Dünya Kudüs Günü; Şafağın doğması yakın...
Güneş Siyonist Rejim İsrail’in çatısının kenarını aydınlatırken ‘Dünya Kudüs Günü’ hedeflerinin tahakkuku.
İslam İnkilabı Önderi Ayetullah Ruhullah Humeyni (ra) tarafından “Uluslararası Kudüs Günü” olarak ilan edilen Ramazan'ın son Cuma günü artık dünyanın özgür milletlerinin takviminde kayıtlara geçti ve bu gün tüm özgürlük taraftarı ve özgür düşünenleri kendi renk, dil, din, ırklarına bakmaksızın Kudüs'ün kurtuluşu ve Siyonist işgalin sonlandırılması olan Filistin davasının sloganını haykırmak için cadde ve sokakları doldurmakta.
İmam Humeyni'nin Kudüs Günü'nü ilan etmesi Müslümanları uyandırdı ve dikkatlerini Batı Asya'daki güvenlik meselesine ve işgalci İsrail rejimin oluşturduğu tehdide çekti. Elbette, eğer bu uyanış olmasaydı, Siyonist rejim şimdiye kadar bölgedeki birçok Arap ülkesinin topraklarını işgal etmiş ve diğer bazı ülkelerde de kendi kukla yöneticilerini iş başına getirmiş olacaktı.
Kudüs Günü, Siyonist rejimi yok etmek ve aziz Kudüs'ü kurtarmak için gayret ve çabanın kaynağıdır. Aziz Kudüs'ün kurtuluşu Müslüman Ümmetinin en temel dayanak noktası ve birlik merkezi olmalıdır. Bu yüce hedefe ulaşmak için ise en önemli gündem maddesi, direniş gruplarının imkanlarını güçlerini birleştirmekten başka bir şey değildir. Bugün direniş ekseninin "silahlı direniş hareketine" her zamankinden daha çok ihtiyacı var, çünkü işgalci rejim İsrail müstekbir devletlerin askeri desteğini de arkasına alarak kendi yayılmacı politikalarını devam ettirmekte ve Kudüs'ün kurtuluşu için Müslümanlara silahlı direnişten başka bir yol yol bırakmamaktadır.
Kudüs meselesiyle ilgili en önemli gelişmeler
Son bir-iki yılda Filistin meselesi etrafında çeşitli ve önemli gelişmeler yaşandı; bu gelişmelerden bir kısmı Müslüman milletlerin ve Direniş Cephesi’nin kızgınlığına, öfkesine ve rahatsızlığına neden olan acı ve tatlı gelişmeler. Bu gelişmelerin diğer bazıları ise yeni fırsat ve kazanımlar yaratarak Filistin direniş gruplarının gücünü daha da artırmıştır.
A) Bazı Arap ülkelerinin işgalci İsrail ile olan ilişkilerini alenileştirmesi
Bazı Arap yönetimlerinin Siyonist rejimle ilişkilerini normalleştirmesi veya daha doğru bir açıklamayla "ifşa edilmesi" Filistin meselesi ile ilgili olarak geçtiğimiz bir yıl içinde ortaya çıkan önemli gelişmelerden biridir.
Siyonist rejim İsrail ile Arap ülkeleri (Mısır ve Ürdün hariç) arasında resmi veya diplomatik ilişki olmamasına rağmen siyasi, güvenlik, ekonomi, kültür ve hatta spor alanlarında Tel Aviv ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler geçen yıl en üst seviyeye ulaşmış bulunmaktadır. Oysa ki son yıllarda Arap ülkelerinin işgalci İsrail ile açık ilişki içinde olmaları hoş karşılanmamakta ve bu nedenle ikili görüşmeler genellikle gizlice yapılmaktaydı.
İşgalci rejim İsrail'in Arap ülkeleriyle ilişkilerinin normalleşmesi ve alenileştirme sürecinin hızlanması ve yoğunlaşması bölgesel ve uluslararası alanda farklı bazı faktörlerden kaynaklanmaktadır.
Bu faktörleri şöyle sıralamak mümkün:
-Birinci neden, Washington'un, özellikle hak ve hukuk tanımayan eski Başkan Donald Trump yönetimi döneminde ikili ilişkileri normalleştirme ve alenileştirme sürecine yaptığı yoğun destek.
-İkinci neden, Siyonist rejimin, özellikle Başbakan Benyamin Netanyahu'nun siyasi, seçim ve partizan istismarlarına açık iç çabalardır. Diğer bir ifadeyle, Netanyahu'nun bir sonraki seçimi kazanmak için Fars Körfezi bölgesindeki Arap ülkeleri ile Siyonist rejim İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesine aşırı derecede ihtiyacı var.
-Üçüncü neden, Tel Aviv rejimi ile Arap başkentleri arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecinin hızlandırılması, Arap ülkelerindeki iç krizlerin varlığıyla ilişkilidir. Bu konu o kadar önemlidir ki, son yıllarda Siyonistlerin Filistin karşıtı çabalarını ilerletmeleri için bu mesele bir fırsat olarak kullanılmıştır.
-Dördüncü neden, Arap ülkeleri arasındaki farklılık ve boşluklar nedeniyle işgalci İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleşmesi süreci hızlanmıştır. Son birkaç yılda, özellikle Suriye krizinden sonra, Arap ülkeleri arasında yeni bir çatlak baş gösterdi. Bununla birlikte ülkelerin birbirlerine karşı saflaşması ve Arap dünyası ülkelerinin kutuplaşması, bu ülkelerden bazılarının Siyonist rejim İsrail ile ilişki kurmak için yeni bir yarış başlatmasına neden oldu.
Suudi Arabistan ve müttefiklerinin Direniş Ekseni’ni mağlup edememeleri, Tel Aviv ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecini hızlandıran başka bir neden.
Bazı Arap ülkelerinin Siyonist rejimle ilişkilerini normalleştirmesi süreci orta ve uzun vadede bölgede farklı sonuçlar doğursa da bu tehdidin Filistin için yeni fırsatları da beraberinde getirdiği gerçeğinden de gaflet etmemek gerekir. Bu sürecin, Arap ve İslam dünyası kamuoyunun büyük bir kısmının hala Siyonistlerle herhangi bir ilişkiye şiddetle karşı çıktığı bir ortamda gerçekleştiğine dikkat edilmelidir. 2018 tarihi itibariyle, Arap ülkeleri vatandaşlarının % 92'si İsrail ile diplomatik ilişki kurulmasına karşı çıkmaktaydı. Oysa bu rakam 2016'da% 89 ve 2011'de yaklaşık% 83'tü. Bazı gerici Arap rejimleri kısa vadede kamuoyunun muhalefetini dikkate almaksızın İsrail rejimi ile çok taraflı ilişkilere girebilir. Ancak bu, Siyonist rejimle siyasi ilişkilere girilmesi karşısında halkın orta ve uzun vadede gerici yöneticilere karşı oluşturacağı muhalefet, gerçekte küllenmiş ateş gibidir.
İlişkilerin normalleştirilmesi devam ettiği bir ortamda Dünya Kudüs Günü yürüyüşlerinin daha görkemli ve muhteşem düzenlenmesi, Arap ve İslam dünyası kamuoyunun Filistin davasına kayıtsız kalmadığı anlamına geliyor.
Bu bağlamda dikkate alınması gereken bir sonraki adım ise Filistin meselesinde gerçek dost ve düşmanların alenileştirilmesidir. Yakın zamana kadar İslam ve Arap ülkeleri arasındaki Filistin ile ilgili sınır kesin olmasa ve nifakla karışık olsa da bir zamanlar Filistin halkının haklarını savunma iddiasında bulunan bazı Arap rejimlerinin ilişkilerini normalleştirdiklerini duyurmalarıyla aziz Kudüs’ün gerçek dost ve düşmanların kimler olduğu da şüphe duyulmayacak bir şekilde ortaya çıkmış durumda.
B) İşgal altındaki topraklarda tehditlerin artması
İslam ümmeti, son aylarda işgal altındaki topraklarda bir silah fabrikasındaki patlamadan roket saldırılarına kadar bir dizi güvenlik olayının yaşandığı bir ortamda Dünya Kudüs Günü'nü ihya edecek.
Dimona nükleer üssünün yakınlarına füze düşmesi, üzerinden birkaç haftanın geçmesine rağmen halen Siyonistleri bu tür olayların tekrarlanmasından dehşete düşürdüğü ve Siyonist rejim İsrail güvenlik kurumlarını panikleten önemli bir olay.
Siyonistlerin güvenlik durumunun normal seyrinden saparak olumsuz ve kırılgan bir sürece girmesi, İslam Direniş Cephesi'nin ve Filistinli mücahit ve savaşçıların önemli kazanımlarından olup bu ise Dünya Kudüs Günü ilke ve değerlerinden esinlenmiştir. Bu yeni şartlar Siyonist işgalcilere karşı yapılacak mücadelenin yolunu açmakta, işgalci rejim İsrail'in savunma, füze ve hatta yazılım gücünü alt üst ederek onun bu hegemonyasını da kırmıştır.
Bugün, Filistinli direniş gruplarının Siyonist rejime karşı çabaları ve işgal rejimine karşı yaptıkları mücadele Direniş Cephesi'nin güvenlik stratejisiyle, işgalci İsrail rejiminin geleceği ve hayatta kalması her zamankinden daha tartışmalı hale gelmiştir. Artık Tel Aviv'in siyasi, güvenlik ve askeri önderlerinin çoğu, İsrail'in geleceğinin oldukça karmaşık ve belirsiz olduğunu alenen itiraf etmekten çekinmiyorlar.
Bu son füze saldırısı, Tel Aviv'in tüm ihtiyati güvenlik önlemlerinin etkisiz olduğunu ve füzenin tam olarak Dimona nükleer tesisini vurabileceğini ve işgal altındaki Filistin'de gerçek bir felakete neden olabileceğini kanıtladı. Siyonist rejim İsrail'deki son güvenlik olayları, Tel Aviv'in caydırıcı gücünün artık eskisi gibi olmadığı ve muhtemel bir savaşın işgal altındaki Filistin topraklarına binlerce füzenin isabet etmesini beraberinde getireceğini kanıtladı.
Özet
Corona salgınının neden olduğu olumsuz şartlar bile özel şekillerde düzenlenmekte olan Uluslararası Kudüs Günü kutlama ve hedeflerinin gerçekleştirilmesi, İslam milletlerinin yükselişini her zamankinden daha belirgin hale getirmekte.
Küresel boyutta öz güvenin oluşturulması ve Filistin meselesinde halk tabanlı merkezlerin takviye ve güçlendirilmesi yoluyla işgal altındaki toprakların Siyonistler için güvensiz hale gelmesi Dünya Kudüs Günü'nün hedeflerinden biridir ve bugün bu önemli hedefe ulaşılmıştır.
Siyonist rejim artık belirsiz bir gelecekle karşı karşıyadır. Bu nedenle bugün dışarıdan Filistin topraklarına yönelik göçler artık durmuş ve Filistin topraklarında bulunan Siyonist yerleşimciler tarafından başka ülkelere yönelik bir ters göç dalgası başlamıştır.
Ayrıca işgal altındaki Filistin’de bulunan Diyonist yerleşimciler artık eskiden olduğu gibi Siyonist rejim ordusuna katılmaya pek de istekli değiller. İşgalci İsrail'in öncelikle askeri bir rejim olduğunu çok iyi biliyoruz ve sonuç olarak, İsrailli yüksek rütbeli güvenlik, siyasi görevliler ve üst düzey hahamlara göre bu rejimin geleceği pek de iç açıcı değil.
Yani gündemdeki sorunların çözümlenmeyeceği, Siyonist rejimin mevcut yöntemlerle yoluna devam edemeyeceği ve yayılmacı siyasetini de artık sürdüremeyeceği ortaya çıkmıştır.
Bu işgalci rejim, birbirini izleyen bir takım siyasi sorun ve krizlere batmış durumdadır. Rejim, iç krizlerin yanı sıra Direniş Hareketleri gibi ciddi tehditlerle de karşı karşıyadır.
Tel Aviv'in kendi varlığına karşı ciddi bir dış tehdit olarak gördüğü İran var.
Bu rejim artık, "Güneş işgalci rejim İsrail’in çatısının kenarında" olarak adlandırılması gereken bir döneme girmiş bulunuyor.
Yani şafak yakın değil mi? (İsrail Post)