'İran'a karşı bir Türkiye-PYD koalisyonu mümkün'
ABD'nin Türkiye, Irak ve Arnavutluk eski büyük elçisi James F. Jeffrey, Foreign Policy dergisinde 25 Ocak 2018 kaleme almış olduğu makale.
ABD'nin Türkiye, Irak ve Arnavutluk eski büyük elçisi James F. Jeffrey, Foreign Policy dergisinde 25 Ocak 2018 tarihli "İran'a karşı bir Türkiye-PYD koalisyonu mümkün" adlı makalesinde Suriye'deki gelişmeleri ele alarak Suriye'de ileriye dönük Türkiye ve Rojava Bölgesindeki silahlı güçler arasında İran karşıtı bir koalisyonun hayli oluşturulabileceği tezini işliyor.
Türkiye'nin, ABD-İngiltere-Fransa üçlüsü tarafından Suriye'ye yapılan saldırıya en üst düzeyden destek vermesi, aynı zamanda ısrarla Fırat'ın Doğusunu vurgulaması, ABD'nin Rojava'da Arap Gücü oluşturacağı haberlerinin basına yansıması ve ennihayetinde Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ'ın, "Türkiye ABD ile aynı hedeflere koşan bir ülke" açıklamasında bulunması Türkiye'yi ve Irak'ı yakından tanıyan emekli bir diplomatın Ocak ayında kaleme almış olduğu tezin acaba uygulamaya mı konuldu sorusunu akla getiriyor.
Makaledeki şu ifade durumu özetle halde: "Şu an düşman olan bu taraflar arasında Amerikan yanlısı, İran karşıtı, Esad karşıtı etkiyi Suriye'nin kuzeydoğusunu aşacak şekilde birleştirebilecek bir koalisyon oluşturmak mümkün."
İlgili Makalenin Tam Tercüme Metni:
İki önemli Amerikan müttefiki, Türkiye ve Suriye'deki Kürtler arasında savaş başladı. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, hem "Türkiye'nin meşru güvenlik kaygıları"na hem de Suriye içinde "kendi topraklarını savunan birçok etnik kimlikten savaşçılar grubu"na değinerek mevcut ikilem karşısında hassas bir dengeleme girişiminde bulundu. Bu konuda gerçek ABD politikası ne ve ne olmalı?
Tıpkı Türklerin uzun zamandır istediği gibi, ABD şimdi Suriye'de tutarlı bir politikaya sahip. Üstelik, bu politikanın hedefleri ile Türkiye'nin hedefleri ortak. İlk olarak, Suriye halkıyla Beşar Esad rejimi arasındaki çatışma BM'nin öncülük ettiği, Esad'sız birleşik bir Suriye'yi amaçlayan bir siyasi süreçle çözülmeli; ikinci olarak, Suriye'de İran nüfuzu azaltılmalı ve Suriye kaynaklı tüm tehditlere karşı Suriye'nin komşularının güvenliği sağlanmalıdır. Birinci hedef, Türkiye'nin 2011 yılından bu yana ki iki temel hedefine ulaşmasını sağlıyor; Esad'tan kurtulmak ve Türkiye'nin düşmanı PKK hareketinin eski müttefiklerinin olası egemenliği altındaki bir bağımsız Suriye Kürdistanı olmaksızın birleşik bir Suriye. İkinci hedef olan İran'ın Suriye'deki nüfuzunu azaltmak ve Suriye kaynaklı tehditlerin engellendiğinden emin olmak Türkiye'yi, eskiden gelen (Osmanlı-Pers İmparatorluğu çatışmalarına kadar uzanan) diplomatik çıkarına; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın zamanda dile getirdiği gibi "Pers yayılmacılığı”nı çevreleme amacına ulaştırıyor.
Erdoğan'ın Batı karşıtı retoriğine ve ülke içindeki otoriter rejimine rağmen Türkiye'nin, ABD ve Avrupa ile ortak temel bir konumu var. Arap devletleri ve İsrail'inkiler gibi, Türkiye'nin çıkarları, hem Osmanlı İmparatorluğu'nun hem de çağdaş Türkiye'nin iki geleneksel düşmanı tarafında tehdit edilmektedir: Rusya destekli yayılmacı bir İran.
Fakat çıkarlardaki bu yakınlaşma, Washington-Ankara ilişkilerinin tamamen iyi olduğu anlamına gelmiyor. Erdoğan ve Türk halkının çoğunluğu için ABD'nin PYD'ye, onun askeri kanadı olan YPG'ye ve öncülük ettiği Kürt-Arap ortak askeri gücü SDG'ye destek vermesi büyük bir sorun. Türkiye, terör örgütleri listesinde yer alan PKK ile uzun süredir savaş halinde ve Erdoğan'ın sözcüsünün geçtiğimiz günlerde PKK'nın "Suriye kolu" olarak tanımladığı PYD'nin güney sınırları boyunca varlığına izin veremez.
ABD PYD ve SDG'ye verdiği desteğin, ABD'li yetkililerin sözleriyle, yalnızca IŞİD'e karşı sağladığı fayda temelinde olduğu, IŞİD ile mücadelede oldukça etkili olan Kürt savaşçılar ile sahadaki ABD kuvvetleri arasında kurulan güçlü kişisel bağlantıların da kısmen buna sebep olduğu konusunda Türkiye'yi ikna etmekte güçlük yaşıyor. Eski Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın PYD'nin Fırat'ın doğusuna geri çekileceği konusunda kamuoyu önünde Türklere söz vermesi, Başkan Donald Trump'ın Erdoğan'a Kürtlere silah sevkiyatını derhal durdurma sözü vermesi ve beceriksiz Pentagon'un SDG unsurlarını bir sınır kuvveti olarak (Türk sınırında) eğiteceğini ilan etmesi dahil her seviyeden yapılan bir dizi hata durumu daha da kötü hale getirdi. Washington'un bu kötü durumdan kurtulması için büyük çaba sarfetmesi gerekiyor.
ABD Afrin'deki herhangi bir PYD kuvveti ile bağlantısı bulunmadığını ilan ederek bunu yapmaya başladı. Türk kuvvetleri şimdi Afrin'e operasyon düzenliyor ve ABD itidal çağrısı yaptı ancak onları durdurmadı. Tillerson, Türkiye'nin Suriye'deki rolünü övdü, Ankara ile işbirliği yapma isteğini dile getirdi ve üstü kapalı bir şekilde SDG'yi, ve böylelikle PYD'yi, yerel yönetimlere ve demokrasiye yeterince imkan vermemekle, komşu devletleri "tehdit etmekle" (yani Türkiye'yi) eleştirdi.
Daha büyük soru ise, Türkiye'deki uzun vadeli Amerikan çıkarları ile Washington'un PYD ile IŞİD'e karşı üç yıllık başarılı ortaklığının nasıl uyumlu hale geleceği. ABD, Ankara ile olan hayati ittifakını ve PYD ile ortaklığını (yaklaşık 2.000 ABD askeri danışmanı dahil) en azından önümüzdeki iki yıl daha devam ettireceğine dair kamuoyu önünde verdiği sözü aynı anda gözetmek zorunda kalacak. Amerikan çıkarlarını hem Türk hem de Suriyeli Kürt müttefikleriyle uzlaştırmanın zor ama zorunlu bir yolu var.
İlk adım, PYD'yi kendisini PKK'dan uzaklaştırmaya teşvik etmek ve bir yandan da PYD'nin 2012'deki taahhüdünü, Türkiye içindeki PKK'ya malzeme desteği sağlamamak sözünü büyük ölçüde tuttuğu Türkiye'ye hatırlatmak. 2015 gibi yakın bir tarihe kadar Türkiye ve PYD'nin birlikte iyi çalıştığını, IŞİD'e karşı başarılı askeri operasyonlar gerçekleştirdiğini ve dönemin PYD lideri Salih Müslim'in Türk hükümeti tarafından resmi konuk olarak ağırlandığını hatırlamakta fayda var. Bu hassas anlaşma hali, PKK-Türk ateşkesinin ve barış görüşmelerinin 2015 yılının sonlarında çökmesine kurban gitti. (Ve bu da ABD'nin PYD'ye verdiği askeri desteği Türkiye'yle ilişkilerinde bir sorun kaynağı haline getirdi.)
İkinci adım ise, PYD ile Türkiye ve PYD ile Türkiye'nin hala desteklediği Suriyeli Arap ılımlı muhalifler arasındaki görüşmelerin yeniden başlatılması için doğrudan kanallar kurmak olmalıdır. Son birkaç aydır tüm taraflarla sessiz bir şekilde yapılan gayri resmi temaslarımız sonucunda, bu seçeneğe isteksizce de olsa açık olabilecekleri görülüyor. Tillerson'un sözlerinden sonra, PYD'nin eski Avrupa sözcüsü Nawaf Halil, ABD'nin Suriye ve çevresindeki müttefiklerine taahhüdüne dair bu "dengeli" açıklamayı memnuniyetle karşıladığını açıklayacak kadar ileri gitti. Esad ve İran'a karşı çıkmak, birbirleriyle büyük çaplı silahlı çatışmalardan kaçınmak ve Washington ile ikili diplomatik/güvenlik ilişkilerini sürdürmek tüm tarafların ortak çıkarı.
Üçüncü adım daha zor, ancak acilen atılması gerekli. Tillerson'un söylediğinden daha da açık bir şekilde, ABD'nin Suriye'deki herhangi bir Kürt ayrılıkçılığına veya toprak genişlemesine ve PYD'nin gelecekte Türkiye'deki PKK ile herhangi bir işbirliği yapma girişimine aktif bir şekilde karşı çıkacağı konusunda Türkiye temin edilmeli. Buna karşılık ABD, Suriye'nin doğusundaki mevcut PYD bölgelerine yönelik askeri operasyonları önlemek için Türkiye'yle görüşeceğinden Suriyeli Kürt dostlarının emin olmasını sağlamalıdır. Bu bölgelerde küçük çapta ABD askeri varlığının devam etmesi, bu taahhüdü daha inandırıcı hale getirecektir. Uzun vadede, şu an düşman olan bu taraflar arasında Amerikan yanlısı, İran karşıtı, Esad karşıtı etkiyi Suriye'nin kuzeydoğusunu aşacak şekilde birleştirebilecek bir koalisyon oluşturmak bile mümkün. Böyle bir işbirliği olmadan, PYD'ninki de dahil, Kuzeydoğu Suriye'de ABD varlığını ve dolayısıyla ABD'nin Suriye politikasını sürdürmek zor olacaktır. Bu durumda ya Türkiye Suriye'nin tüm kuzeydoğusunu işgal edip şiddetli bir direnişle karşılaşacak ya da bu bölge (ve Kürt güçleri) Esad rejiminin ve İran'ın idaresine altına girecek. İki sonuç da Türkiye'nin çıkarına olmayacaktır.
Bu şu an hayal gibi görünebilir, ancak Türkiye ve Irak Kürtlerinin on yıldan daha kısa bir süre öncesine kadar düşmanken bugün dost olduklarını, Irak Kürdistanı'nın petrolünün Türkiye üzerinden taşındığını hatırlamakta fayda var.
Türkler ve Kürtler arasındaki "eskiden kalma etnik çatışma" ortak stratejik ve ekonomik menfaatler için, özellikle ortak düşmanlarla karşı karşıyayken, üstesinden aşılmaz bir engel değil. Kürtlerin yapması gereken; pankürdist hayalleri, PKK ve lideri Abdullah Öcalan'ın tuzağını reddetmek. Ve Türkler, kendileri için daha büyük bir kazanım olan İran, Esad ve Rusya'yı çevreleme karşılığında (ki bunların hepsi Türkiye'ye karşı PYD'den daha büyük bir tehdit oluşturuyor) komşu ülkelerde belli seviyede Kürt özerkliğini kabul etmeli. Böyle bir uzlaşma, Türk, Kürt ve Amerikan çıkarlarına hizmet edecektir. (J. F. Jeffrey, D. Pollock / Foreign Policy / 25.01.2018)
tercumeodasi.org