ABD’nin üslubu neyi gösteriyor?
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Japonya; ortak bir bildiriyle, Çin’in girişimlerinin uluslararası düzene aykırı olduğunu, uluslararası topluma yönelik bir meydan okuma niteliği taşıdığını açıkladılar. Bu bildiri, belli ki ABD tarafından yazılmış, Japonya’nın da imzası alınmış. Çünkü bildiri metninden de anlaşılacağı üzere, uluslararası düzeni, ABD tek başına, kendince, kendi çıkarlarına, önceliklerine, hedeflerine göre tanımlamak istiyor. Mümkün mü? Değil elbette. Sebeplerini tartışalım.
ABD; şunun farkında; Dünya tarihine kabaca göz atıldığında, ortalama her 100 yılda bir, dünyada güç ve liderlik el değiştiriyor. Bunu engellemeye çalışıyor. Başaramıyor. Öncülük ettiği mevcut ittifakların zayıflamasını, bizzat ittifak üyeleri tarafından sorgulanmasını önleyemiyor. Yeni ittifak arayışlarından ise umduğu sonucu alamıyor.
Örneğin; kısaca QUAD olarak bilinen, ABD öncülüğünde Japonya, Hindistan ve Avustralya’nın katılımıyla kurulan dörtlü yapının liderleri çevrimiçi ortamda buluştular birkaç gün önce. Bu yapıya daha fazla işlerlik kazandırmak, daha etkin kılmak için atılması gereken adımları konuştular. NATO’nun adeta Asya Pasifik’teki bir uzantısı, bir uzvu olarak yapılandırılmak istenen QUAD kapsamında yapılabilecekleri tartıştılar. Çin’i çevrelemek amacıyla öncelikler listesi hazırlamak için zihin egzersizi yaptılar.
Sonuç çıkar mı peki? Çıkmaz. Çünkü Çin; aynen Avrupa Birliği’nin (AB) en büyük dış ticaret ortağı olduğu gibi, Hindistan’ın da, Japonya’nın da, Avustralya’nın da en büyük dış ticaret ortağı. Yani, ABD; ne kadar bastırırsa bastırsın, ekonomik dinamikler ve ticaret baskın çıkıyor. ABD’nin en yakın politik ve diplomatik müttefikleri bile, Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştiriyorlar. Buna, ABD’nin iki stratejik ortağı olan İngiltere ve İsrail de dâhil.
ABD, PLANLARINI NEYE GÖRE YAPAR?
ABD; Çin karşıtı sözlerinin ardından, Rusya karşıtı sözler de etti. Bizzat ABD Başkanı Joe Biden, Rusya lideri için şöyle dedi: “Putin bir katil. Seçimlere karıştığı için de bedelini ödeyecek”. Bu üslup, Biden gibi, siyasi kariyeri 50 yılı bulan bir siyasetçinin ağzından, hele de başkanlık koltuğuna oturduktan sonra çıkıyorsa, ABD’nin durumu gerçekten sıkıntılı demektir. Çünkü bir zaafı yansıtmaktadır bu öfke dolu ifadeler.
Lakin şunu da unutmamak gerekir; ABD’de savunma planlaması, ülkenin emperyalist karakteri ve ihtiyaçları gözetilerek yapılır. Örneğin; düşman bir devlet, eğer kaynakları zengin bir bölgede egemenlik kurarsa, bu kaynakların da yardımıyla küresel, büyük bir güç olma hedefine yönelirse, ABD ne yapıp edip, bunu engellemek ister. Orta Doğu; bu tanım kapsamında önemlidir ve ABD asla bu bölgeden vazgeçmez. ABD’nin savunma ve strateji belgelerinde hedef seçtiği, tehdit olarak gördüğü ülkeler; ABD hegemonyasına meydan okuyan ülkeler; büyük tehdit, asıl tehdit, öncelikli tehdit, yakın tehdit olarak tanımlanan ülkeler bellidir: Çin ve Rusya. Dahası, ABD’nin; Ortadoğu’da tehdit olarak gördüğü Irak, Suriye ve Libya’ya nasıl saldırdığı, İran’ı kuşatmak için, yaptırımlar dâhil, hangi araçları kullandığı da unutulmamalıdır.
ABD emperyalizminin gerileyen hegemonyasını, Biden da durduramaz. Sözlerindeki öfkenin sebebi de budur.
(Barış Doster, CRI)