Adil Şahitlik: Türkiye ve İran’ın Filistin’deki Rolü
Filistin direnişinin Kudüs’ün Kılıcı ismini verdiği operasyon, Siyonistlerin geri adım atmaya mecbur kalmasıyla zafere dönüşmüş oldu. Filistinli direniş grupları, bitmek tükenmek bilmeyen kararlılıkları ve füze saldırıları ile Siyonistleri sığınaklara hapsederek korku nöbetleri geçirmelerini sağladı.
Peşinen belirtmek gerekir ki, Filistin’de yaşanan asimetrik bir savaştı. Dolayısıyla savaşın sonucunu değerlendirirken, askeri teknoloji bakımından üstünlüğü tartışmasız olan Siyonist rejimin hedeflerini gerçekleştiremediğini ve ummadığı bir savunma ve taarruz ile pes etmek zorunda kaldığını not etmeliyiz.
Yine, hiçbir zaman ölü ve yaralı sayısını dışarıya sızdırmayan Siyonist İsrail’in bu sefer de aynı taktiğe başvurduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
10 gün süren savaşın en önemli detayı, Siyonist İsrail rejimiyle normalleşmenin ve ‘Yüzyılın Anlaşması’ isimli paçavranın dillere pelesenk olduğu bir zeminde, Filistin direnişinin bütün İslam ümmetine ‘dur’ dercesine direnişin tek seçenek olduğunu ayan beyan tescil etmesiydi.
***
Savaş sonrası ülkemizdeki sosyal medya mecralarında en çok tartışılan konulardan bir tanesi Hamas’ın kime teşekkür ettiğine ilişkindi. Özellikle Hamas lideri İsmail Heniyye’nin açıklaması ‘Nasıl olur da Türkiye’ye teşekkür etmezsin?’ şeklinde bazı tepkilere neden oldu.
‘Parasını ve silahını bizden esirgemeyen İran İslam Cumhuriyeti’ne teşekkür ediyorum’ diyen Heniyye neden Türkiye’ye teşekkür etmemişti? Özellikle yerli-milli dindarlarımız bu konuda epey tepkiliydi.
Bu konuya dair bazı noktaların altını çizmemizde fayda var. Öncelikle şunu belirtelim; Hamas, genel olarak birçok beyanatında Türkiye’nin Filistin konusundaki hassasiyetini övüyor ve defaatle teşekkür ediyor. Ancak, bugüne kadar savaş sonrası açıklamalarda Türkiye’ye özel teşekkür edildiğini hatırlamıyorum. Bu sefer neden böyle bir beklenti oluştu bunu da pek anlamlandıramıyorum. İran’a gelince; her savaş sonrası onlara özel teşekkür ediliyor, bunun da sebebi gayet açık: Askeri olarak hiçbir İslam ülkesinin vermediği desteği İran’ın vermesi.
Bunları niçin söylüyoruz? Yerli-milli algılarımız bizim gerçeklerle bağımızı koparıyor, kendimizi hep nirvanada görüyoruz. Halbuki akl-ı selim bir vicdanın burada yapması gereken tespitler var.
Öncelikle, Sünni Türkler olarak Şii İran’ın hakkını vereceğiz. 1979 İslam Devrimi’nden bu yana direniş örgütlerini parasıyla, silahıyla, füzesiyle besleyen İran… Bunu saklamak veya saklayamadığı zaman da ‘Desteği veriyor ama neden veriyor?’, ‘Düşük model ekipmanlar veriyor’ gibi gülünç mugalatalara sığınmak ahlaksızlığın daniskasıdır. ABD’nin ağır ekonomik yaptırımlarının sebebinin bu örgütlere verilen ekonomik ve askeri destek olduğunu sağır sultan biliyor. Bugün bu destek kesilse İran’ın derin bir nefes alacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Çok zor değil; dürüst ve insaflı olacağız. Heniyye’nin teşekkür açıklamasını devletin ajansı yoluyla kırparak haberleştirmeyeceğiz, cephenin sahibi ne dediyse bir Müslümana yakışır gibi aynen aktaracağız.
Türkiye’nin insani yardımlarını hiçbir zaman küçümsemeyeceğiz. Bu konuda gösterdikleri gayreti alkışlayacağız. Ancak ‘normalleşme’ dedikleri zaman, Hamas’ı Ortadoğu dörtlüsünün taleplerine çekeceğiz dedikleri zaman ‘Orada durun’ deyip tepkimizi sert bir biçimde sergileyeceğiz.
Kınamakla işin çözülmediğini, dünya kamuoyunun önünde teşekkürlere, iltifatlara mazhar olmak için askeri destek vermek gerektiğini iktidarın zihnine kazıyacağız.
Israrla ve ısrarla haykıracağız: Türkiye ve İran el ele vermeden, gereksiz kıskançlıklardan kurtulmadan, bir ve beraberce Filistin direnişini donatmadan Kudüs özgürleşemez.
Direnişin zaferi kutlu olsun… (Musa Duman - İslamianaliz)