Görmekle bakmak aynı değildir
Görmekle bakmak aynı değildir. Gördüğünüz şeye zihinsel şemalarınıza uygun anlamlar verir ve üzerinde pek düşünmezsiniz. Mesela göz alıcı renkleri ve hoş kokusu ile içinizi rahatlatan çiçeği gördüğünüzde teferruatların farkına varamazsınız, sadece rengine ve kokusuna odaklanırsınız. Fakat görmenin ötesine geçtiğinizde çiçeğin barındırdığı onlarca hikmeti aynı anda okuyabilir ve çiçeğin fıtratına, işlevine, evrende kapladığı toprak parçasına kadar okuyabilir ve izah edersiniz. Hikmet nazarı ile baktığınızda bunda Allah’ın musavvir, mücemmil, müdebbir sıfatlarını görebilir ve bir çiçeği bir kitap gibi okuyabilirsiniz. Hikmet nazarı ile baktığınız takdirde o çiçeğin zahiri varlığının ötesine geçer ve dikkatinizi celbeden şeyin bir çiçek değil Allah’ın bütün sıfatlarını yansıtan bir değer olduğunu görürsünüz. Fakat bunun için göz ile değil kalp ile bakmanız ve kalp ile görmeniz gerekir.
Bir çocuğun hüzünlü bakışlarını gördüğünüzde hüznün arkasını okumaya çalışır ve kendinizce çıkarımlarda bulunursunuz. Ne olmuştur çocuğa, niçin ağlamaktadır? Fakat çocuğun ruhuna, benliğine ve hüznüne kalbinizle baktığınızda soru sormaya ihtiyaç duymazsınız. Zira eğer çocuğun bir mahrumiyeti olmasaydı hüznü de olmazdı ve sevgi varsa, ilgi varsa, güven varsa bir çocuk erişkinden daha kısa sürede ulaşır mutluluğa. Fakat siz bunu kavrayabilmeniz için ona aklınızla değil kalbinizle bakmanız ve kalbinizle değerlendirmeniz gerekir…
Eğer çocuğa sadece gözünüzle değil aynı zamanda kalbinizle bakar ve kalbinizle değerlendirirseniz onun gözlerinden sızan her damla vicdanınıza dokunan bir taşa dönüşür ve yüreğinizi onun yüreğine ellerinizi ise ellerine koşarken görürsünüz. Görmenin ötesine geçip hissettiğinizde insan olduğunuzun farkına varır ve o çocuğun sesini kulaklarınızla değil vicdanınızla duymaya başlarsınız.
Bir çocuğun gözlerinden sızan yaşları kalbinizle görebildiğinizde duygulardan, sezgilerden, olaylardan ve vicdanın süzgecinden geçer ve onun sevgi yüklü yüreğine ulaşabilirsiniz. Ve kalpten kalbe yol bulur sevgide buluşursunuz.
Çocuğun gözlerinden sızan yaşlar sizi sorulara götürür: Neden? Niçin? Ne oldu? Ne yapabilirim? Görmediğiniz, hissetmediğiniz, anlamadığınız bir şeye ilgi duymazsınız, el uzatmazsınız vicdani hassasiyet göstermezsiniz. Öyle değil mi?
Görmekle bakmak arasında fark vardır fakat göz aynı zamanda insanın ruhuna ve benliğine açılan bir kapıdır. Bu kapıdan içeri girer, yani görür sonra hisseder, duyumsar, sever ve sevilirsiniz. Görmek bir dikkat ve seçiciliktir, nesnelerin zahirine bakıp çıkarımlarda bulunmaktır, bakmak ise fotoğrafın görünmeyen yanını okuyabilmek ve olaylara hikmet nazarı ile bakabilmektir. Mevlana’nın dediği gibi: “Dünya gözü ile bakan yüzü, gönül gözü ile bakan özü görür.” Yani aslolan görülen şeye hikmet nazarı ile bakabilmektir… (Milli Gazete)