Talimat
Üç hafta önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton merkezi İstanbul'da bulunan Suriye Ulusal Konseyi'nin işe yaramadığını söyleyerek yeni bir muhalefet oluşumunun kurulması gerektiğinden söz etti. Konuşan Hillary yenge olunca Suriyeli muhaliflerin tümü talimatla ya da deyim yerindeyse emirle Katar'ın başkenti Doha'ya çağırıldı. Oysa 'Arap Baharı' ile bölgemize demokrasiyi getirme çabasında 'önder' rol oynayan bu ülkenin yüzölçümünün %30'u Amerikan üsleriyle kaplı ve bu ülkede demokrasi adına anayasa, seçim, parlamento ve muhalefetin 'f'si bile yok. Hadi bunları bir yana bırakalım bu ülkenin şeyhi 1995'te babasına darbe yaparak iktidara gelmiş ve o gün bugün hep ABD'nin emir kulu olarak hareket etmiş. İşte böyle bir ülkede 'demokrasi için' toplanan Suriye muhalefetinin farklı grupları ABD'nin Şam Büyükelçisi Robert Ford'un önlerine koyduğu planı kabul ederek yeni bir oluşumun altına imza atmak zorunda kaldı. Tıpkı Irak muhaliflerinin 2005'te Irak'ın Amerikalı yöneticisi Paul Bremer'in önlerine koyduğu Irak'ın anayasasını kabul ettikleri gibi.
DAHA FAZLA DESTEK
Doha'da toplanan muhaliflerin kabul ettiği plana göre bundan sonra muhalefet daha örgütlü ve displinli hareket edecek. Bunu başardığı ölçüde ABD ve müttefiği bölgesel ve uluslararası ülke ve güçlerden çok daha fazla ve etkin destek alacak. ABD ise çoğu yabancı olan ve Suriye içinde sayıları 5 bini aşan Kaideci militanlardan yararlanmak ama aynı zamanda bunları kontrolu altında tutmak istiyor. Türkiye ise Suriye'nin kuzeydoğusundaki PKK yandaşı Kürtlerin olası güçlenmesinden kaygılı ve bunun hesaplarını yapıyor. Durum böyle olunca Suriye'deki gelişmeler farklı ve çok daha tehlikeli bir seyir alma özelliği taşımaya başlıyor. Üstelik tam da BM Özel Temsilcisi Lahdar İbrahimi'nin yoğun çaba harcadığı bir sırada. Yani İbrahimi'ye 'Sorunu çöz' diyenler aynı zamanda bu çabayı başarsız kılmak ve Suriye'yi daha karmaşık hale getirmeye uğraşıyor.
YIKIMIN FATURASI
Doha'daki toplantı işte böylesi karmaşık bir çabanın legal bir parçasıdır. Çünkü Esad iktidarından kurtulmaya karar verenler tüm olanaklarını seferber etmiş durumda. Örneğin olayların başlangıcından bu yana başta Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere farklı ülkelerin Suriye muhaliflerine sağladığı parasal destek 8 milyar dolar civarında. Ülkedeki yıkımın maliyeti ise 18 milyarı geçti. İster muhalif ister devlete bağlı olsun ölen asker ve güvenlik güçleri 20 bini aştı. Bu rakamlar ancak İsrail'i sevindirir. Sanki herkes İsrail için çalışıyor. Kaide ve Taliban'ı kuran, Taliban'ı 1996'da Afganistan'da iktidara getiren CIA, Suudi Arabistan ve Pakistan istihbaratı 11 yıldır bunlarla savaşıyor ya da bizi buna inandırmaya çalışıyor. Amerikan casus uçakları her gün Afganistan ve Pakistan'da Kaide ve Taliban yöneticilerini öldürüyor. Arada yanlışlıkla düğünleri bombalıyor. Benzer şey Yemen'de oluyor. Bu da yetmeyince ABD müttefiklerine talimat vererek Kaide'ci ülkeleri işgal ettiriyor. Tıpkı Somali'de olduğu gibi. Etiyopya ve Kenya orduları bu ülkeye girerek İslamcı El-Şabab örgütüyle savaşıyor. Ama bu hiç kimsenin umurunda değil. Yakında bazı Afrika ülkelerinin askerleri ABD ve Fransa desteğiyle Mali'yi işgal edecek. Gerekçe de oradaki radikal İslamcı gruplar.
Anlaşılan ABD talimatla her şeyi yapabileceğine inanmakta. Tıpkı şimdi Suriye'de olduğu gibi. Bakalım sıra kime gelecek? Hiç kimsenin dokunulmazlığı yok ve olmayacak. Çünkü ABD kendi genetik alışkanlıklarından haz alıyor ve bununla besleniyor. (Akşam)