Savrulan hayatlar
Bizler gençlerimizi deizm bataklığından, madde ve sigara bağımlılığından, tüketim hastalığından, ahlaki dejenerasyondan, dünyevileşmenin getirdiği tehlikelerden korumaya çalışırken Mescid-i Aksa’nın önünde bir genç, Siyonist saldırılarında şehit edilen nişanlısından bahsediyor ve yüreğinden sızan acıyı sabırla bastırarak, “Şehit oldu elhamdülillah” diyor…
Genç birey acı ve şiddetin kucağında büyüttüğü aşkına veda ederken tarifsiz bir hüzün yaşıyor ve yüreğine akıttığı gözyaşlarını sükûnetle siliyor, hamt ediyor, bizlere şefaat edecek diyor. Her dakika, her saat, her gün, her hafta, her ay onlarca şehidi yolcu eden bir beldenin adı Filistin. Ve bu beldenin çocukları şehitlerin bıraktığı seda ile büyütürler umutlarını.
Mevsimler bir başka doğar Filistinli çocukların üzerine ve toprak tek sırdaşıdır anaların, oğulların. Bebeklerin masumiyetini, gençlerin umutla büyüttükleri aşklarını, anaların hasretini, babaların hayallerini kucaklayan bir dost gibidir Filistin toprakları. Onlarca genç, onlarca çocuk, onlarca baba umutlarını bu topraklara serpip gitmişlerdir bu diyardan.
Filistinli bir genç, umutla büyüttüğü aşkına veda ederken dalıyor ve acıya yenilmemek için var gücü ile direniyor. Sesi titriyor gencin, gözleri buğulanıyor, avuçlarının içi yanıyor, kalbinde bir kor oluşuyor fakat ağlamamak için tutuyor kendini, sabır diyor, şehadet diyor, şefaat diyor ve metaneti kuşanıp teslimiyet gösteriyor.
Filistin’de genç olmak ateşin üzerinden geçmek gibidir. Başınızın üzerinden sağanak sağanak kurşunlar yağar ve evlerden ağıtlar yükselir. Siyonist katillerin hiçbir acıma duygusu, vicdani duyarlılığı, adalet anlayışı, insana dair hiçbir hasletleri yoktur. Onlar bütün hayatlarını katletmeye ve şiddete kurgulamışlardır.
Modern psikoloji şiddetten zevk alan kişiye anti sosyal kişilik bozukluğu teşhisi koyuyor ve tedaviyi gerekli görüyor. Filistin sokaklarında öldürmekten, işkenceden, şiddetten zevk alan Siyonistlerin bu cani tavırları ise dünya nezdinde dikkate alınmıyor, herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmuyor.
Filistin’de yaşanan zulmü normal şartlarda bir toplumun kaldırması mümkün değil. Düşünün bir açık hava hapishanesinde yaşıyorsunuz ve başınızın üzerinden mermiler yağıyor, evleriniz, iş yeriniz, okullarınız, hastaneleriniz bombalanıyor, çocuklarınız, gençleriniz katlediliyor ve korkuları öldürüp direnç gösteriyorsunuz. Şiddetle, acıyla ve yaslarınızla başa çıkmayı öğreniyorsunuz. Zira Mescid-i Aksa’nın çocukları yıkılan evlere, büyük katliamlara, açlığa, yoksullaştırılmaya, karanlık zindanlara, sorgu odalarına tanıklık ederek büyüyorlar. Ölümler, yıkımlar, tahribatlar, hakaretler artık güçlenen yüreklerine etki etmiyor, onları yıldırmıyor, acılarla büyüyor acılarla güçleniyorlar.
Bir asırdır Filistin’de şiddetin her türlüsüne maruz kalan analar, babalar ve gençler karşı karşıya kaldıkları sorunlardan kaçmıyor, dua, teslimiyet ve ibadetlere ağırlık vererek manevi açıdan baş etme yöntemleri geliştiriyorlar. Ve yaşadıkları büyük sıkıntılara rağmen Filistinli halk ruhen kendilerini güçlü hissediyor ve olaylar karşısında metanetlerinden ödün vermiyorlar.
BİR SÖZ
“Bize lazım olan soylu bir öfkedir.” (Nuri Pakdil)
(MilliGazete)