberlerde veya bir TV programında yahut bir toplantıda, bir şekilde bu insanların vermiş olduğu görüntü, kullandığı kelime tarzı, edası, davranış biçimi anında kitleselleşir. O insanları sevenler tarafından paylaşılır. Dolayısıyla gerek politikacılarımız, gerekse İslami camianın kanaat önderi sayılabilecek çevreden hanımlar bu konuda iyi bir sınav veremediler. İstisnaları var. Tesettür ölçülerini, o sadeliği tevazu çizgisini muhafaza edenler oldu ama büyük oranda bu işte politik güç kazanımından sonra diğer çevrelerle iyi ilişkiler geliştirmek adına bakıyorsunuz bizim maalesef müslümanların politik önderlerinin, hanımlarının tesettür çizgisinde bir çözülme oldu. Çok açık; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hanımı Hayrunnisa Gül mesela o köşke çıktığı zaman Türkiye’de bu konuşuldu. Acaba nasıl bir kıyafet biçimi geliştirecek yani orası Cumhurbaşkanlık; laik/seküler bir ülkenin en tepe kurumudur. Dolayısıyla yarı kamusal bir kimliği vardır Hayrunnisa Hanımın… Ama bir taraftanda müslümandır. Müslüman seküler bir kuruma nasıl adapte olacak tartışmasıydı o… Bir takım işte yine modacılar, kılık kıyafet tasarımcıları gündeme geldi ve Hayrunnisa Hanım sonuçta ucube bir kıyafetle ortaya çıktı. Ve işte böyle olunacak denildi. Ve bu şekilde maalesef tesettürün içini boşalttı. Sadece Hayrunnisa Hanım değil Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hanımı Emine Erdoğan Hanımda öyle… Emine Hanımla 1990’lı yıllarda kendisiyle yapılmış bir röportajda “kürk” konusunda çok hasas olduğuna dair kendi ifadeleri vardı. Emine Hanımda o dönemde tesettürün yozlaşmasından şikâyetçiydi ama eşi Başbakan olduktan sonra zaman içerisinde bakıyorsunuz onlarında kılık kıyafetinde yozlaşma başladı. Ama baktığınız zaman vücudunun herhangi bir yeri görünmüyor saçının bir teli bile görünmüyor. Şekli olarak tesettür sınırları muhafaza edilmiş ama tesettürün özü yani takva libası, hicap, ar, hayâ, erkeğin dikkatini, ilgisini çekmemeye odaklı o öz maalesef buharlaşıyor. Ve problem şu hadi bu insanlar konumlarının gereği olarak mecbur kaldılar, başka türlü yapamazlardı ve yaparlardı o artık kendilerinin Allah vereceği hesaplarıdır. Emine Erdoğan’ın yâda Hayrunnisa Gül’ün kıyafetinin, Türkiyeli müslüman hanımların tesettürü için model olması çok tehlikeli bir durumdur. Orta yaşlı hanımlarda ben inanıyorum ki, Hayrunnisa Gül’ün tesettür biçimi çok etkili oldu. Yani ev içi kıyafet misafirlerin yanında, nişanlarda, vesaire giyilen kıyafet dışarıda tesettür diye sunuldu. Yani ortada vücudu tepeden tırnağa örten bir pardüse yok. Hayrunnisa Hanımefendinin kıyafetine baktığın zaman bir ceket var üstünde birde uzun etek var. Ev içinde giyecek giysi var üstünde. Kadınlar içinde giyecek kıyafetle dışarı çıkıyor. Türkiye’de Müslüman hanımların onu görüp de etkilenip kendi tesettür çizgilerini geriye çekmeleri çok büyük bir vebaldir.
İslam’da tesettür neden bu kadar önemli?
İslam’da tesettür önemli çünkü hayâ önemlidir. Hayâyı kaybeden insan, her şeyini kaybetmiş demektir. Ar duygusu, hayâ duygusu kaybolan insanın atık sözünün güvenirliği kalmaz. Kimliğinin, duygularının herhangi bir inandırıcılığı kalmaz. Yani onun ruh omurgası kırılmış demektir. Hayâ büyük oranda tesettürle teminat altına alınıyor. Tesettürle kadın hayâsını muhafaza ediyor. Güzelce kapanıyor. Aynı zamanda erkeğin hayâsını muhafaza ediyor. Açık saçık kadın bir iki derken artık erkeğin ilgisini toplamaya başlıyor. Erkek bir dayanıyor, iki dayanıyor, üçüncüsünde o kadına bakıyor. Baktıkça erkeğinde hayâ perdesi yırtılmaya başlıyor. Kadın hem kendi hayâ perdesini yırtıyor hem de erkeğin hayâ perdesini yırtıyor.
Bu şekilde sonuç ne oluyor?
Genciyle, yaşlısıyla, bütün bir toplumda hayâ perdesi artık dökülmeye başlıyor. Hayâ perdesi döküldükten sonra ne olur artık o insanda bütün ahlaki değerler çökmeye başlar. Ahlaki değerler çöktüğünde artık ne kıldığın namazın bir anlamı kalır ne de kişilik, kimlik oluşturacak özelliği kalır. Sadece şekli olarak yatıp kalkarsın. Ayrıca bizim bir sonraki nesle, çocuklarımıza taşıyabileceğimiz bir kimlik ve haysiyet bu şekilde darbe almış oluyor.
Şu ana kadar sorduklarımız kadının tesettürü ile ilgiliydi. Peki, erkeğin tesettürü nasıl olmalı?
Muhakkak bu da doğrudur. Bu konuda müslüman hanımlarında bir haklı tepkisi var. Tesettür dediğin sadece hanımların mı kardeşim! Erkekler namazda özellikle secdeye gidiyor, bütün avret ortaya çıkıyor. Metro seksüel erkek diye bir kavram çıktı. Erkekte artık bakıyorsunuz, öyle süsleniyor ki, dersin kadın, aynen kadın gibi süsleniyor. Yani o erkeğin fıtratındaki kalınlık, sadelik, yalınlık kaybolmaya başladı. Erkekte kullanmış olduğu parfüme kadar kadınları nasıl tahrik edebilirim diyor. Bu müslüman camiaya da yavaş yavaş yayılmaya başladı. Erkekler giydikleri kıyafetlerle nasıl pazılarımı, göğüslerimi, karnımdaki o baklava dilimlerini nasıl dışarı yansıtabilirim düşüncesinde. Şimdi insan bedeninin bir beyni toplayan tarafı var. Kadın olsun, erkek olsun. Kadının beden çizgisi nasıl erkeğin şehvetini tahrik ediyorsa, erkeğin beden çizgisi de ideal ölçülerde olduğunda kadının şehvetini tahrik ediyor, ilgisini çekiyor. Dolayısıyla erkekte inadına inadına kadının ilgisini çekecek, tahrik edecek biçimde kıyafetler seçiyor. Bu da tesettürsüzlüktür. Bu da hayâsızlıktır. Bunlar hep bizi flörte, yasak aşklara, zinaya adım adım iten birer fitnedir.
Piyasadaki aşk kitaplarını nasıl buluyorsunuz?
Çok güzel bir konuya temas ettin, Allah razı olsun. Şimdi Allah aşkı ile o beden aşkı, can aşkı ile o ten aşkı birbirine karışmış durumda. Sosyal medyada bakıyorum kadınıyla erkeğiyle koca koca adamlar aşk şiirleri yazıyorlar. Mevlana’dan, Fuzili’den dörtlükleri, mısraları alıyorlar, paylaşıyorlar. Orada yoğun bir aşk teması var. Kelimeler soyut da bu nasıl somutlaştırılıyor. Bir kadın bunu kendi sayfasında paylaşıyor. Bir Müslüman Hanım şimdi ulu orta insanlar içinde kamusal bir alanda sosyal medya yani binlerce insanın görebileceği orta yerde kalkıp da aşk şiirleri söylerse, paylaşırsa bunu ben kadın cinsiyetinden bağımsız olarak değerlendiremem nitekim değerlendirilmiyor da, kullanılan imgeler her ne kadar Mevlana’nın dilinden çıkmış olsa bile başka bir amaca hizmet ediyor. Erkek bakıyorsun öyle… İşte şarkılar, türküler aşk aşk bizim aşka ihtiyacımız var. Hayır, efendim şu anda aşk tamamen profon bir duyguya dönüşmüş. Tamamen din dışı, tamamen can, ten odaklı bir duruma dönüşmüştür. Yani kadınlar, erkekler birbiriyle flört edecekler, Mevlana’yı, Yunus Emre’yi de buna alet ediyorlar.
Hocam bazı kitaplarda evlilik öncesi nişanlılık döneminde kız ve erkeğin birbirinin tanıma adına birlikte gezmelerini, dolaşmalarını tavsiye etmektedirler. Sizce bu doğru mu?
Kız ve erkeğin birlikte gezip dolaşmaları doğru değil. Bu evlilik meselesi tabii başlı başına bir konudur. Burada bizim geleneksel çerçevenin de problemleri var ama alternatif olarak teklif edilen tarzda ciddi problemleri var. Bunun daha serinkanlı biçimde verilerini masanın üstüne koyup, analiz etme suretiyle tekrar konuşulması gerekiyor ama sadece bununla ilgili şunu söylemem gerekiyor. Onlar gezip dolaştıkça birbirlerine olan duygularını tüketirler. O duygular tükendikçe evlilik kararı uzaklaşır. Ne olur bunun adı flört olur, üç ay dolaşırlar, altı ay dolaşırlar birbirlerinden duygusal olarak alacağı şeyleri alırlar, mahremiyetlerini yıpratırlar. Ondan sonrada evlenme ihtiyaçları duymazlar. Ve ayrıca o bir kangrene dönüşür, onlar birbirlerinden ayrılamazlar. Onlar görüşmeye devam ederler.
Peki, hocam Kur’an kadınla erkeği nasıl tarif ediyor?
Kur’an erkeği nasıl tarif ediyorsa, kadını da öyle tarif ediyor. Temelde Kur’an insanı kul olarak tanımlıyor. Kul demek Allah’a karşı temelde mesuliyet hissi taşıyan insan demektir. Kadında bu mesuliyet bilincini taşımalı, erkekte bu mesuliyet bilincini taşımalı… Ama kadın yaratılışı itibariyle mesuliyet bilinci onda daha farklı şeylere tekabül eder. Erkekte ise daha farklı şeylere tekabül eder. Erkekte ne yapacak Gözünü koruyacak. Nitekim Nur Suresinde hem erkeklere hem kadınlara gözlerinizi koruyun, sakının diyor. Geleneğimizde şöyle yanlış bir algı var. Tesettür yâda iffetin korunması dendiğinde biz sadece kadına bakıyoruz. Yani kadın; oturmasına, kalkmasına, kılığına, kıyafetine dikkat edecek diyoruz. Dolayısıyla iffet denildiğinde sadece kadın anlaşılmamalı. Bu konuda erkekte, kadında sorumludur. Kadın kendisini gözlerden sakındıracak, erkekte gözünü sakındıracak. Çünkü Nur Suresinde Allah her ikisine de gözlerinizi sakın diyor. Yani kadın, sen giyin diyor. Süslerini dışa vurma diyor. Erkeğe de sende gözünü sakın diyor. Bu bakımdan erkek ve kadın arasında çok bir fark yok. Kısaca kadında sorumluluğunu bilecek erkekte aynı şekilde sorumluluğunu bilecektir. (VUSLAT DERGİSİ)