Umut Davası Avukatı'ndan Çarpıcı İddia
Umut Davası avukatlarından Cüneyt Toraman, Dava mağdurlarının mensubu oldukları iddia edilen örgütlerinin bu insanların kurmadığını, bu örgütlerin emniyette, İsrail'de, Amerika'da kurulduğunu söyledi.
İSTANBUL- Umut Davasının mağdur sanıkları, ''28 Şubat Zalim Yargı Serisi" kapsamında Mazlumder İstanbul Şubesinde bir basın toplantısı gerçekleştirildi. Basın toplantısında bir konuşma yapan Dava avukatlarından Cüneyt Toraman, Dava mağdurlarının mensubu oldukları iddia edilen örgütlerinin bu insanların kurmadığını, bu örgütlerin emniyette, İsrail'de, Amerika'da kurulduğunu söyledi.
Toraman, "İslami kurumlar ve cemaatlerin sindirilmesi için bu operasyonlar düzenlendi. Umut baskını da bunlardan biriydi. Bir taş ile 3 kuş vurmak istediler. O tarihlerde Cumhurbaşkanı olan Demirel'in İran ziyareti olacaktı. İlk amaç Cumhurbaşkanı'nı bu ziyaretten vazgeçirmekti. İkincisi, Susurluk olayından kalan silahlardan kurtulmak, kurtulurken de bu silahlarla bir terör örgütü yaratmaktı. En önemli ve üçüncü hedef ise Uğur Mumcu olayını yıkacak birilerini bulmaktı. Maalesef bizdeki yargıçların çoğu talimatla hareket eden insanlar olduğu için buda başarıyla gerçekleştirildi" dedi.
Bu cezalar Müslüman olduğumuz için verildi
Umut davasının mağdurların Mehmet Şahin ise yaptığı konuşmasında o dönemde yapılan zulümleri anlatarak, "Bu cezalar bize Müslüman olduğumuz, siyonizme, emperyalizme karşı sesimizi yükselttiğimiz, adalet talep ettiğimiz için verildi. Ancak biz davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Evlerimize baskının yapıldığı 5 Mayıs 2000 tarihinden sonra 1 hafta-10 gün boyunca evlerimize karakol kuruldu. Evlerimize gelen insanlar tehdit edildi, çoluk-çocuğumuz taciz edildi. Ankara'ya götürüldükten sonra 8 gün boyunca çok ağır işkencelere maruz kaldık. 8 gün boyunca 2 saatte bir sorgu ve işkenceler yaptılar" dedi.
Şahin konuşmasına şöyle devam etti, "Eskişehir cezaevinde kaldığımız dönemde ise eşimizi ve çocuklarımızı otogardan alıp cezaevine, sonra da cezaevinden alıp otogara götürdüğü için bir kardeşimiz sivil kişilerce kaçırıldı, Seyitgazi Mezarlığına götürüldü, elleri ve ayakları telle bağlanarak öldürücü tarım ilacı içirildi. O sırada oruçlu olan kardeşimizin kanına zehir karışmadı, mezarlıkta fark edilen kişilerce bir cenaze aracı tarafından hastaneye götürüldü, kurtarıldı ve bu konuyla ilgili hiçbir soruşturma açılmadı. Biz hükümetten, Adalet Bakanlığı'ndan ve TBMM'den bir kez daha 28 Şubat yargı kararlarının iptal edilmesini talep ediyoruz. Beşeri adaletin terazisi yanlış tartabilir, ama ilahi adaletin terazisi asla yanlış tartmaz."
Boşuna direnmeyin bu iş size ihale edilmiş
Davanın bir mağduru Abdülhamit Çelik ise, Tevhid bizim dergimizin, Selam bizim gazetemizin ismiydi, Kudüs ismini de ekleyerek sahte bir örgüt ortaya attılar, bizi de onun üyeleri yaptılar. Bugün herkes sabah kalktığında terörist olmakla suçlanabilir. Demokrasiden bahsedilen bu ülkede başbakanın koruması Umut Davasının işkencecisidir. Arif'e tarife gerek yok. Sadece biz işkencelere tabi tutulmadık, çoluk-çocuğumuz da birçok sıkıntı yaşadı. Hatta köyüme yüzlerce askerle gidip babamın evini dahi aradılar" şeklinde konuştu.
En son sözü alan Dava mağdurlarından Mehmet Ali Tekin ise, "Bize işkencelerde şunu söylüyorlardı 'Boşuna direnmeyin, biz bu işi sizin yapmadığınızı biliyoruz ama iş size ihale edilmiş. Ya bizim dediğimizi imzalayacaksınız ya da buradan ölünüz çıkacak.' Hukuki olarak sanığa isnat edilen suçla ilgili herhangi bir şüphe varsa sanık lehine karar verilir, aleyhine değil ama bu kurala da uyulmadı" ifadelerini kullandı.
"BASIN AÇIKLAMASI METNİ:
28 ŞUBAT SÜRECİNİN AKTÖRLERİ YARGI ÖNÜNDE HESAP VERİRKEN, MAĞDURLAR BEDEL ÖDEMEYE DEVAM EDİYOR!
28 Şubat sürecinin en etkili olduğu 5 Mayıs 2000 tarihinde kamuoyunda Umut Davası olarak bilinen sözde Uğur Mumcu Olayının faillerini yakalamaya yönelik operasyonların startı verilmiştir. İsrail ve Amerika aleyhine yazıları ve tavırlarıylabilinen Selam Gazetesi ve Selam Vakfı çevresine yönelik yapılan gece yarısı baskınlarıyla Türkiye genelinde yüzlerce insan gözaltına alınmış, bu insanlar günlerce Terörle Mücadele Şubelerinde tutulmuştur.
Özellikle İstanbul’da gözaltına alınarak Ankara Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülen Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Abdülhamit Çelik, Talip Özçelik ve Mehmet Şahin bu şubede günlerce tehdit, baskı ve ağır işkencelere maruz kalmışlardır.
“Uğur Mumcu’nun Katilleri Yakalandı” manşetlerine ve olağanüstü medya desteğine rağmen eyleme katıldığı iddia edilen Abdülhamit Çelik’in aynı tarihte İstanbul’da düğününün olduğunun ortaya çıkmasıyla Uğur Mumcu olayı ile ilgili iddialar temelden çökmüştür. Buna rağmen davanın 11 Temmuz 2000 tarihli iddianamesini hazırlayan savcı Hamza Keleş hiçbir şey olmamış gibi, Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş’a televizyon kameraları önünde sözde yer gösterme yaptırmış, Uğur Mumcu olayının faturasını, operasyonda gözaltına alınan şahıslara çıkarmıştır.
Yapılan operasyonlarda hiçbir örgüt dokümanı silah ya da benzeri suç unsuru şeyler bulunmamasına rağmen yasal olarak çıkartılan Tevhid Dergisi ve Selam Gazetesi’nin ismi terör örgütü olarak gösterilmiş, Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nde gözaltında bulunan şahıslara önceden hazırlanan ifade tutanakları işkence ve şantajla imzalatılmıştır.
Daha sonraki yargılama sürecinde de örgütsel manada hiçbir bilgi, belge veya malzeme bulunmamasına rağmen hukuken geçerli olmayan polis ifadeleri iddianamenin temelini oluşturmuş ve bu iddianameye göre hüküm kurulmuştur.
Adil Yargılanma Hakkı başta olmak üzere temel insan hakları ilkelerine aykırı olarak yapılan yargılama neticesinde, 7 Ocak 2002 tarihinde, 3 şahsa idam cezası verilmiş diğer şahıslara ise ağır cezalar yağdırılmıştır.
Yargıtay 12.11.2002 tarihinde verilen idamları ve bir kısım cezaları onamış bir kısmını da bozmuştur. İdam cezası daha sonra ağırlaştırılmış müebbet hapse dönen Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan ve Nejdet Yüksel isimli şahıslara yalnızca Uğur Mumcu olayı değil Türkiye’nin en önemli siyasi cinayetleri olarak tanımlanan Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy olaylarının da içinde bulunduğu 22 faili meçhul yüklenmiş ve bu dosyalar alelacele kapatılmıştır.
Bugün Türkiye’de 28 Şubat sürecinde İslami camiaya yönelik operasyonların arka planlarının açığa çıktığı, işlenmiş faili meçhul cinayetlerle ilgili çok önemli gelişmeler yaşandığı ve bu cinayetlerin kaos oluşturmak ve darbeye zemin hazırlamak için işlendiği konusunda devletin en üst birimlerinin araştırma raporlarına rağmen sanıklar lehine olan bu gelişmeler dikkate alınmamıştır. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 5 yıldan fazla tutuklu olarak yargılanan ve haklarında Yargıtay’ın 08.11.2006 tarihli ikinci kez bozma kararı bulunan Umut Davası mağdurlarından Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin ve Ekrem Baytap’a 17 Ocak 2013 tarihinde 12 yıl 6’şar ay, Mehmet Şahin, Abdülhamit Çelik, Fatih Aydın, Recep Aydın ve Yusuf Karakuş’a 6 yıl 3’er ay hapis cezası vermiştir.
Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, hatıralarını yayınladığı kitabında eşinin devlet tarafından öldürüldüğüne yönelik kanaat belirtmesine rağmen bu olayla ilgisi olmayan şahıslar cezalandırılmak suretiyle bu hadisenin gerçek yüzü örtbas edilmek istenmektedir.
28 Şubat aktörleri yargılanırken bu sürecin mağdurları hala yargılanmakta ve ağır cezalar almaktadır. Gelinen noktada masum insanların ağır hapis cezalarına çarptırılmaları vahim bir durumdur. Bu çarpık durumu derhal düzeltmeleri için -‘28 Şubat Yargı Kararları İptal Edilsin’ talebi ile- HSYK’yı, Adalet Bakanını ve TBMM’yi acilen göreve çağırıyoruz."
(M. Erkan Yavuz-İLKHA)