Deizm akımın kaynağı, tehlikesi ve karşı koyma yolları
Son zamanlarda gençliğin Deizm’e kaydığı söyleniyor. Yeni nesil için büyük bir tehlike olduğu vurgulanıyor. Dini hassasiyeti olan aileler tedirgin, çaresiz ve korku içindeler. Din derdi olmayan, her inanca cömertçe açık, hoşgörü sınırlarını sonuna kadar kullananların tedirgin olmalarına gerek yok çünkü onlar Deizmi sorun olarak dahi görmüyorlar. Deizm nedir? Nereden kaynaklanıyor?
Yeni Neslin İmanı Ve Deizm
Son zamanlarda gençliğin Deizm’e kaydığı söyleniyor. Yeni nesil için büyük bir tehlike olduğu vurgulanıyor. Dini hassasiyeti olan aileler tedirgin, çaresiz ve korku içindeler. Din derdi olmayan, her inanca cömertçe açık, hoşgörü sınırlarını sonuna kadar kullananların tedirgin olmalarına gerek yok çünkü onlar Deizmi sorun olarak dahi görmüyorlar.
Deizm nedir? Nereden kaynaklanıyor? Tehlikesi nedir? ilk olarak insanın aklına gelen sorulardır.
Deizm nedir?
Deizm, Yaratıcının insanı yarattıktan sonra insanı kendi başına bıraktığını kabul eden bir felsefi akım ya da inanç biçimidir. Deizm inancına göre Yaratıcı evrene ve dünyaya müdahale etmediğinden Peygamber ve Vahye de ihtiyaç yoktur.
Daha açık bir deyimle, aktif olmayan Allah inancı, Allah yaratıcıdır sadece, insanın hayatına müdahalesi sözkonusu değildir,
insanı yaratıp bırakmıştır, hayatını șekillendirmesini kendisine bırakmıștır. Dolayısıyla dine, peygambere de ihtiyaç yoktur.
Kur‘an’a ve vahye ihtiyaç yoktur. İnsan aklı herşeye yeterlidir.
Din insan tecrübesinin neticesinde ortaya çıkmış kanunlar topluluğudur. İnsan kaynaklıdır, Yaratıcı tarafından gönderilmemiştir.
Mead inancı da yoktur. Çünkü mead ceza ve mükafat yeridir, buna gerek yoktur. İnsanın hayatı bu dünya ile sınırlıdır.
İnsan aklı herşeye yeterlidir; dünya hayatını sürdürmek ve ihtiyaçlarını gidermek için metafizik alemine ihtiyacı yoktur.
Kısacası Deizm insanı ilahlaştırır. İnsanın aklı ile herşeyi halledebileceğini savunur.
Bu kısa tanımlamadan sonra ikinci soruya geçelim.
Deizm’in kaynağı nedir?
DEİZM’in ilk adımı insanın metafizik alem ile bağını koparmak ile başlar ve bunu da sekülerizm ile gerçekleştirmektedir. Yani İnsanın yaratlış hedefini bu dünya ile sınırlamaktadır.
Deizm‘in kaynağı nedir ve yayılma sebepleri nelerdir?
Sekülerizmin beşeri toplumlara hakim olmasıyla bazı ilkeler de kabullenilmiş olur. Onlardan bazıları şunlardır;
1- Dini pluralizm(dini çoğulculuk):
Dini pluralizm diğer inançlara nasıl bakıldığı konusuyla alakalıdır. İnsan başka inançları nasıl değerlendirmelidir? Hak ve doğru birden fazla olabilir mi?
Batı kültürü, dini pluralizmi kabul edip hakkın tek olmadığı görüşünü savunur. Bir konuda birkaç doğru olabilir; yani ”Hak bir tanedir, doğru bir tanedir”, denilemez. Hak din bir tanedir denilemez, bütün dinler hak olabilir, herkesin inancı haktır. Bir inanç, diğer bir inancın batıl olduğu yargısında bulunamaz.
Dini pluralizm, “Dinler ister semavi olsun, ister beşeri olsun hepsi hak olabilir”, düşüncesini savunur. Hatta kabile dinlerinin ve tarikat inançlarının hepsinin hak olma ihtimalı olduğunu iddia eder.
Din, inanç, iman konusunda bu liberal görüş DEİZM’in de bir inanç olarak kabul edilmesini öngörür. Peygamber, vahiy ve Kur’an’ı reddeden DEİZM’in, dini pluralizmin kabulunden sonra dillendirilmesi normalleşmiştir.
2- Dini siyasetin emrine ve yorumuna bırakmak:
Dinin siyasetten ayrı olduğunu savunan Laisizm aslında dini siyasetin emrinde karar kılmıştır. Dinin tefsiri, yorumlanması ve insanların hayatına yansıması siyasetin direktifleri doğrultusunda gerçekleşir. Ekonomi, siyaset, hukuk hatta ibadet alanındaki şeriat hükümleri siyasi otoritenin razı olduğu şekilde yorumlanır.
Dinin vahyin inisiyatifinden çıkıp siyasi otoritenin kontrolüne girmesi bu dinin artık ilahi olamayacağı inancını doğurur. Pratikte Kur’an’ı ve Peygamberi devre dışı bırakan siyasi otoritenin bu tutumu karşısında teoride peygamber ve dini devre dışı bırakan DEİZM’in ortaya çıkması oldukça normaldir. Çünkü insanın hayatında fonksiyonu olmayan bir peygamber ve dini kabul etmek manasızdır.
3- Kur’anı sosyal hayatın dışına itmek:
İslam dünyası şeriat hükümlerini insanların toplumsal hayatının dışına ittiler. Dinin varlığı, insanların hayatında bireysel ibadetten başka bir alanda hissedilmeyecek kadar azaldı.
Şeriatın hükümlerinin yerine beşeri kanunlar toplumsal hayata hakim kılındı, böylece Kur’an insanın sosyal hayatından dışlanmış oldu. İnsanın bireysel ve toplumsal hayatında Kur’an yoksa DEİZM’in doğması doğal olacaktır. Çünkü sosyal hayatı din/Kur’an belirlemeyecekse demek ki kimse dinin işlevliğini kabul etmiyor.
4- Resulullah’ın (saa) devlet adamlığını görmezlikten gelmek:
Müslüman toplumlar Resulullah’ı (saa) insanın toplumsal hayatının dışına ittiler. İnsanın hayatından dışlanan Resulullah’ın (saa) sünneti de öldürülmüş olur. Canlı Kur’an olan Peygamber ve Kur’an’ın müfessiri olan sünnet terkedilince Resulullah’ın (saa) inkarı kolaylaşacaktı doğal olarak.
İnsanın hayatının bir planlayıcısı ve uygulayıcısı olması gerekir. Müslümanlar Resulullah’ı (saa) toplumsal hayatlarından saf dışı edince, insanın hayatında varlığı hissedilmeyen bir Peygambere iman edilmesi manasız olacaktı.
Bunun yanısıra peygamber sonrası masum imamın, hayattaki İmamın etkisi ve hayatın içinde olmasının gerekliliği reddedilirse DEİZM ortaya çıkacak ve deistler, Allah bizi yaratıp özgür bırakmıştır, peygambere, vahye, Kur’an’a ihtiyaç yoktur diyecektir. İnsan toplumsal hayatında inancının paratize edilmesinde örneklik teşkil edecek canlı örneği görmek ister. Bu canlı örneği göremezse ona inanmasının bir manası da kalmaz.
5- Şeriata ihtiyaç yoktur:
Müslümanların hayat tarzını, modelini akla dayalı beşeri sistemler belirlerse bunun manası şudur; insan aklı insanın dünya hayatını şekillendirmede yeterlidir, vahye ve dine ihtiyaç yoktur, dolayısıyla peygambere ve şeriat getirmesine de gerek yoktur. İnsan elde ettiği ilim ve teknoloji ile dünyevi sorunlarını çözebiliyorsa böyle bir durumda insanın toplumsal hayatında rolü olmayan bir kitaba inanması ister istemez akıllıca olmayacaktı.
Kanun ve yasalar vahye dayanmıyor ise bunu getiren peyhambere de ihtiyaç yok demektir. Böyle bir durumda Müslümanlar pratikte zaten DEİST olmuşlardır. Yeni nesil sadece bunu dillendiriyor.
Deizm inancının tehlikesi:
Deizm aslında yeni ortaya çıkmış bir inanç değildir. İnsan var olduğu günden beri vardır. İnsanlık tarihinde “din ve peygamber“ devre dışı kaldığı dönemlerde şirk ve küfür ortaya çıkmıştır.
Kur’an’ın üzerinde durduğu iki önemli sıfat vardır; “Halik/Yaratıcı“ ve “Rabb“.
DEİZM inancı Allah‘ı sadece “Halik/Yaratıcı“ olarak kabul etmektedir. Yani diğer sıfatlarını özellikle de “Rabb“ sıfatını red etmektedir. Yaratıcının insanın hayatına müdahale etmediğini savunur. Rabb Allah’ın en önemli fiili sıfatıdır; Allah insanı yarattıktan sonra onun hayatını tamamen idare eder, hidayet eder, hedefe ulaşması için yönlendirir ve bütün işlerine müdüriyet eder. İnsanın maddi ve manevi bütün ihtiyaçları Yaratan’ın “Rububiyetinin“ gölgesinde gerçekleşir. “RABB“ sıfatı insan hayatının yapılandırılmasında en fazla rolü olan sıfattır.
Dolayısıyla “Halik ve Rabb“ sıfatları varlıkların varoluşlarında ve varlıklarını sürdürmede en etkin iki sıfattır. Bu iki sıfat birbirinin olmazsa olmazıdır, bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Allah’ın Yaratıcı olduğunu kabul eden Rabb olduğunu redetmesi mantıklı değildir.
Varlık alemi Yaratıcının yaratılıș kitabıdır. Yarattığı gibi tekvini kanunlarla onu idare etmektedir; Yaratıcı varlık alemini dahi kendi başına bırakmamıştır. Kur‘an bu yaratılış aleminin yazılı kitabıdır ve teşrii kanunlarını beyan eder. Bu ikisi arasında asla çelișki yoktur.
Birinin tefsirini idrak eden diğerini de kabul eder. Kalp, aklın elde ettiği bilgi, güven ve itminanı tastik ederek imana dönüştürür.
İnsan aklı ile bu iki sıfat arasındaki bağı ve varlık alemindeki sırlarını çözmesi gerekir. Eğer bu sıfatları birbirinden ayırır, “Halik“ olduğunu kabul eder “Rabb“ olduğunu red ederse bu şirktir. Yanı DEİZM modern şirktir.
Deizm bir nevi “Şirk’tir“. Allah’a ortak koşmaktır; şöyle ki, müşrikler de Allah’ın Yaratıcı olduğunu kabul ediyorlardı, ama yeryüzüne müdahale etmediğini savunuyorlardı. O zamanın “Müşriki“ günümüzde adını değiştirmiş kendisine “Deist“ demiştir. Tek farkları Deistler Allah’ın sadece Yaratıcı/Halik sıfatını kabul ediyor diğer sıfatlarını redediyorlar, ama müşrikler diğer bazı sıfatlarını da kabul ediyorlardı.
Deizm karşısında ne yapılabilir?
Deizm’in yayılmasının sebeplerinden biri müslümanların ilmî imana, aklî imana sahip olmamalarıdır. İlim ile elde edilmeyen iman, bilimsel iman değil, taabbudi imandır, bundan dolayı itikadi konularda taklid caiz değildir. İnsanın iman etmesi için aklî delilere ihtiyacı vardır.
Kur‘an, iman için yaratılıș kitabına yönelmeyi emrediyor, afak ve enfus ayetleriyle.
Akıl kendisini yaratanı bulmayı ve ona ulaşmayı ister, buna ancak yazılı kitaba müracaat ederek yaratılış kitabında bulur.
Yaratılış aleminde araştırma yapanlar sadece maddeyi gördüklerinden, yaratılıșın kaynağını ve sırlarını göremediklerinden, Yaratan ile yaratılanın arasındaki bağı göremiyorlar.
Yaratılanlar, yaratılışlarında bir Yaratana muhtaç oldukları gibi (tesadüfen meydana gelmedikleri gibi) varlıklarının devamında da ona ihtiyaçları vardır.
Yaratılışın hedefini bulmak için; beni kim yarattı (nerden geldim), neden yaratıldım (nerdeyim), niçin yaratıldım ve nereye gideceğim? sorularının cevabını bulması gerekir.
Bu soruların cevabını en güzel, en doğru, en güvenilir ve en inandırıcı bir şekilde Yaratıcı’dan başka kim verebilir?
Bir arabayı imalatcısından, bir binayı ustasından/mimarından, bir bilgisayarı mühendisinden daha iyi kim bilebilir? Bunların nasıl yapıldığını, nasıl çalıștığını, sorunu olduğu zaman nasıl tamir edileceğini en iyi onu yapan, imal eden bilmez mi? Bunları yaratmayan düzelteyim derken daha da bozmaz mı?
Varlık alemini Allah’ın yarattığına inanılıyorsa öyleyse onları en iyi tanıyan ve ihtiyaçlarını bilen Allah değil midir?
Bütün bunlara rağmen Yaratıcı yarattıktan sonra bizi kendi başımıza bırakmıştır, dine, peygambere ihtiyaç yoktur denilebilir mi?
Bu inancın gündeme taşınmasıyla bir kaç sorunun cevabı ilmi, felsefi ve akli olarak verilmesi gerekir. Müslüman ailelerde çocuklarına dini bilgi verirken kalıplaşmış ezber cümleler öğretiyorlar. İlmî iman ve aklî imana sahip olunmadıkça şeytani akım hep yeni şüphe ve tereddütler ortaya çıkaracaktır.
Aileler çocukların şu konuları ilmî ve aklî delillerle/kanıtlarla öğretmelidirler;
1-Vahye, dine ve peygambere ihtiyaç var mıdır?
2-Vahiy/din akıl ile çelişir mi?
3-İnsan hayatı dünya yaşantısından ibaret midir?
4-Neden Kıyamet gününe inanmak gerekir??
5-İnsan aklı herşeye yeterli midir?
Bu sorulara ilmî ve aklî cevap verebilen DEİZM’in ortaya attığı şüphelere rahatlıkla cevap verebilir.
Öyleyse Deistleri neden ikna edemiyoruz?
Deistlere verilen cevab iki şekildedir;
a)İmanî ve itikadî cevaplar,
b) İlmî ve felsefî cevaplar
Bizler genelde itikadi cevap verdiğimizden dolayı ikna edemiyoruz. Çünkü biz iman etmemiz gereken konulara taabbuden/tahkik etmeden/araştırmadan ve ilmî deliller sunmadan inanmışız. Onların da bizim gibi inanmalarını istiyoruz. Onları ikna etmek için imanî ve itikadî cevaplar sunuyoruz.
Halbuki yukarıdaki sorulara aklî, ilmî ve felsefî cevaplar sunarsak (inatçılar ve bağnazlar hariç) aklını kullanan herkes hakkı görecektir.
Konuyla ilgili kilit konular; birincisi, Allah’ın “Halik“ ve “Rabb“ sıfatlarını tanımaktır, ikincisi “ilmî iman“ ve “aklî imanı“ beyan etmektir. (Sabahattin Türkyılmaz)