Ahlakın siyaseti ve siyasetin ahlakı
Ahlak ve siyaset arasındaki ilişki temelde iki şekilde ortaya çıkıyor. Ahlakın siyaseti ve siyasetin ahlakı... Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki ahlakın en az görünürlük kazandığı alanların başında da siyaset geliyor. Elbette ahlaktan kast ettiğimiz şey Sokratik gelenek, İslam düşüncesi ve kadim mirastaki (“fıtrat ahlakının” tarih içindeki tezahürleri) iyi ve doğru olanı merkeze alan yaklaşımdır.
Erdemli ve saygın olanı ifade edendir. Burada iyi, doğru, saygınlık ve erdem ilkeleri ahlakın özdür. Ahlakın metafiziği de diyebiliriz buna. Yani değişmeyen, öz olan ve evrensel olan özellikleri kast ediyoruz. Bunlara ahlaki varlığın arche’si de diyebiliriz. Müslüman ahlak teorisyenleri ahlakın bu metafiziğiyle hareket ederler her zaman. Kınalızade ve Nasreddin El-Tusi bunun en önemli iki örneği. Aile ahlakı da siyaset ahlakı da ticaret ahlakı da bu metafiziksel prensiplere dayanır. Aile, siyaset, ticaret ve ilim gibi kurumların dayandığı temel iyilik ve erdemlilik ilkesi/idesi “fıtrat” ve vahiy ayetleri ile ortaya konulmaktadır. Bu nedenle bir gayri Müslim siyasetçinin fıtratından gelen ahlaki ide nedeniyle iyi davranışlarıyla karşılaşmamız bizi yadırgamamalıdır.
Ahlakın kendisinden gelen bir siyaseti vardır. Burada siyasetin ahlaki ilkelerle temellendirilmesi önerilir. Siyasetçinin ve siyasal kurumların erdemlilik üzerine kurulmasını, adaletle hareket etmelerini ve halkın “ortak iyi”si için çalışmalarını ister. İslam ahlak teorisi, bunun argümanlarıyla doludur. Yine siyasetnamelerde de ahlaktan gelen siyaset önermelerinden oluşur. Nitekim hükümdara “nasihatler” yapılır. Bu nasihatler temelde ahlakın siyasetini vaaz ederler. Yusuf Has Hacip de, Nizamül Mülk de Gazali de siyasetnamelerde söz konusu boyutlara eğilirler. Çünkü onlar siyasetin metafiziğinin temelinde ahlakın yer aldığına inanırlar. Bu metafiziği önererek islam toplumlarının siyasal bütünleşmesine yardım etmek isterler.
Ahlakın siyaseti, siyasal idealizmle bütünleşir. Siyasete hizmet, dava ve idealler açısından yaklaşır. Siyasal alanı terbiye etmek çabasındadır. Bu açıdan siyaset, halkın “ortak iyi”sini temsil eden bir faaliyettir. Bundan dolayı da Hz. Ömer Adaleti metaforu öne geçer. Adil, kişisel çıkarlarından arınık, ümmetin birlik, selamet ve refahı için var olan bir siyaset tarzıdır bu. Ebu Hanife’nin siyasetle kurduğu ilişki de ahlakın siyasetine örnektir. Siyasal idealizmle birleşir. Bundan dolayı hem Emevi sultanları hem de Abbasi sultanlarının siyasal pratiklerinin ürettikleri haksızlıklarla bir araya gelmez ve onlara karşı büyük bir mesafe içinde durmayı tercih eder.
Ahkamus’Sultaniyeler ise siyasetin ahlakını içerirler. Maverdi’nin kitabı bile tek başına İslam düşüncesinde siyasetin nasıl bir temele oturtulmaya çalışıldığını anlamak için yeterlidir . Gazali’nin Orta Yol( El- İtikat Vel İktisat) eserinde de siyasetin ahlak boyutu ile karşılaşırız. Gazali, bu çalışmasında önce ahlakın siyasetine işaret eder ve daha sonra realizmle bütünleşir. Siyasal otoritenin ilim, adalet ve kudret ilkelerini vaaz eder. Ancak ümmetin bekası/birliği için gerektiğinde sadece kudretle de hareket edilebileceğini söyler. Biat/istişare ve ilim gibi ilkelerin reel politik zorunluluklar nedeniyle terk etmenin mümkün olduğunu ve hatta kimi zaman kaçınılmaz olacağını ifade eder. Dolayısıyla pratiğin siyasal koşulları öne çekilir. Gazali’nin siyasal biyografisinde, teorisinin pratiklerini görürüz. Batınilerle yaşanan iç siyasal kargaşa ve parçalanmalar karşısında “kudreti” merkeze alarak siyasetin ahlakını meşru görür.
Siyasetin ahlakı, siyasetin pratik koşullarını öne çıkarır ve ona göre bir perspektif ortaya koyar. Bundan dolayı siyasetin realizmine hitap eder, onunla bütünleşir. Ebussud Efendi’nin siyasal yaklaşımları ve Osmanlıda Siyaseten Katl’in siyasal fıkıh tarafından onaylanması da bu bağlamda değerlendirebiliriz. Muhammed Cabiri , “siyasal akıl” kavramıyla siyasetin ahlakını yüceltir. Realizmi önceler. Bu nedenle Muaviye ve Arap milliyetçiliği meşru görülür. Ancak öte yandan paradoksal bir biçimde de Ortadoğu’da demokrasinin yokluğunun önemli bir sorun olduğunu söyler.
Bugün bir çok siyasal yozlaşmaların temelinde “çıkar”, “kudret”, “hakimiyet” ve “çokluk” gibi nesnel siyasal pratikler üzerine inşa edilen bir ahlakın baz alınmasıdır. Oysa bu siyasal ahlak / siyasetin ahlakı hegemonya ve güç üretir. Bunu aşmak için yeniden ahlakın siyasetine kulak vermemiz şart. Özellikle kurucu siyasetin inşa edilmeye çalışıldığı bu dönemlerde ahlakın siyaseti daha da büyük bir önem arz eder. Yeniden siyasetteki ahlak arche’mize/ metafiziğimize dönmeliyiz. Hem Türkiye hem de İslam dünyası olarak. Çözümün başlangıcı, yeniden doğuşun başlangıcı budur. (Yeni Şafak)