İsveç Hükümetinin Kur'ân'ın Yakılmasına Destek Olması Ne Anlama Geliyor?

Kûr'ân ve İslâm düşmanı Batılılar, Haçlı Seferleri adı altında defalarca ümmet coğrafyalarına saldırılar. Bu saldırı ve işgallerde insanlık dışı talan ve katliamlar yaptılar. En son Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kuzey Afrika ülkelerine, Ortadoğu'ya ve Anadolu topraklarına saldırmışlardı. Müslüman halklar bulundukları bölgelerde işgal güçlerine karşı kurtuluş savaşları verdiler ve muvaffak oldular. Fakat şunu da ifade etmiş olalım ki, Osmanlı'nın dağılmasından sonra verilen bölgesel mücadelelerle İslâm beldeleri işgalcilerin askerî varlığından temizlenmiş olmakla birlikte asıl olarak istenilen ve olması gereken manada nihai hedefe ulaşılamamış ve İslâm Birliği tesis edilememişti. İslâm ümmeti küçük küçük ulus devletlere bölünmüştü. Zafer ve tam bağımsızlık bu değildi. Zira işgalciler İslâm beldelerinden çekilirken yerlerine kendilerine hizmet edecek piyon yöneticiler bıraktılar.
Yerli yöneticiler aldıkları direktif ve talimatlarla yollarına devam ederken Kûr'ân'la, İslâm'la pek işleri olmadı. Hatta uygulamaları ile Müslüman halkların Kûr'ân ile ilişiğini kesme çabasına girdiler. Öyle bir raddeye gelindi ki, toplumsal düzenin tanzimi için Kûr'ân referans alınmaz oldu. Gelinen süreç itibariyle Kûr'ân yöneticiler nezdinde kudsiyetini yitirmişti. Dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu öylesine İslâm düşmanıydı ki, bir demecinde, "Kûr'ân'ın tesirinden kurtulmak için daha 30 yıla ihtiyacımız var" diyordu.
Üç kez milletvekilliği yapmış Kemalettin Kamu ise yazdığı şiirinde İslâm'a ve Kûr'ân'a olan düşmanlığını şöyle izhar ediyordu:
"Ne örümcek ne yosun,
Ne mucize ne afsun;
Kabe-Kûr'ân Arap’ın olsun
Çankaya bize yeter."
Hâlide Edip Adıvar ise, Kûr'ân-ı Kerim'i kastederek, "Öyle bir kitap, öyle bir din istemem Arap felsefesinden, bana bir din yarat Türk'ün nefesinden" ifadesini dile getiriyordu. Kısacası, Müslüman ümmeti Kûr'ân'dan uzaklaştırmak için, Kûr'ân ile bağını koparmak için çok uğraştılar, çok çabaladılar, çok zulümler yaptılar ama muvaffak olamadılar. İnsanlar yasak ve baskıları hiçe sayarak, jandarmanın falakasına, güvenlik kuvvetlerinin (!) dayağına rağmen samanlık içlerinde ve mahzenlerde çocuklarına Kûr'ân okumayı öğretiyordu...
Aradan uzun yıllar geçti, Batılı şer odakları ve küresel güçler ne yaptılarsa emellerine ulaşamadılar. Toplumsal dokunun tanzimine ilişkin Kûr'ân hükümleri yürürlükte olmasa da Müslüman halkımız nezdinde en azından teorik olarak Kûr'ân-ı Kerim kudsiyetini devam ettirmektedir. Küresel güçler merak ediyorlar, "acaba Müslümanlar mukaddesatlarına ve Kûr'ân'a bağlılıklarını sürdürüyorlar mı?" Adeta bu durumu ölçmek ve İslâmofobi'yi yaygınlaştırmak için nabız yoklama kabilinden içlerindeki piyonlarını devreye sokup Kûr'ân-ı Kerim'i yaktırıyorlar.
Sevgili Peygamberimiz'in ve bazı saygın şahsiyetlerimizin karikatürlerini yapmakla ve Kûr'ân'ı yakmakla kendi halklarını İslâm'a düşman yapacaklarını, Müslümanları ise Allah'ın Resulü'nden ve Kûr'ân'dan soğutacaklarını mı sanıyorlar? Ama nafile çabalıyorlar. Yenilecekler ve kinleriyle geberip cehenneme sürülecekler. Şunu bilmeliler ki, İslâmofobi'yi yaygınlaştırmak için her türlü atraksiyonu yapıyor olmaları onları hedefine ulaştırmayacaktır. Olayın bir başka çirkin tarafı ise söz konusu densiz parti başkanı Rasmus Paludan alçağının Kûr'ân-ı Kerim'i yakma eylemine İsveç hükümetinin "düşünce hürriyeti" kapsamında destek veriyor olması. Bu asla kabul edilebilir bir durum değildir. Zira, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek kastıyla yapılan ve tasarlanarak icra edilen bir provakasyon eylemi düşünce hürriyeti kapsamında değerlendirilemez. Hele bu işi bir siyasetçi olarak parti başkanının yapması son derece alçaklık ve küstahlık örneği olmaktadır. Sonra bu devlet kalkıp NATO'ya girmek için Ankara'dan onay bekliyor. Onlara, "Siz de NATO'nuz da yerin dibine batsın" demek lazım aslında. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: "Siz onlardan olmadıkça, siz onların dinlerine uymadıkça onlar sizden hoşlanmazlar." (Bakara: 120)
Bu eylemin Stockholm Türkiye Büyükelçiliği önünde yapılması da oldukça manidar değil mi?
Aynı şekilde geçmişte Norveç'teki NATO tatbikatında ateş ettikleri nesne görsellerle Türkiye'yi hedef almaları skandaldan öte bir düşmanlık gerçeğinin tescil edilmesi değil miydi. İsveç bir başka yönüyle de sicili bozuk. Yıllardır Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunan bölücü terör örgütlerine ev sahipliği yapmaktadır. Bir İslâm ülkesine yönelik bölücü faaliyetlerde bulunan terör örgütlerini desteklemeleri ne anlama gelmektedir? Nitekim büyük şefleri ABD Kuzey Irak ve Suriye'de aynı faaliyetlerde bulunmuyor mu? ABD 50 bin TIR dolusu silahı terör örgütlerine taşımadı mı? Bunlar geçmişteki Haçlı ordularının günümüz versiyonlarıdır. Bugünkü Haçlı ordularının saldırıları çok sofistike ve çok yönlü olmaktadır.
Bugün psikolojik harp taktikleri ile saldırıyorlar. Düşünebiliyor musunuz, bir parti başkanı Stockholm Türk konsolosluğu önüne gidip bantlarla, demir bariyerlerle oluşturulmuş çok sıkı güvenlik tedbirleri altında biriken halka karşı tam bir şarlatanca mukaddesatımıza saldırarak uzun bir bildiri okuyor. Okuduğu bildiride Kûr'ân'a, Sevgili Peygamberimiz'e ve yüce dinimiz İslâm'a olmadık hakaretlerde bulunuyor, ardından Charlie Hebdo dergisinde yayınlanan karikatürleri halka gösteriyor ve akabinde Kûr'ân-ı Kerim'i büyük bir iştiyakla yakıyor. Norveç hükümeti de olay yerine çok sayıda polis konuşlandırarak bu işe emniyet güçleriyle birlikte çanak tutuyor. Devlet eli ile nefret suçu işliyorlar. İnsanları kin ve düşmanlığa tahrik etmek her ülkenin anayasasına ve ceza hukukuna göre suç teşkil etmektedir. Bunu kendileri de biliyor ve bile bile bu kuralı ihlâl ediyorlar. Şimdi bu durum karşısında Rasmus Paludan denilen bu alçağı öfkeli bir genç kalkar da cezalandırırsa ortalığı velveleye verirler. Bu alçak o çirkin eyleminden sonra, "hayatımdan endişe ediyorum" diyerek sosyal medya üzerinden korkularını dile getiriyor. Muhakkak ki bu şahsın psikolojik sorunları var. Hatta bunun ötesinde pedafoli temayül ve tacizlerinden dolayı sicili bozuk. Normal bir insan olmadığı her hâlinden belli. Meğer bu adam aynı zamanda bir pedafoli sapıkmış. Ne yazık ki Avrupa halklarının bir kısmı böylesi sapıkların manipülatif provakasyonlarına alet oluyur.
Bugün Batı'da sürdürülen menfî propagandalar sonucu her geçen gün Avrupa kentlerinde İslâmofobi yaygınlaşmakta ve insanlarda İslâm'a karşı ön yargı oluşmaktadır. Böylesine menfî yayınlarla halklar İslâm'a karşı kin ve düşmanlığa tahrik edilmektedirler. Bakıyorsunuz bu eylemden üç gün sonra İslâm düşmanı Pegida Örgütü lideri Edwin Wagensveld isimli bir başka melun kalkıp söylene söylene Kûr'ân sayfalarını yırtıyor ve hırsını alamayıp Kûr'ân'ı ayaklarının altına alıyor. Sonra bununla da yetinmeyip büyük bir iştiyak içerisinde Kûr'ân'ı yakma eylemini gerçekleştiriyor. Bu nasıl bir kin, nasıl bir kahpeliktir böyle? Bu lânet olasıcalar bir gün kinleriyle geberecekler ve canhıraş feryatları içerisinde cehennemin yakıcı ateşine atılacaklar...
Bunlar akılları sıra insanları kin ve düşmanlığa tahrik edip Avrupa'da yaşayan Müslüman azınlıklara saldırmalarını istiyorlar. Nitekim yine bildiğiniz üzere bu e benzeri melunların kışkırmalarıyla Avrupa'nın muhtelif kentlerinde zaman zaman cami kundaklama hadisesi yaşanmaktadır. İnsan haklarına ve inançlara saygı nerede kaldı? Sizin medeniyet anlayışınız ve inançlara saygınız bu mu? Hani siz bütün din ve inançlara karşı hümanist/saygılı ve hoşgörülü idiniz? Siz Müslümanlara hoşgörüsüz davrananlara hoşgörülü davranıyorsunuz. Oysa hangi inanç, hangi din olursa olsun, o dine ve o inanca karşı tahkirat ve aşağılamaya yönelik bir tutum içerisine girmek tercihe bağlı bir karar değil, tercih edilemez, hoş görülemez bir durumdur. Kahpe Bizans bu konuda hep iki yüzlü olmuştur.
Bakınız, bu iki yüzlü tavırlarına en somut örnek bugün şöyle yaşandı: Yine haddini bilmez biri benzeri bir eylemde bulunmak için polise müracaat ediyor ve izin belgesini alıyor. Ancak bu kişi Tevrat'ı yakacağını açıklayınca derhâl izin belgesini iptâl ediyorlar. Elbette biz Tevrat'ın yakılmasına da karşıyız; fakat bizim burada ifade etmek istediğimiz o ki, bu hadise İsveç hükümetinin ne kadar sahtekâr ve iki yüzlü olduğunu çok bariz bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Görüldüğü gibi, onların derdi İslâm'la. Onların düşmanlığı İslâm'a...
Yukarıda da temas ettiğimiz gibi onların amacı, onların uğraş ve çabası İslâmofobi'yi yaygınlaştırmak. Batı hiçbir zaman hakşinas ve adil olmadı. Tarih boyu olduğu gibi günümüzde de İslâm'a olan düşmanlıkları bütün şiddetiye devam etmektedir. Bu son hadiseler Haçlı Siyonist ittifakının İslam’a ve müslümanlara karşı ne denli kin ve düşmanlık içinde olduklarını bütün dünyaya bir kez daha göstermiş oldu. Çok yönlü ve topyekûn olarak her fırsatta İslâm'a saldırıyorlar. Kûr'ân-ı Kerim'i yakmaları da bu saldırganlığın bir tezahürüdür... Sonuç olarak onlar İslâm'ın, Kûr'ân'ın, yani Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Oysa, "Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır." (Saf: 8) (Hazım Koral - Hürseda Haber)