HÜDA PAR’dan FETÖ raporu
HÜDA PAR Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Başkanlığı FETÖ/PDY’nin mağdur ettiği kişi ve kurumlar üzerine yaptığı çalışma sonrası hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaştı.
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimine de yer verilen raporda, darbe girişiminin planlı ve organize olduğuna vurgu yapılarak, “Bu denli planlı, programlı ve sayısı binleri bulan rütbeli askerin katıldığı bir teşebbüsün arkasında kırk yıllık bir hazırlığın olduğu ve başını Fetullah Gülen’in çektiği fesat şebekesinin ne denli tehlikeli olabileceği gün yüzüne çıkmıştır.” denildi.
“Türkiye’de faaliyet gösteren pek çok İslami cemaat hedefe konuldu”
FETÖ’nün devlet içinde kritik bürokratik alanlar başta olmak üzere özellikle yargıda ciddi bir kadrolaşmaya gittiği ve bu kadrolaşmayı da adaleti tesis etmek için değil, kendisi için rakip gördüklerini bertaraf etmek için adeta silah gibi kullandığının belirtildiği raporda şu ifadelere yer verildi.
“İslami bir cemaat görüntüsü ile kamuoyunda meşruiyet kazanma stratejisi nedeniyle, rakip gördüklerini tasfiye etmek suretiyle alanda tek kalmak isteyen FETÖ, bu nedenle Türkiye’de faaliyet gösteren pek çok dindar şahsiyet ve İslami cemaati hedefe koymuştur. Nitekim pek çok İslami cemaat ferdi veya dindar şahsiyet, haklarında açılan soruşturma ve davalarda FETÖ’nün emniyet/yargı kumpasıyla tutuklanmış, cezaevine atılmış ve itibar suikastine maruz kalmışlardır. Bir yandan bu şahıs ve cemaatler öte yandan da İslami yaşam tarzı toplumun gözünden düşürülmüş, Ilımlı İslam projeleri ve faaliyetleri ile emperyalist batının sömürü düzeniyle uyumlu, manevi değerlerinden yoksun bir toplum düzeni inşasına hizmet edilmiştir.”
“Bu şebekenin zulmüne maruz kalmış şahsiyet ve kesimler görmezden gelinmemeli”
15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ'nün devlet kurumlarından temizlenmesine yönelik operasyonlara da değinilen raporda, FETÖ’nün devlet ve toplum hayatında meydana getirdiği tahribatların onarılması ve mağduriyetlerin giderilmesinin ise ihmal edilmemesi gerektiği vurgulandı.
Devlet yönetiminde esas gayenin adalet olması gerektiği belirtilen raporda, “Aksi takdirde, zulmedenleri derdest edip makam mevki ve imkânlarını ellerinden almakla yetinilerek, bu şebekenin bin bir türlü zulmüne maruz kalmış şahsiyet ve kesimleri görmezden gelmek; işlenmiş bulunan cürümlere rıza göstermek, onaylamak ve ortak olmak anlamına gelecektir.” denildi. (Fikret Özkan - İLKHA)
9 sayfalık raporda özetle şunlar kaydedildi:
15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemiz kanlı bir darbe teşebbüsüne tanıklık etmiştir. Ordu içinde Fetullah Gülen’e bağlı bir cuntanın organize ettiği, bütünüyle halka yönelik bu kanlı darbe girişimi, planlı ve organize olmasına rağmen, Allah (c.c.)’ın yardımı ile başarısız olmuştur.
Bu denli planlı, programlı ve sayısı binleri bulan rütbeli askerin katıldığı bir teşebbüsün arkasında kırk yıllık bir hazırlığın olduğu ve başını Fetullah Gülen’in çektiği fesat şebekesinin ne denli tehlikeli olabileceği gün yüzüne çıkmıştır. 1980 askeri darbesinden bu yana işbaşına gelen hükümetler, Erbakan Hükümeti hariç bu fesat şebekesine sempati ile bakmış ve kendisine alan açmakta bir mahsur görmemişlerdir.
Devlet içinde kritik bürokratik alanlar başta olmak üzere özellikle adliye, mülkiye, ordu, emniyet ve eğitim alanında ciddi bir kadrolaşmaya giden örgüt, 2004 yılından sonra ceza yargılaması silsilesinde koordinasyonu açıktan sergilemeye başlamış, ülke gündemini yoğun şekilde meşgul eden yargılama süreçlerini bu dönemden sonra fütursuzca ortaya koymuştur. Bu fesat şebekesinin yargı zulmünün “Ergenekon” soruşturmaları ile başladığı şeklinde bir yanlış ve eksik anlayış söz konusu olsa da, gerçekte 1990’lı yıllardan bu yana çeşitli illerde ve bölgelerde yargı kumpasının aktif olduğu bilinmektedir.
Kamuoyunda makam, mevki ve nüfuz sahibi kişilerin yargılandığı davalar ön plana çıksa da gerçekte pek çok kişi veya kuruluş bu yargı kumpasının mağduru olmuştur. İslami bir cemaat görüntüsü ile kamuoyunda meşruiyet kazanma stratejisi nedeniyle, rakip gördüklerini tasfiye etmek suretiyle alanda tek kalmak isteyen FETÖ, bu nedenle Türkiye’de faaliyet gösteren pek çok dindar şahsiyet ve İslami cemaati hedefe koymuştur. Nitekim pek çok İslami cemaat ferdi veya dindar şahsiyet, haklarında açılan soruşturma ve davalarda FETÖ’nün emniyet/yargı kumpasıyla tutuklanmış, cezaevine atılmış ve itibar suikastine maruz kalmışlardır. Bir yandan bu şahıs ve cemaatler öte yandan da İslami yaşam tarzı toplumun gözünden düşürülmüş, Ilımlı İslam projeleri ve faaliyetleri ile emperyalist batının sömürü düzeniyle uyumlu, manevi değerlerinden yoksun bir toplum düzeni inşasına hizmet edilmiştir.
15 Temmuz darbe girişimi ardından devlet içi genel bir temizlik operasyonu yapılırken, bu fesat şebekesinin devlet ve toplum hayatında meydana getirdiği tahribatın onarılması, mağduriyetlerin giderilmesi ihmal edilmemelidir.
Yapılan operasyonlar, kanuni düzenlemeler, görevden almalar, devletin en önemli kurumlarının yapısının değiştirilmesine kadar alınan pek çok tedbir, FETÖ’nün operasyonel gücünün kırılması ve kamu gücünü kullanarak yönetimi ele geçirme kabiliyetinin ortadan kaldırılması bakımından gereklidir. Bu yapının devlet gücünü kullanarak mağdur ettiği, hapishanelere doldurduğu, itibarını yok ettiği, ülke dışına kaçmak zorunda bıraktığı, ailelerini dağıttığı, geleceklerini çaldığı pek çok kişi veya kuruluşun hak ve itibarlarının iadesi, mağduriyetlerinin giderilmesi gibi bir dizi onarıcı adımların atılması da elzemdir. Zira örgütün yargı ayağında binlerce hâkim, savcı, yüksek yargı mensubu hakkında yakalama/tutuklama açığa alma tedbiri uygulanmış olması, büyük çoğunluğunun meslekten ihraç edilmiş olmaları, bu kişilerin sözü edilen sıfatları ile imza altına aldıkları bütün kararları, iddianameleri ve tutanakları şüpheli hale getirmiş ve güvenilmez kılmıştır. Nitekim HSYK’nın, FETÖ/PDY ile “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde bağlantılı oldukları gerekçesiyle bazı hâkim ve Cumhuriyet savcılarının meslekten çıkarılmalarına dair 24.08.2016 tarihli kararında isabetle belirtildiği gibi bu kişiler “masumiyet karinesini çiğneyerek, haklarındaki suçlamayı dahi bildirmeden insanları yıllarca ceza infaz kurumunda tutarak hürriyetlerini kısıtlama şeklindeki eylemlerinde olduğu gibi kişi haklarını pervasız biçimde ihlal etme, kayırma, yalan söyleme, delil uydurma, iftirada bulunma gibi ahlak ve hukuk dışılıkları gerçekleştirmekte ve hedefleri uğruna suç işlemekte herhangi bir beis görmemişlerdir.”
Örgütün amaç ve yöntemleri dikkate alındığında kendine alan açmak ve muhalif gördüğü kesimleri yok etmek için başvurmaktan çekineceği hiçbir yol ve yöntem bulunmamaktadır. Özel hayatın gizliliğinden, iftira, şantaj, delil uydurma, gibi pek çok gayri insani ve gayri hukuki yollara tevessül ettikleri, kamuoyu tarafından bilinen pek çok davadan da anlaşılmaktadır.
Bu amaçla, toplumsal barışa ve huzura, güven ve ortak gelecek tasavvurunun yeniden canlanmasına katkı sunması, 15 Temmuz gecesi darbecilerin tankına, topuna, tüfeğine, mermisine göğsünü siper ederek karşı durmuş Müslüman milletimizin adalet duygusunun zarar görmemesi için fesat şebekesi FETÖ’nün yıllar içerisinde mağdur ettiği, İslami şahsiyet ve kuruluşların, camia veya cemaatlerin uğradıkları zulümlerin tespiti ve ortadan kaldırılması yönünde öneri ve tavsiyeleri içeren bir rapor hazırlanması zarureti doğmuştur.
Devlet yönetiminde esas gayenin adalet olması gerektiği gerçeğinden hareketle, işbu rapora yansımış veya yansımamış tüm zulüm ve haksızlıkların kamu otoritesi tarafından vakit kaybetmeksizin tespitinin yapılması, devam eden mağduriyetlerin sonlandırılması, uğranılan zararların tazmini konusunda etkili ve kapsamlı adımların atılması temel beklentimizdir. Aksi takdirde, zulmedenleri derdest edip makam mevki ve imkânlarını ellerinden almakla yetinilerek, bu şebekenin bin bir türlü zulmüne maruz kalmış şahsiyet ve kesimleri görmezden gelmek; işlenmiş bulunan cürümlere rıza göstermek, onaylamak ve ortak olmak anlamına gelecektir.