Ortadoğu’da Son Gelişmeler ve Yaklaşan Tehlikeler paneli
TRT World Forum tarafından düzenlenen, 'Ortadoğu’da Son Gelişmeler ve Yaklaşan Tehlikeler' başlıklı panelde Tunus'tan IKBY'ye Avrupa'nın mülteci krizine yaklaşımından Libya'ya kadar bir çok konuda Ortadoğu'da olup bitenler tartışıldı.
Birçok ülkeden yaklaşık dört yüz siyasetçi, iş adamı, akademisyen, aktivist ve gazeteciyi yoğun bir gündemle bir araya getiren TRT World Forum’un ilk gün ikinci oturumunda “Ortadoğu’da Son Gelişmeler ve Yaklaşan Tehlikeler” masaya yatırıldı.
Panelde söz alan Tunus Nahda Hareketi Kurucusu Raşid Gannuşi yaptığı konuşmada, “Acaba tünelin sonunda ışık var mı? sorusuna yanıt aramak istiyorum. Bölgemizi düşündüğünüzde, yani milyonlarca kişinin topraklarından kopartıldığını düşündüğünüzde iyimser olmak çok kolay olmuyor. Pek çok kişinin yoksullukla mücadele etmek zorunda kaldığını görüyoruz. Bir de üzerine nükleer silahları görünce dünyanın sonunun geldiğini düşünüyorsunuz. Ancak dinlere baktığımızda hoşgörüsüzlük, terör gibi konuları görüyoruz. Yani kadim demokratik toprakların bile giderek artan etnik şovenizmden kurtulamadığını görmekteyiz. İnsanlar terörün kucağına atılıyor. Bunu ABD’de de görüyoruz. Siyasi alanda kaydedilen gelişmelere baktığımız zaman aslında bütün düzenin din temelli olduğunu görüyoruz. Ulus devlet kavramı aslında bize neler olup bittiğini gösteriyor. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sonrası dünyanın bu bölgesinde bir huzursuzluk ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Genç Tunuslu Buazizi kendisini yakarak tepki verdi. Ancak o aslında kendisini yakmadı, tüm Arap sistemini ateşe verdi. Yeni bir çağın başlangıcı oldu Araplar için. İşte bu nedenden dolayı öyle bir ortam tesis etmeliyiz ki, insanlık onuru herkese verilebilsin. Onlar da kendilerine yakışır bir gelecek kurabilsinler." dedi.
KALIN: MÜLTECİLER AVRUPA'YA DAYANINCA SORUN OLDU
Panelin bir diğer konuşmacısı Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise mülteci sorununa dikkat çekerek, "Mülteci krizi ile ancak kapılarına geldikleri zaman ilgileniyorlar. Türkiye’ye de alın siz uğraşın, bizden uzak olsun diyorlar. Ancak bu sorunlar pek çok noktayla ilintili. O nedenle kimse kapısına gelene kadar bu sorunla ilgilenmediği duruşunu muhafaza edemez." dedi.
"HER ETNİK GRUP KENDİ ÜLKESİNİ KURMAK İSTERSE SORUN OLUR"
‘Irak’ın Kuzeyinde bir devlet kurmak istiyorlar? Neden buna karşı olunduğunun söylemenin ötesinde, yeni devletlerin olmasıyla ilgili ne söyleyebilirsiniz?’ sorusuna İbrahim Kalın şöyle cevap verdi: “Her etnik grup kendi ülkesini kurmak isterse bunun sonu yok. 20-25 ülke Avrupa’dan, 10-15 tane ABD’de olduğunu düşünürsek bunun bir sonu yok. Referandumun kötü bir fikirdi. Kürtler Irak’ta orta kuşağa ve güneye kıyasla iyi bir konumdaydı. Kendi parlamentoları, güvenlik güçleri vardı. En başından itibaren onları destekledik. En zor zamanlarında yanlarındaydık. Bizim Iraklı Kürtlerle sorunumuz yok. Sadece referandumla ilgili uyguladığımız politikaların tek amacı Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi egemenliğini korumaktı. Orada başlarsa nerede biteceğini bilemezsiniz. Suriye olabilir, Lübnan’a sıçrayabilir, Yemen’e sıçrayabilir. Yani bir ülkenin parçalanmasına izin verirseniz nereye gideceğini hiç bilemezsiniz.”
ABD'NİN PKK'YA SİLAH GÖNDERMESİ....
Inter Mediate Direktör Jonathan Nicolas Powell batı'nın uyguladığı çifte standarta değinerek, “Biz IRA’yla mücadele ettik, ABD onları fonladı dedik. İnsanlar ABD’den İngiltere’ye silah gönderiyorlardı. Evet, (PKK konusunda) tabi ki Türkiye’nin burada bir davası var. Batı ilk kez çifte standartlıkla suçlanmıyor." dedi.
Panelin bir diğer konuşmacısı Prof. Gülnur Aybet (Cumhurbaşkanı Başdanışmanı) “ABD ve NATO Türkiye’nin güvenlik endişelerini veya ekonomik çıkarlarını ciddiye almıyor mu?” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Bir NATO uzmanı olarak şunu söylüyorum. Soğuk savaştan sonra NATO öldü mü sorusunu çok soruyoruz. 1990’lı yıllarda uluslararası toplum ayağa kalkabiliyordu. 90’lar bence kesinlikle bitti. NATO başka her batı kurumunda olduğu gibi soğuk savaştan bize kalan, yorgunluk yaşayan ve kendini tekrarlayan bir kurum. NATO’nun muzdarip olduğu hastalık BATI’yı endişelendiriyor. NATO tarafından Türkiye doğru bir şekilde okunmuyor ve NATO dünyayı okuyamıyor. Türkiye ve müttefikler nasıl davranmalı? sorusuna ise şöyle yanıt verebilirim: Liberal dünya düzeni 1945’ten sonra kurulduğunda ABD’nin büyük güçleri dengelemesi gerekiyordu. Sonrasında eski güçler şimdi müttefik olan onlar ekonomik bağımlılıkla kontrol ediliyordu. Almanya ve Japonya mesela batının etki alanında. Sonra başka müttefikler vardı fonksiyonel ve pasif. Türkiye fonksiyonel bir müttefikti. Stratejik ortaklığı yoktu. Bir de kafa karışıklığı şu Türkiye artık o rolde değil. Bu yüzden batı çok zorlanıyor. (Ajanslar)