İslam toplumları neden geri kaldı? (2)
İslam toplumlarının geri kalmışlığının birincil nedeni kuşkusuz, devlet yönetimine liyakatsiz kişilerin getirilmesi ve bu kişilerin toplumun ihtiyaçlarına duyarsız kalıp, güç ve servet edinme telaşına kapılmalarıdır. Resulullahın idari sistemde anahtar olarak kullandığı adaleti katleden bu kişiler, büyük fecaatlere, geri dönülmez hatalara yol açtılar.
Bilindiği üzere Asr-ı Saadet döneminde Resulullah, peygamberlik görevinin yanında farklı inanç ve düşüncelere sahip fertleri adalet şemsiyesi altında toplamış ve sükûneti sağlamıştı. Resulullahın vefatından hemen sonra ise çatışmalar başlamış ve Hz. Ebu Bekir Müslümanların ittifakıyla halife seçilmişti. Daha sora Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali halife olarak görev yapmış ancak Hz. Osman’ın hilafetinin son yıllarından itibaren ortaya çıkan fitne olayları ve iç savaşlar Müslümanları birbirlerine düşürmüş ve ne yazık ki kabileciliği tetikleyen Ümmeyoğulları’nın yönetimi ele geçirmesi ile hilafet saltanat ve gösterişe dönüşmüştü. Hz. Ali’yi Hz. Osman’ın ölümünden sorumlu tutan Muaviye, kabileciliği tetikleyerek taraftar toplamış ve Hz. Ali’nin meşru halife olmadığını ileri sürüp çatışmayı alevlendirmişti. Hz. Ali’nin haklılığı ümmetin ittifakı ile sabit olsa da taraftarların artması, sorunu içinden çıkılmaz hale getirmiş ve fitneyi tetikleyen zihniyet Hz. Ali hayattayken halife olamayacağının farkına varınca taraftarlarını fişeklemeye devam etmişti. O dönem yaşanan bu kaos ve çatışma giderek büyümüş ve ne acıdır ki, Resulullahın en büyük destekçisi, dava kardeşi Hz. Ali şehit edilmişti.
Gayr-i ahlâki tavırları ile toplumda ciddi anlamda rahatsızlık uyandıran Yezid’in veliaht tayin edilmesini sahabenin önde gelenleri elbette onaylamamıştı ancak Yezid hile ve dayatma yoluyla önce veliaht tayin edilmiş, Muaviye’nin ölümünden sonra da yönetici konumuna getirilmişti. Sahabenin haklı tepkilerine rağmen devletin kurumları bu zihniyetin kontrolü altına girmiş ve fitne gittikçe yayılmış, hak ihlalleri artmış, kardeşlik bilinci körelmiş ve toplumun can ve mal güvenliği kalmamıştı. Ne acıdır ki, çağın en büyük zalimine biat etmeyi reddeden Hz. Hüseyin yalnızlığa terk edilmiş ve yol arkadaşları ile birlikte şehit edilmişti.
İstişare ve seçime dayalı hilafetin saltanata dönüştürülmesi ve İslami değerlerin katledilerek, zevk, sefa, israf, içki ve ihtişamın yaşam tarzı haline getirilmesi Müslümanları maddi ve manevi anlamda yoksullaştırmıştı. Nitekim devletin yönetimi, zalim bir diktatörün inisiyatifine terk edilmiş ve hak ihlalleri almış başını gitmişti. Emevi kanından olanlar ya da onların zulmünü destekleyenler servet sahibi olurken, yaşanan hukuksuzluğa karşı çıkanlar ağır şekilde cezalandırılmış ve bu kokuşmuş sistem dindenmiş gibi gösterilip sürdürülmeye çalışılmıştı.
Liyakatsiz yöneticilerin devletin imkânlarını kendilerine çevirerek, şatafatlı bir hayat sürmeleri ve ahlâki kokuşmuşluğun, yoksulluğun ve hak ihlallerinin sıradanlaşması İslam toplumlarının geri kalmışlığının en büyük nedenlerinden biridir. Nitekim zalim ve liyakatsiz işbirlikçiler Yezid ve yoldaşlarının ölümüyle son bulmadı, coğrafyamızda diktatörler hep dış destekle kendilerine yer edindiler ve halkın sorunlarına duyarsız kalıp efendilerine hizmet etmeyi tercih ettiler. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de yaşanan hak ihlallerine karşı çıkanlar baskılara maruz kaldılar ve cezalandırıldılar. Makam sarhoşluğuna kapılan işbirlikçi yöneticiler yaslandıkları koltuğu korumaya çalışırken düşman bizim hanemize kadar girdi ve sahip olduğumuz bütün imkânları talan etti. Müslüman yöneticiler ve toplumun önde gelenleri ise hataları ile yüzleşip çözüm aramak yerine hamaset yapmaya devam ettiler. Bilmiyorum daha kendimizi ne kadar kandıracağız… (Milli Gazete)