Tehlike Geçti mi?
Türkiye’nin terör tehlikesi geçti mi? Doğru bir tespite varabilmek için terörün kaynağını ve çıkış menbaını doğru tespit etmemiz gerekir. Başta Türkiye olmak üzere İslam coğrafyasını kan gölüne çeviren, kanını içerek semiren, silah sektörünü bu sayede ayakta tutan en önemli terör merkezi Amerika’dır.
Ancak ne yazık ki ülkemiz bu terör üretim merkezinin bir bakıma tasallutu altındadır. Bu mel’un terör örgütü içimizdeki kuklaları (our bodies) eliyle Diyarbakır Cezaevi’nde diğer kuklasını tuğla tuğla örerek inşa etti. Biz bu kuklalarla meşgul edilirken o yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı sömürüyor, kanımızı içerek semirmeye devam ediyordu.
Artık bize terörün komuta kontrol merkezleri olarak gösterilen Kandil, Pensilvanya ve benzeri şubelerin Amerika’dan sevk ve idare edildiğinden kimsenin şüphesi yoktur. Türkiye’deki bütün terör örgütlerinin toplamının oluşturduğu tehlike bir Amerikan konsolosluğu kadar değildir ve olamaz.
Kızılderililere karşı kelle avcılığı suretiyle soykırım yapan ve maalesef devletleşen bu örgüt öyle lanetli bir örgüt ki 12 Eylül ve 28 Şubat’ta tanklarımızı üzerimize sürebilmiştir. 15 Temmuz’da İncirlik üssünden ikmal ettiği F-16’larımızla meclisimizi bombalayabilmiştir.
Dahası bu öyle mel’un bir örgüt ki içimizdeki militanlarına hâkim savcı cübbesi giydirebilmiş, ülkemizdeki çıkarlarına çomak sokanları ağır cezalara mahkûm edip zindanlara tıkabilmiş, bir kısmını muhaceratlara maruz bırakabilmiştir. Bir kısım militanını asker polis üniforması içinde üzerimize salmış gece baskınları ile ailelerimizi perişan edebilmiştir. Elimizle seçtiğimiz başbakanları başbakanlıktan almakla yetinmemiş, yaşlı haliyle zindanlara tıkabilmiştir. Hâsılı, menfur emellerine ulaşmasının önünde engel gördüğü bütün kişi ve kurumları “terörist” yaftası ile damgalamış ve cezalandırabilmiştir.
Diğer yandan ekonomik terör silahı ile ülkemize boyun eğdirmeye kalkışmış, son derece ciddi tahribatlara sebebiyet vermiştir. Kiminle dost veya düşman olmamız gerektiğine, kiminle ne kadar alışveriş edeceğimize açıktan müdahale etmekten çekinmemiştir.
Bu mel’un terör örgütünün saldırıları bazen darbe, bazen post modern darbe, bazen dağda karakol baskını bazen de Hatay, Suruç ve Gar bombalamalarında olduğu gibi intihar eylemleri şeklinde ortaya çıkabilmiştir.
Biz bu melun terör merkezinden üzerimize salınan çakal sürüleri ile enerji kaybederken o yenilerini canlandırıp kanlandırmakla meşguldür.
Bu melun terör örgütü ilk defa 15 Temmuzda milletten yediği tokatla başarısızlığa uğratılmıştır. Bunun tabii sonucu olarak da içimizdeki çakallarının tırnakları ve dişleri sökülmüş, etkileri kırılabilmiştir. Son üç beş yıldır mevcut güvenli ortamı bu yenilgi ve geri çekilmeye borçluyuz.
Türkiye bu melun terör örgütünün tehlikesini ciddi anlamda bertaraf etmek istiyorsa öncelikle içimizdeki el ve ayaklarını kırmalı, Büyükelçilik, konsolosluklar ve bütün askeri üslerini kapatmalıdır.
Türkiye, başta kendisinin ve İslam coğrafyasının, haysiyetini korumak için bedel ödemekten çekilmemelidir.
Terör örgütünün topraklarımızdan çıkarılmasının kolay olmadığını biliyorum. Nitekim Irak parlamentosu, Irak topraklarından defolması yönünde karar almasına rağmen onları henüz çıkaramamıştır.
Onlar topraklarımızda olduğu müddetçe terör eylemlerinden güvende olamayız. Öyle ki mesela savunma sanayimizdeki atılımlardan mutluluk bile duyamıyoruz. Bilakis tank ve F-16’larımızı üzerimize salan bu mel’un örgütün bu seferde gururumuz olan İHA ve SİHA’larımızla bize saldırmayacağı ne malum!?
Kuşkusuz bu mel’un terör örgütünü topraklarımızdan söküp atsak bile şerrinden emin olamayacağız. Ancak tehlike önemli ölçüde azalacaktır. En azından içeriden, yani sırtımızdan vurulmayacağız. Ahmetlerimiz, Mehmetlerimizle değil doğrudan Conilerle savaşacağız. O zaman Ahmetlerin, Mehmetlerin anaları ağlarken; hiç değilse Conilerin de anaları ağlayacaktır.
Bir gün ümmet olarak öylesine güçlü olacağız ki, bu vampir; kanımızı içme cesaretini kaybedecek ve analar ağlamayacak. Biiznillahi teala!
Kaynak: https://facebook.com/yemre57/posts/10158818495456737