Dış politikada yalnızlık ve kuşatılma
Devletlerin dış politikada yalnız kalmaktan çekindiği, kuşatılmaktan, çevrelenmekten, diğer devletler tarafından dışlanmaktan endişe ettiği durumlar, dönemler vardır. Örneğin Türkiye; Kurtuluş Savaşı sonrasında, 2. Dünya Savaşı sonrasında, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında, Soğuk Savaş sonrasında, hep yalnız kalmaktan, dünyadan dışlanmaktan endişe etmiştir. Başka ülkelerin tarihlerinde de vardır benzer dönemler.
Ukrayna Savaşı başladıktan sonra, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere ve Avrupalı müttefikleri, ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olan NATO ve Avrupa emperyalizminin çatı örgütü Avrupa Birliği, Rusya’yı yalnızlaştırmak, dünyadan dışlamak için büyük çaba gösteriyorlar. Bu konuda belli ölçüde başarılı olsalar bile, tamamen hedeflerine ulaştıkları söylenemez. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, böyle bir güçleri yok. İkincisi, Rusya zayıf devlet değil. Üçüncüsü, dünya eskisinden farklı, güç dengeleri değişiyor. Dördüncüsü, Rusya’yı dışlamak isteyenler arasında, Rus enerjisine bağımlılığı yüksek ülkeler var. Beşincisi, pek çok ülke, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmıyor ki bunlar arasında Türkiye, Hindistan, İran, Brezilya gibi önemli ülkeler bulunuyor. Bu nedenle batının, umduğunu bulması, bundan sonra da pek olası görünmüyor.
Gelelim kuşatmaya… Atlantik blokunun uzun zamandır Rusya’yı, Çin’i, İran’ı, Türkiye’yi kuşatmaya çalıştığı biliniyor. Bu açıdan politik, ekonomik, diplomatik, askeri hamleler yapan ABD’nin, kuşatma çabaları da, beklenen sonucu vermiyor. Çünkü hem ABD’nin böyle bir gücü yok hem de hedefteki ülkeler, kuşatmaya karşı kendi aralarında iş birliğini geliştiriyorlar. Nitekim aralarındaki ticarette ulusal para birimlerinin kullanılması yönünde adımlar atıyor, bölgesel ittifakları kuvvetlendiriyor, uluslararası örgütlerde birlikte hareket ediyorlar. Çin ve Rusya arasındaki ticari ilişkilerin hacmi ve Şubat 2022’de imzalanan stratejik iş birliği anlaşması bunun kanıtı. İran’ın bu iki ülkeyle ilişkileri bunun kanıtı. Shanghai İş Birliği Örgütü, BRICS ülkeleri, Kuşak ve Yol İnisiyatifi bunun kanıtı. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz…
BATICI YAKLAŞIMLARIN ZAAFI
Türkiye’de siyasette, bürokraside, akademide, medyada, iş dünyasında, dünyayı tahlil ederken, uluslararası ilişkileri incelerken, batı merkezli düşünenler, gelişmeleri batıcı bir yaklaşımla, batı penceresinden bakarak yorumlayanlar çoğunlukta olduklarından, bu durum, dış politikada büyük zaaf yaratıyor. ABD ve NATO patentli kuramları, sorgusuz sualsiz benimseyip, tespit ve teşhis değil, temenni içeren yaklaşımları dillendirenlerin çokluğu, sadece siyaseti değil, düşünce dünyasını da kısırlaştırıyor.
Oysa dünya değişiyor. ABD ve Avrupa; siyasi, iktisadi, askeri, endüstriyel, bilimsel, teknolojik güç biriktirdiği süreçte ve biriktirdiği oranda, düşünsel, entelektüel, kültürel, sanatsal boyutta da güçlenmişti. Fakat artık böyle bir batı yok. Duraklayan, hatta gerileyen bir batı var. Bu gerçek ekonomide, siyasette, dış politikada görülüyor. Batıda artan ırkçılığın, yabancı düşmanlığının sebeplerinden biri de bu zaten.
Kısacası, dünyayı yorumlarken, Soğuk Savaş ezberlerinden kurtulmak, bugünü anlamak ve gerçekçi olmak gerekiyor. (Barış Doster, CRI)