Modern Selefilik
El Kaide ve onun bölgesel versiyonları olarak ortaya çıkan örgütler üzerinden Selefilik ve giderek İslamiyet itibardan düşürülmektedir.
Bu arada Amerika’nın liderliğini üstlendiği Batı koalisyonu, İslam dünyasına karşı etkileri asgari yüz sene sürecek operasyonlar yürütüyor. Siyasî ve beşerî haritaların yeniden çizildiği bu aşamada bölgenin asli birleştirici referansları yaşanan krizlerin parçası veya sebebi gösterilmek suretiyle etkisizleştirilmek isteniyor. Sadece modern zamanlarda uyanış hareketinin sembol isimleri haline gelmiş Seyyid Kutup, Ebul A’la Mevdudi ve İhvan hareketi değil, Muhammed Abduh ve Cemalettin Efgani, daha gerilere gidip İslam tarih mirasının asli damarlarından biri olan İbn Teymiye ve Ahmet ibn Hanbel bile itibardan düşürülüyor. İslam’ın zengin mirasını Ahmet ibn Hanbel ve İbn Teymiye beslediği gibi Muhyiddin ibn Arabi, Şah-ı Nakşibendi; Gazali, İbn Haldun, İbn Rüşt; Eş’ari, Maturidi, İmam Ca’fer es Sadık, Molla Sadra, Mevlânâ, Said Nursi vd. besliyor. Bunların içinden birini seçer, aydınlattığı yoldan gidebilirsiniz, bu sizin hakkınızdır ama diğerlerinin açtığı yolları karanlık ve sapkın göstermeye hakkınız yoktur.
Herkesin zihni karışık. Burada yapılması gereken adaletten ve dürüstlükten sapmadan her şeyi yerli yerine koymak, doğru teşhisler yapmak ve çözüm yollarını bulmaya çalışmak olmalıdır.
Belirtmek gerekir ki Selefilik, ne bu fırkayı belli bir algı inşaına tabi tutan medyanın resmettiği gibi patolojik bir harekettir ne salt dış güçlerin bölge politikalarını yeniden şekillendirmeye çalışırlarken kullandıkları bir maymuncuktur. Modern Selefi hareket hudâyî nabit/yerden bitme de değildir. Kelam ve fıkıh açısından belirgin referansları; tarihsel derin kökleri ve toplumsal-beşeri besleyici zemini var.
Belirgin özelliği savaş ve şiddet vurgusu görünür. Meşru ve adil olduğu sürece savaş cihattır, şu veya bu mezhebe veya fırkaya mensup Müslüman’ı bu konuda yargılarken, onun savaş hukukuna ne kadar riayet ettiğine bakmalıdır. Savaşı meşru olmaktan çıkaran fiil, masum sivillerin hedef alınmasıdır ki, eğer kadınlar, çocuklar, yaşlılar, din adamları ve savaşa dahil olmayan sivil erkekler savaş bahanesiyle hedef alınıyorlarsa, savaş cihad olmaktan çıkmış katilliğe dönüşmüştür. Bu konuda maalesef Selefiler yanında Sünni ve Şii taraflar da hukuk ihlal etmektedirler.
Selefiliği “dogmatik” karakterde “ideolojik tehdit” olarak görmek kavramları birbirine karıştırmak olur. Prensip olarak İslami mezhep ve fırkalar “dogmatik” olmakla suçlanamaz, bu usul/yöntem hatasının sonucu olarak “dogma” ile “nass”ı biri diğerinin yerine ikame etmek anlamına gelir ki, gerçekte “dogma” Hıristiyanlığa, “nass” İslam’a aittir. Kişiler ve fırkalar nassın sübutunda ve delaletinin katiyetinde hatalara düşebilirler ama eğer referansları ayet ve hadis ise onları “dogmatik” olarak nitelendiremezsiniz, çünkü böyle yapmakla ayet ve hadis’i “layuhti” sıfatıyla kesin inanç vaz’eden papanın dogmasıyla aynı kefeye koymuş olursunuz. “Dogmatik ve ideolojik tehdit” deyip Selefiliğin modern versiyonu IŞİD’i “İslam dışı” ilan etmek de geri tepen silahtır. Kendilerine göre referansları olan Selefiler bu yöntemi kullanıp kolayca sizi de “İslam dışı” ilan eder ve hedef seçerler. Düşünce ve yargılarında aşırı giden bir Selefi kolayca bir Şii’yi, bir tasavvuf ehlini veya kendisi gibi düşünmeyen bir Sünni’yi “tekfir” ediyorsa –ki modern politik Selefiliğin en büyük hatası budur-, siz “Bunlar İslami değildir” dediğinizde, onları İslam’ın dışına atmış, böylelikle siz de onları “tekfir” etmiş olursunuz. Bu, herkesin herkesi “İslami değildir” deyip dışlaması, tekfir etmesi İslam dünyasının en büyük hastalığıdır. Kanlı çatışmalar, mezhep savaşları, türbelerin veya mescidlerin havaya uçurulması büyük ölçüde bundan kaynaklanmaktadır.
Onlar “İslami değildir, biz İslam ile demokrasiyi birlikte götürüyoruz” demek sizin içtihadınız, yorumunuzdur. Fakat sizin “İslam ve demokrasiyi bağdaştırma” düşünceniz de sonuç itibarıyla bir “ideoloji”dir; İslam topraklarını bombalayanlar da “birer ideoloji”den hareket etmektedirler. Modern Selefiliği meşru ve ahlaki dürüstlük zemininde belli bir usul içinde anlayıp anlamlandırmak zorundayız. (Zaman)