Ukrayna’daki savaş ve enerji denklemi

Rusya – Ukrayna Savaşı, üç hafta sonra birinci yılını dolduracak. Geçen sürede hem Atlantik ittifakının Rusya’ya ilişkin yaptırımları beklediği sonucu vermedi hem de Rus ekonomisi, batıdaki uzmanların tahminlerinden daha dirençli çıktı. Bu tablo, önümüzdeki yıllar için de önemli ipuçları veriyor.
Çünkü Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupalı müttefikleri, Rusya’nın enerji kaynakları başta olmak üzere, Rus ekonomisine yönelik yaptırımlarla Rusya’nın geri adım atacağını umdular. Yanıldılar. Rusya olumsuz etkilense de, geri adım atmadı. Enerji kaynaklarını satmak için doğuda yeni pazarlar buldu. Bankacılık sektörü de geçen yılı, 203 milyar ruble kârla kapattı.
ABD’NİN HESABI NE?
Savaşın uzamasından çok memnun olan, uzaması için elinden geleni yapan, Avrupalı müttefiklerine de bu yönde baskı uygulayan ABD; bir yandan da kendi ürettiği petrolün, LNG’nin (sıvılaştırılmış doğalgaz) pazar payını artırmanın, ABD silah sanayisinin kazancını katlamanın hesabını yapıyor. Enerjinin; ekonominin, sanayinin yanında, dış politikada, ulusal savunma ve güvenlikte, uluslararası ilişkilerde önemini çok iyi bilen ABD; Avrupa ülkelerinin hem Rusya’ya olan bağımlılığını ortadan kaldırmayı hem de ABD’den daha çok enerji ithal etmelerini sağlamayı amaçlıyor.
Peki, bu hedefine kısa sürede ulaşabilir mi? Zor. Çünkü enerji tedarikinde miktar ve fiyat kadar, istikrar, süreklilik ve hız da çok önemli. Avrupa’nın tüm bunlar dikkate alındığında, Rusya gibi büyük bir tedarikçinin yerine kısa sürede, akşamdan sabaha, bugünden yarına başka bir büyük tedarikçi bulması zor. Rusya ve Avrupa arasındaki enerji ticaretinde kullanılan boru hatları için harcanan milyarlarca avroyu da unutmamak gerekir.
Enerjiye ilişkin başka hesaplar da yapılıyor. Bu kapsamda, 2030 yılına dek enerjiye dönük artan talebin üçte ikisinin, Asya’dakiler başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerden gelecek olması, büyük güçlerin hesaplarını etkiliyor. Rusya – Ukrayna Savaşı sonrasında, Avrupa’da Almanya gibi bazı ülkeler, yıllardır mesafeli oldukları nükleer enerjiye ilişkin tutumlarını değiştirseler, nükleer santralları kapatmaktan vazgeçseler bile, sadece nükleer santral kapasitesiyle gelişmeyi sürdürmek olanaksız. O nedenle fosil yakıtlar zorunlu. Zira enerjinin istikrarlı, güvenli, ucuz biçimde temin edilmesi; hem ekonomik gelişmeyle hem sürdürülebilir kalkınmayla hem de ulusal güvenlikle doğrudan ilgili.
Enerjiye ilişkin bu gerçek, dün de bugün de, Orta Doğu’daki rekabette de Doğu Akdeniz’deki gerilimde de kendini gösteriyor. O nedenle gelişen dünyanın, Asya’nın, Doğu’nun, Avrasya’nın kendi arasında yakınlaşması, bölgesel ittifakların güçlenmesi, ABD’nin enerji kaynak ve güzergâhları üzerindeki nüfuzunu kırmak açısından da büyük önem taşıyor.
(Barış Doster, CRI)