Karamollaoğlu: Büyük İsrail’i Kurmak için çalışıyorlar
"İslam dünyasında çatışma, iç savaş ve karışıklık var"
Öncülüğünü Türkiye’nin yaptığı, D-8’in 24. Kuruluş Yıldönümü buluşması, Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde Ankara’da bir otelde başladı. Programa D-8 Ülkelerinin Büyükelçilikleri, dönemin siyasileri ve bürokratları katıldı.
Programda, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun yanı sıra diğer davetliler konuşmalarını gerçekleştirdi.
Anma programında bir konuşma gerçekleştiren Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu, “Ben sözlerimin hemen başında şahsım ve partim adına, başta hocamız Prof. Dr. necmettin Erbakan olmak üzere, bu önemli oluşumda emeği geçen bütün devlet ve hükümet başkanları, bütün liderleri rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.” dedi.
D-8, Erbakan’ın gayretinin sarsılmaz inanç ürünüdür
“D-8’leri konuştuğumuz bir yerde Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı özel olarak zikretmeden geçemeyiz.” diyen Karamollaoğlu, “Çünkü D-8’ler merhum Erbakan’ın üstün azim ve gayretinin sarsılmaz inanç bir ürünüdür. D-8’lerin hangi şartlarda, hangi zorluklarla hayata geçirildiği hatırlandığında bu azim ve gayretin önemi çok daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü böylesine önemli bir dış politika hamlesini gerçekleştirebilmek ancak müthiş bir inanç ve sarsılmaz bir irade gerçekleştirilebilir. D-8’ler; Dış Politikanın bir hamaset konusu değil bir feraset konusu olduğunun da en güzel örneğidir. Bu vesile ile kendisini bir kez daha rahmetle anıyorum. Ruhu şad makamı ali olsun.” ifadelerini kullandı.
D-8 Devam ettirilebilseydi İslam dünyası bu durumda olmazdı
D-8’in önemine dikkat çeken Karamollaoğlu, “Eğer D-8 ülkelerinin sahip olduğu bu güç bugüne kadar tam anlamıyla harekete geçirilebilmiş olsaydı, inanın dünya bugünkü gibi olmazdı. Eğer Necmettin Erbakan’ın, 24 Yıl önce D8’leri kurarken sergilediği heyecan ve azim devam ettirilebilseydi İslam dünyası bu durumda olmazdı. Medeniyetin, huzurun, güvenin hâkim olması gereken topraklar kargaşa ve terörün mekânı haline gelmezdi. Milyonlarca insan mülteci durumuna düşmezdi.” diye konuştu.
Karamollaoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“D-8’lerin önemini anlamak için, kuruluş amacını yeniden hatırlamamız gerekir. Peki, D-8’ler neden kurulmuştu? D-8’lerin kuruluş armasına baktığımızda 6 tane yıldız görürüz. Bu yıldızların her biri bir ilkeyi, bir prensibi, bir umdeyi ortaya koymaktadır. Bunlar, savaş değil, barış, sömürü değil, âdil paylaşım, üstünlük değil, eşitlik, çifte standart değil, adalet, çatışma değil, diyalog, baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi.
İslam dünyasında çatışma, iç savaş ve karışıklık var
Peki, bugün dünyamız ne durumda? Bu prensipleri ölçü aldığımızda maalesef bu tablo hiç de iç açıcı değildir. Bugün bütün dünyada barışın yerine savaş, diyaloğun yerine çatışma hâkimdir. Eşitliğin yerini üstünlük, tevazünün yerini kibir, adaletin yerini sömürü almıştır. İnsan hakları ve özgürlükler rafa kaldırılmış baskı, tahakküm ve çifte standart hiçbir dönemde olmadığı kadar belirgin hale gelmiştir. Bugün dünya genelinde irili ufaklı tam 402 yerde çatışma, iç savaş veya karışıklık var. Maalesef bunların 360’ı İslam coğrafyasına ait bölgeler. Savaş ve işgaller yüzünden 71 milyon insan evini, yurdunu, ülkesini terk etmiş durumda. Yaklaşık 250 milyon çocuk savaş ve çatışma ortamının içinde bulunuyor. Son 10 yılda 2,5 milyondan fazla çocuk bu çatışmalarda hayatını kaybetti. 15 milyondan fazla çocuk ise yaralandı ya da sakat kaldı.
Ahlaki çürümüşlük salgından daha tehlikelidir
Bildiğiniz gibi yaklaşık 1,5 yıldır bütün insanlık olarak küresel bir salgınla mücadele ediyoruz. Sağlık kuruluşları bu süreçte haklı olarak hijyenin önemini vurguluyorlar. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak için sağlıklı beslenmenin önemine vurgu yapıyorlar. Salgınla mücadele için kaç doz aşı vurulması gerektiğini tartışıyorlar. Elbette bunlar önemli. Ancak bu süreçte hijyeni tartışırken, dünyada bir milyardan fazla insanın bırakın hijyeni içecek suya ulaşmakta zorlandığını unutmamalıyız.
Sağlıklı beslenmeyi tartışırken her gün 25 bin insanın açlık nedeniyle hayatını kaybettiğini unutmamalıyız. Kaç doz aşı vurulması gerektiğini tartışırken, her gün en az 15 bin çocuğun hayati ilaçlara ulaşamadığı için can verdiğini unutmamalıyız. Bütün bunlar göstermektedir ki; bugün insanlık sadece küresel bir salgınla değil ondan daha tehlikeli bir şekilde duyarlılık ve küresel bir ahlak kriziyle karşı karşıyadır. Bu ahlaki çürümüşlük bizce salgından daha tehlikelidir.
Ahlaki krizin temelinde ırkçı emperyalizm vardır
Bu ahlaki çürümüşlüğün temelinde kapitalizmin ihtirası ve sömürü arzusu vardır. Bu ahlaki çürümüşlüğün temelinde ırkçı emperyalizmin işgalci politikaları vardır. Açık söylüyorum, adına ister Büyük Ortadoğu Projesi denilsin, ister Büyük İsrail Projesi, sonuç değişmez. İslam dünyası, İsrail ve ABD’nin öncülük ettiği küresel bir projenin hedefindedir.
Büyük İsrail’i kurmak için çalışıyorlar
Bu proje, “böl- parçala-yut” taktiği ile yürütülmektedir. Bazı yerlerde “Arap-Acem” diye bölüyorlar, bazı yerlerde Türk-Kürt diye. Bazı yerde Kuzey-Güney diye parçalıyorlar, bazı yerde Şii-Sünni diye ama nihai hedef belli, Balfour’dan sonra Filistinlileri, yurtlarından göçe mecbur bırakarak, İsrail’i kuranlar, şimdi de, Büyük İsrail’i kurmak için çalışıyorlar.
Bu hedefe ulaşmak için her türlü sömürüyü, işgali, fitneyi, savaşı, terörü ve anarşiyi meşru görüyorlar. Bugün, bu planı bilmeden ve anlamadan İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeleri anlamamız mümkün olmaz.
D-8’ler yeni bir dünya umudunun ilk tohumudur
İşte D-8’ler baskıya, sömürüye, işgale dayalı mevcut dünya düzeninin yerine insan haklarına, adalete ve hoşgörüye dayalı Yeni Bir Dünya’nın ilk işaret fişeği, ilk tohumu, ilk nüvesidir. İnanıyorum ki; gereken ilgi ve çaba gösterildiği takdirde D8 ülkeleri bunu gerçekleştirecek potansiyele sahiptir.
Çünkü D-8’ler demek, dünyanın kanıtlanmış petrol rezervlerinin 6’da 1’i demektir. Tüm dünyadaki doğalgaz rezervlerinin 5’de 1’i demektir. D-8’ler demek, dünyanın jeopolitik anlamda en stratejik bölgeleri demektir. Ticaret ve enerji yollarının vazgeçilmez güzergâhları demektir. Hepsinden daha önemlisi D8’ler demek; 1 milyarı aşan nüfusu. 16.4 trilyon dolarlık ticaret hacmi ve 7,5 milyon km2’yi bulan coğrafyası ile dünyanın en genç ve en dinamik gücü demektir.
Bu güç harekete geçirilebilseydi dünya böyle olmazdı
Eğer D-8 ülkelerinin sahip olduğu bu güç bugüne kadar tam anlamıyla harekete geçirilebilmiş olsaydı, inanın dünya bugünkü gibi olmazdı. Eğer Necmettin Erbakan’ın, 24 Yıl önce D-8’leri kurarken sergilediği heyecan ve azim devam ettirilebilseydi İslam dünyası bu durumda olmazdı.
Medeniyetin, huzurun, güvenin hâkim olması gereken topraklar kargaşa ve terörün mekânı haline gelmezdi. Milyonlarca insan mülteci durumuna düşmezdi. Yüzbinlerce masum yaşlı ve kadın evinden, yurdundan, vatanından uzakta, tanımadığı, bilmediği sokaklarda hayata tutunmaya çalışmazdı. Parklarda, salıncaklarda oynaması gereken çocuklar ülkelerinden kaçarken şişme botlarda can vermezdi.
Artık lafa değil icraata ihtiyacımız var
Gelinen noktada lafa değil icraata ihtiyacımız var ancak önce kendimizle yüzleşmeliyiz. Hep söyledik yine söylüyorum, küresel projelere, ancak küresel stratejilerle karşılık verilebilir. İslam dünyası olarak günü birlik hamasi nutuklara değil bundan 24 yıl önce D-8’lerin kuruluşunda ortaya konan ufuk ve vizyona ihtiyacımız var. Maalesef İslam ülkeleri olarak karşı karşıya bulunduğumuz tehdit ve tehlikeleri bertaraf etmek için gayret göstereceğimize kendi iç çekişmelerimize kapılmış durumdayız. Batı ülkelerinin sömürgeleştirme politikalarına ve entrikalarına karşı politika üretemedik. Sanayi, Savunma, teknoloji ve finansal gelişmelere ayak uyduramadık.
Peki ne yapmalıyız?
Her türlü şahsi, etnik, mezhepsel veya bölgesel ihtilafları bir kenara bırakmalı, bir zincirin halkaları gibi birbirimize kenetlenmeliyiz.
Siyasal dayanışma atmosferini mutlaka oluşturmalıyız; Ekonomik ve teknolojik kalkınmayı, her İslâm ülkesi için öncelikli mesele haline getirmeliyiz
D8 ülkeleri olarak ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri alanlarda ortak ve güçlü müesseseler kurmalıyız.
Sahip olduğumuz imkân ve kaynakları birbirimizi yok etmek için değil bir birimizi desteklemek için kullanmalıyız.
Kaynaklarımızı kişisel iktidar ve ihtiraslarımız için değil ülkelerimizin refahı ve kalkınması için seferber etmeliyiz.
Stratejik önemi gideren artan, eğitim, sağlık, gıda, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi noktasında uzun vadeli ortak projeler üretmeliyiz.
Bunları başardığımızda sadece ülkelerimize değil bütün insanlığın geleceğine katkı sağlamış olacağımızı unutmamalıyız. Bilinmesini isterim ki; biz bu anma toplantılarımızı ta ki ülke yöneticileri D8’e hayat verecek kararlar alana, icraatları başlatana kadar devam ettireceğiz. Şüphesiz zafer inananlarından ve zafer yakındır.”(Milli Gazete)