Anayasadan Önce Rejim Değişmeli
Yeni anayasa eğer “yeni rejim” anlamında düzeni değiştirecek ise bir anlam ifade eder. Aksi takdirde yapılacak şey anayasaya yeni bir yama ilavesinden ibaret olur.
Bu rejim, Dersim, Zilan katliamları ve adına iç isyanların bastırılması denilen harekâtlarla yüzbinlerce masumun kanına girmiştir. Yüzbinlercesi darağaçlarına çekilmiş zindanlarda çürütülmüş muhaceratlara maruz bırakılmıştır.
Bütün bu katliamların sebebi zorbaların Lozan’da bu rejimi dayatmasıdır. Bu rejim halkın kutsal değerlerine savaş açmış, itiraz edenleri adına istiklal mahkemeleri denilen kıyım makinelerinden geçirmiştir. Tıpkı 15 Temmuzda uçaklarımızın semalarımızdan bizi bombaladığı gibi o gün de savaş gemilerimiz sahillerimizden şehirlerimizi top ateşine tutmuştur.(1) Çanakkale’de Kafkaslarda Yemen’de Kutulamare’de şehitlerimizin kanı ile kazanılan zaferlerimiz Lozan’da düşmanlarımıza peşkeş çekilmiş, uğruna savaşılan Kur’an ve ezan yasaklanmıştır. İlk darbe Kurucu meclisin yapmış olduğu 1921 Anayasasına yapılmış, bu metin lağvedilerek yerine Lozan’ın dayattığı anayasa, kelle kesme tehditleri(2) ve bir kısım karanlık suikastlarla(3) hayata geçirilmiştir.
Bu rejim halk tarafından değiştirilmek istendiğinde rejimin sahipleri çocuklarını (4) harekete geçirmiş, darbelerle halk bastırılmış, kuruluşta ifade edildiği gibi bazı kafalar kesilmiş ve rejim “yenilenen” anayasalarla tahkim edilmiştir. İnşallah son olmasını ümit ettiğimiz 15 Temmuz darbesinin kimler tarafından kimlere yaptırıldığı, başta içişleri bakanı olmak üzere birçok siyasetçimiz tarafından açıkça dile getirilmiştir.
Yüz yıllık siyasi hayatımız bize bu rejimin arkasında halkımızın olmadığını, bilakis halka rağmen darbelerle ayakta tutulduğunu göstermiştir. Bu rejimin sahibi CHP’dir. 5 Şubat 1937 de kendi ilkelerini (altı ok) ve bunların değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini Anayasaya yerleştirmiştir. Hemen hemen bütün darbelerin en başta gelen gerekçesi de bu altı oktan biri olan “Laikliğin tehlikeye girmesi” olarak gösterilmiştir.
Siyasi Partiler kanuna bütün partilerin bu ilkelere uyacağı ve seçilen bütün milletvekillerinin de aynı ilkelere bağlı kalacağına yemini ile görev yapabileceği kaydedilmiştir. Bu nedenle Türkiye’de hiçbir zaman gerçek anlamda çok partili hayata geçilmemiş, seçimler CHP’nin farklı tonları arasında yapılmıştır. Siyasi tarihimizde çok sayıda parti CHP ilkelerine muhalefet gerekçesi ile kapatılmış Türkiye adeta bir siyasi partiler mezarlığına dönüştürülmüştür.
Laiklik, bu milletin özüne/aslına dönüşü önüne kurulan muhkem bir barikattır. Gerçekten yeni bir anayasa yapılacak ise bu barikat yıkılmalı, Laiklik anayasada asla yer almamalıdır. İçerisinde Laikliğin olduğu bir anayasa yeni değil, yama bir anayasa olur. Laiklik yerine 1921 anayasasında olduğu gibi “devletin dini, dini mübini islamdır” hükmü yer almalı, hiçbir kanun İslam dininin kesin hükümlerine aykırı olmamalıdır. Ayrıca Laikliğin anayasadan çıkartılması darbelere karşı alınabilecek en önemli tedbir olacaktır.
Günümüz Türkiye’sinde Müslümanlar Laiklikle uyum için giderek ‘deist’leşiyorlar. Eşyanın tabiatı bunu dayatır. Dindarlara “din dışı” kanun, dinsizlere “dini kanun” tatbiki “ata et, ite ot” vermek gibidir ve kabul edilemez.
Böyle bir garabet dünyanın başka bir ülkesinde yoktur. Dünyada Laik olan tek Müslüman ülkeyiz. Kimse bunun nedenini sorgulamıyor. Çok iyi bir şey ise neden diğerleri benimsemiyor. Kimse “ümmetin enayisi biz miyiz?” diye sormuyor. Üstelik bu ‘zillet’ hali bize büyük bir şeref ve başarı imiş gibi yutturulmaya çalışılıyor.
Yeni anayasada, gayrimüslimlerin ülkemizde “askeri üs” tesisi yasaklanmalı, bu yasağın “kaldırılması teklifi”ne dahi izin verilmemelidir. Mevcut üslere derhal el konulmalı, darbelerin ikmal üssü olan bu casusluk tesisleri sınırlarımızın dışına atılmalıdır
Bir yandan “Osmanlı bakiyesi, son kale, dünya Müslümanların umudu” olmaktan söz ederken diğer yandan Haçlı ittifakı niteliğindeki AB kapısında beklemek oraya girmeye çalışmak akla mantığa aykırıdır. Bu nedenle yeni anayasada gayrimüslimlerin oluşturduğu birliklere giriş yasaklanmalı buna mukabil İslam ülkelerinin birliği için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Yapılacak şey belki de bize huzur vermeyen başımızı darbelerden alamadığımız tekçi ulusçu devlet yerine Osmanlıyı model almak suretiyle çok dilli, çok hukuklu anayasal bir devleti hayata geçirmektir. Ancak bu şekilde ülke bölünme tehdidinden kurtulur ve genişleme sürecine girebilir. Vesselam
(1) Rize Ulu Cami imamı Hafız Şaban Hoca, namazdan sonra cami etrafında toplanan kalabalığa; "Biz akaid-i diniyeye hizmetkârlık ve bağlılık isteriz. Inanmayan inanmasın fakat inananlara zulm edilmesin! Tek istediğimiz sarığımıza, sakalımıza ve cübbemize dokunulmasın. Şapkayı giyenler giysin ama giymeyenler hapse atılmasın!" hitap edecek, sonra da cemaatle birlikte hükümet konağına doğru yürüyüşe geçecekti.Rize’de yaşanan bu gelişmeler üzerine isyanı bastırmak üzere ilk görevlendirilen Hamidiye Zırhlısı oldu. Şehrin açıklarına demirleyen Hamidiye Zırhlısı 12 Aralıkta Rize şehrini topa tuttu. İsyan Rize’ye İstiklal mahkemesinin gelerek el koymasıyla sonuçlandı. Bir gün içinde karar alan ve temyizi olmayan bu mahkemede, tutuklanmış olan 143 kişiden 8’i için idam kararı çıktı ve diğerleri de çeşitli cezalara çarptırıldı.
(2) Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir. 1922 (Nutuk II, S. 691)
(3) Hilafet kurumunun kaldırılmasına karşı çıkarak Mustafa Kemal'le sert tartışmalara girişen Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey Ankara'da Topal Osman'ın evinde boğularak öldürüldü.
(4) 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze askerî müdahaleyi haber alırken, haberi ulaştıran diplomatın "[y]our boys have done it" (bizim çocuklar işi bitirdi) şeklindeki konuşması, 12 Eylül Darbesi içinde ABD'nin rolü konusunu tartışmasız hale getirmiştir.