'İsrail faşizmi ile mücadele Filistin halkının sırtına bırakılmamalı'
Gazeteci Yazar İslam Özkan Hürseda Haber'e yaptığı açıklamda, ABD-İsrail, Azerbaycan-Ermenistan, Balkan Ülkeleri ve Türkiye ekseninde yaşanan gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunarak çarpıcı gerçeklere vurgu yaptı.
“İşgalci İsrail rejimi şuanda bir devlet olarak tanınsa da ırkçı faşist bir rejimdir. Dünya Yahudilerinin İsrail gibi bir rejime ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum, hatta tam tersine Museviliğin Yahudiliğin meşruiyetine darbe vurduğunu düşünüyorum ve dünyada yaşayan birçok Musevinin de İsrail faşizminden rahatsız olduğunu düşünüyorum. ABD’deki birçok Yahudiler dünyanın farklı yerlerindeki Yahudiler de İsrail'e karşı çıkıyorlar. Bu rejimin gerçek yüzünü görmek isteyenler için en büyük kanıt.”
ABD’nin başına geldiği günden itibaren Siyonist rejimin çıkarlarına hizmet eden Donalt Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eder fitili ateşlemiş oldu. Devamında şantaj ve baskılarla bazı ülkelerinin Büyükelçilikleri işgal altındaki Kudüs’e taşımalarını sağladı. Trump, İslam dünyasının duyarsızlığından cesaret alarak haddini aştı ve “Abraham Anlaşması” adı altında Arap rejimlerini İsrail ile normalleşmeye sevk etti. Bütün bu olup bitenlerin konuşulduğu bir dönemde, Azerbaycan ile Ermenistan arasında çatışmalar meydana geldi ve Filistin’de yeni işgallere yol açan gelişmeleri gölgede bıraktı. Bütün bu gelişmeleri Gazeteci-Yazar İslam Özkan ile konuşacağız.
- Sayın Özkan, İsrail rejimi işgalci olmasına rağmen Arap ülkeleri ile normalleşme süreci yaşıyor, yeni ilikşiler kuruyor, bunu nasıl okumalıyız?
İsrail’in işgalci olması yeni bir husus değil. Öteden beri var olan bir şey. Buna rağmen Arap ülkelerinin hepsini suçlamak doğru olmaz. Özellikle Körfez Ülkeleri’ni kastederek söylüyorum birçoğunun arka planda gizli işbirliği devam ediyordu. Bu normalleşme sürecinin altyapısı çoktan oluşmuştu zaten. Sadece sürecin olgunlaşması ve bu ülke halklarının bunu kabul edebilecek bir kıvama gelmesi bekleniyordu. Ama hala Suudi Arabistan mesela halkın bu kıvama geldiğini veya gelebileceğini görmemiş olacak ki henüz daha bu normalleşme antlaşmasını ilan etmedi. Ama BAE ve Bahreyn bunu gerçekleştirdi.
Zaten bu iki ülke ta 90’lı yıllardan ve hatta çok daha öncesine dayanan İsrail ile birtakım gizli ilişkilere sahipti. Hatta İsrail’in bu ülkelerde ofisleri bulunuyordu. İsrail ile ticaret yapılıyor ve başka Batılı ülkelerin silahları ise İsrail üzerinden alınıyordu. Bunlar gerçekleşen şeylerdi ancak son dönemde tabi ki ABD’de Donald Trump’ın başkan olarak iktidara geldikten sonraki süreç çok farklı ivme kazandı.
ABD ile olan ilişkilerin farklı bir boyuta ulaştığını gördüler ve aslında bu süreci ben hep böyle söylüyorum bir ‘normalleşme süreci’ olarak değil bir ‘ittifak’ olarak değerlendirmek gerekli. Aynen buna uygun olarak da taraflar zaten ortak askeri tatbikat yapıyorlar. Yani daha normalleşme ilan edilmeden öncede bunlar bu ilişkiler yapılıyordu. Bundan sonra da daha yoğun bir şekilde yapılacak. Bunun dışında bölgede birlikte hareket edecekler bölge siyasetinin belirlenmesinde ortak komiteler oluşturacaklar.’ İslami hareketlere karşı nasıl tavır takınılacak?’ bunları birlikte belirleyecekler. Yani İhvan düşmanlığında ve İslamcılık düşmanlığında değil aslında ne kadar antiemperyalist ve İsrail düşmanlığında ne kadar antiemperyalist ne kadar İran düşmanlığını kabul etmeyen bölgede ABD hegemonyasını kabul etmeyen ne kadar hareket varsa onlar da birer birer tasfiye edilmeye çalışılacak.
İhvan ve İslami hareket bunlardan bazısı olduğu için şimdilik sadece bunlara yönelik tasfiye operasyonu gerçekleşmiş durumda. Marksist de olsa sosyalist de olsa eğer mevcut Amerikan hegemonyasına uymuyorsa onlar da İsrail ve BAE’nin oluşturduğu ittifakla tasfiye edilmeye çalışılacak. O yüzden bu süreci bir ‘normalleşme süreci’ olarak değil ‘stratejik ittifak süreci’ olarak adlandırabiliriz.
- ABD'nin İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşme sürecindeki etkisi ve desteği nedir?
ABD normalleşmeyi çok eskiden beri destekliyordu. Fakat 70-80 ve90’lı yıllarda ciddi bir direniş vardı özellikle Oslo Madrid süreçlerinde İsrail az da olsa kısmi de olsa taviz vermeden Filistin, yani Araplarla İsrail arasında bir normalleşme yaşanmasının mümkün olmadığını biliyordu. En azından Demokratlar böyle anlamışlardı hatta bir kısım Cumhuriyetçilerin böyle algıladığını düşünüyorum. Trump ile birlikte bu iş artık öyle bir noktaya ulaştı ki artık Arapların İsrail ile ilişkileri normalleştirebilmesi için İsrail’in taviz vermediği tam tersi İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etmek gibi bir noktaya ulaştığı ortaya çıktı. Dolayısı ile daha önceki süreçte ABD’nin kurumsal olarak (yönetim değil) geçmişteki tavrı böyleydi. Yeni süreçte Trump iktidarında durumun biraz farklılaştığını ifade etmem gerekli. Artık Araplar özellikle de Körfez Arapları bu duruma angeje oldular.
- İsrail özellikle balkan ülkelerinde etkin ve Suudi Arabistan ile birlikte bazı hukuk dışı örgüt ve kurumlara destek veriyor bunlarla askeri ve istihbarat ilikşisi kurduğu söyleniyor bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Balkanlarla hukuk dışı ve illegal kurumlarla ilgili bir bilgim yok. Fakat istihbarat ve askeri işbirliği gibi durumlara ilişkin birkaç şey söylemek mümkün. Son dönemlerde İsrail ile Yunanistan’ın ilişkilerini geliştirdiklerini görüyoruz. Bildiğim kadarıyla Yunanistan ile geçtiğimiz yıl İsrail askeri bir tatbikat yaptı. Bu tatbikatta hava-kara ve denizde karşılıklı askeri işbirliğini geliştir meye çalıştılar. Yunanistan’ın bu tutumunu Türkiye ile olan husumetiyle de yakından alakası var.
Aslında Türkiye İsrail’e karşı net bir tavır ortaya koydu mu, yada İsrail ile aralarında açık bir husumet var mı? Bunlar soru işareti aslında. Dünyada böyle algılanıyor fakat öte yandan üst üste kırılan karşılıklı ticaret ve ihracat rekorları ticari ilişkiler ve bunun ötesinde Kürdistan petrolünün İsrail’e satılması noktasında hükümetin içerisinde bazı bakanların yaptığı arabuluculuk vs bunlar bilinen şeyler. Ekonomik ilişkiler dışında başka ilişkilerin de var olduğunu biliyoruz.
AKP hükümeti Siyonist lobiden medet umuyor. ABD ve Trump ile olan ilişkilerin yanında İsrail ile de ilişkilerini canlı tutmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Yunanistan ise bu nokta’da İsrail’i yanına çekmeye çalışıyor Türkiye’ye karşı daha avantajlı bir konuma geçmek için. Yunanistan’ın halk olarak geçmişte Filistin yanlısı bir tutum ortaya koyduğunu belirtmek gerekli. Güçlü bir sosyalist ve anarşist bir hareket vardı. Bu hareket her zaman Filistin davasının yanında oldu.
Yunanistan hükümeti ise halkın bu talebine ters adım atması bunun aksi bir tutum içerisinde olması kayda değer. Yakın dönemde Yunan halkının Yunan hükümetine karşı tavrı ve tutumunu protesto gösterilerinde izleyebiliriz. Öte yanda Balkan ülkeleri arasında Romanya ile ilişkilerde yeni bir adım atıldığını görüyoruz. Romanya hükümeti İsrail’e askeri bir üs temin etti. İsrail’in bu askeri üssü rahatlıkla kullanabilmesi için.. Ancak İsrail geçtiğimiz dönem bir askeri helikopterin düşmesi nedeniyle bu işbirliğini iptal etti.
Bulgaristan ile olan ilişkiye gelirsek İsrail istihbarat başkanının Bulgaristan başbakanlığından bazı yöneticiler ile fotoğrafı çıktı. Bulgaristan’ın da özellikle istihbarat alanında İsrail ile ilişkileri geliştirmeye çalıştığını biliyoruz. Hırvatistan Sırbistan Makedonya Arnavutluk Karabağ Kosova’nın da İsrail ile ilişkileri geliştirmeye çalışıyor. Bunların iki nedeni var. Birincisi İsrail yönetiminin büyük bir gelişmiş teknolojiye sahip olması.
Balkan ülkeleri İsrail’den askeri ve tarımsal bu yüksek teknolojiyi almak istiyor. İkincisi de Balkan ülkeleri İsrail ile ilişkiler gelişirse ABD ile de siyasi ilişkilerin gelişeceği ve sıcak tutulacağı düşüncesinde. Olayın kültürel ve tarihi ise farklı ve oldukça tartışmalı. Makedonya ile Türkiye arasındaki ilişkiler çok iyi ve husumet yok. Yunanistan ile olabilir fakat diğerleriyle ciddi bir sorun yoktur.
Arap ülkeleri ve Balkanların ardından İsrail Kafkasya’da da ilişkileri geliştirerek yeni bir sacayağı oluşturmaya çalışıyor. Bu Siyonist rejimin doğasından kaynaklanan bir şeydir.. Küçük bir ülke etrafı düşmanlarla dolu dolayısıyla bu barikatı bu engeli aşmak için denizaşırı hatta okyanus ötesi ilişkiler kurmak zorunda.
İslam dünyası gibi bir denizin ortasında bulunan İsrail bu kuşatılmışlıktan çıkmak için Arap rejimlerinin birçoğu İsrail ile anlaşsa bile halklar netice itibarı ile buna engel.. İsrail devletlerle normalleşse bile halklarla normalleşmesi mümkün değil. Bölgeye yabancı bir yapıdan bahsediyoruz. O nedenle Balkanlar ve Kafkasya’ya uzanma hamlesi içerisinde fakat bunlar yeni değil.
Kuruluşundan beri var olan ilişkiler. İsrail’in ilişkilerinin birkaç Batılı ülke ve ABD ile olduğunu söylersek yanılırız. Uzakdoğu-Asya ülkeleriyle de çok ciddi ilişkileri olduğunu biliyoruz. Kafkasya ve Balkanlarla İsrail’in ilişkisi yeni değil, fakat SSCB’nin yıkılışı sonrasında çeşitli dönüşümler geçirdi. İsrail bir ülke ile sıkı ve stratejik bir ilişkiye geçiyor onu atlatmaşı olarak kullanıyor oradan da diğer ülkelerle ilişkiye geçiyor. Doğu-Avrupa ve Balkanlardaki bu atlama ülkesinin Çekoslovakya yani yeni dönem de Çek cumhuriyeti olduğunu söyleyebiliriz.
Kafkasya’da da maalesef Azerbaycan… Azerbaycan Rusya hegemonyasından kurtulmak için İsrail ile ilişkilerini geliştiriyor ve bu sayede de ABD ile olan siyasal ilişkileri kullanarak Rusya’yı dengelemek peşinde. Zengin bir doğalgaz ve petrol yataklarına sahip olması Azerbaycan’ı İsrail açısından daha cazip bir hale getiriyor. İsrail ile bu kadar derin ilişkilere giren Azerbaycan’ın İran ile sorun yaşamaması da mümkün değil. İran ile Azerbaycan halkları kardeşler kültürel anlamda bütünleşik bir yapıdan söz etmek mümkün.
Sovyet zamanında seküler bir hayat yaşansa da Azerbaycan halkı Müslüman bir halktır. İran ile de kültürel olarak bütünleşme söz konusudur. Aliyev yönetiminin İsrail ile olan ilişkileri artırması İran’ın tepkisini çekiyor. İran’ın sert tepki vermemesinin arkasında farklı neden ve sebepler yatıyor. Başka bir ülke olsaydı mesela Ermenistan’a karşı İran daha farklı tepki verirdi.
İran’ın son on yılda bir yumuşama sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Sadece İsrail ile değil İsrail ile ilişki kuran ülkelere karşı da sert bir tutum sergileniyor ve o ülke ile olan ilişkiler de kopuyordu. Fakat daha sonra bu sürecin İran’ı yalnızlaştırdığı ortaya çıkınca bu siyasetten vazgeçildi. O komşuya nasihat ediliyor İsrail ile olan ilişkilerin azaltılması için uğraşılıyor.
İran’da da bir Azeri duyarlılığı olduğunu ifade etmek gerekli... Bu nedenle de İran Azerbaycan’a karşı sert bir tavır ortaya koymuyor. Fakat bundan rahatsız olduğunu ifade etmek gerekir. Son dönemde İran’ın Ermenistan’a silah yardımı yaptığı videolar yayınlandı ve bazı paylaşımlar falan yapıldı. Fakat son açıklaması ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bunların tamamını yalanladı. Bu haberlerin doğru olmadığı ortaya çıktı. Rusya ise bu noktada çok daha belirleyici bir noktada ve heriki tarafa da silah satıyor.
Rusya’nın stratejisinin çok farklı olduğunu söyleyebiliriz. Tarafsızlığını koruyarak aslında masayı kurma ayrıcalığının da kendisinde olmasına olanak tanıyor. Her iki tarafa silah satarak her iki tarafı da masa başına oturtturarak saygınlığını artırmış oluyor. Rusya bu stratejisini devam ettirecektir. İran’ın Karabağ olaylarına bakışı da bellidir. İranlı yetkililer zaten açıklama yaptılar.
Burada uluslararası hukukun temel alınması gerekiyor. Karabağ bölgesi işgal altındadır ve kurtarılması gerekir. Bu çok açık bunu BM'de kabul ediyor ve uluslararası hukuk da kabul ediyor. Karabağ’da Ermeni nüfusun fazla olması bir şeyi değiştirmez. Oradaki Ermeni nüfus netice itibariyle Azerbaycan devletinin azınlığıdır.
- Filistin'in işgalcisi İsrail rejimi hakkında son olarak ne söylemek istersiniz, işgale bakışınız nedir ve Ümmete çağrı olsaydı ne demek isterdiniz?
İşgalci İsrail rejimi şuanda bir devlet olarak tanınsa da ırkçı faşist bir rejimdir. Dünya Yahudilerinin İsrail gibi bir rejime ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum, hatta tam tersine Museviliğin Yahudiliğin meşruiyetine darbe vurduğunu düşünüyorum ve dünyada yaşayan birçok musevinin de İsrail faşizminden rahatsız olduğunu düşünüyorum. ABD’deki birçok Yahudiler dünyanın farklı yerlerindeki Yahudiler de İsrail'e karşı çıkıyorlar. Bu rejimin gerçek yüzünü görmek isteyenler için en büyük kanıt. Filistin halkının sağlığı sıhhati ve iyi olması bizim için önemli dolayısıyla İsrail faşizmi ile mücadeleyi Filistin halkının sırtına bırakmamak gerekli. Bu tüm insanlığın tüm ezilenlerin tüm mazlumlardan yana tavır koyan insanların sahiplenmesi gereken Bir şey. Bütün mazlum ve ezilen dünya halkları bir araya gelerek ancak Filistin'i kurtara bilir. O yüzden dünya Müslümanlarının da dünya ezilen halkları ile birlikte hareket ederek bu noktada bir tavır ortaya koyması gerektiğini ve İsrail'e karşı sadece tek bir alanda veya askeri noktada değil kültürel ve akademik uygarlık teknoloji gibi çeşitli alanlarda İsrail faşizmi ile mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. (Hürseda Haber)
İslam Özkan Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5’te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi’nde doktora eğitimini sürdürmektedir.