Yorumsuz
3 Kasım 2002 seçimlerinden önce iki ve hükümet kurulduktan hemen sonra bir kez ABD’ye giden Erdoğan Başkan Bush’un dışında yönetimin Yahudi kökenli yetkilileri ve Yahudi lobilerle görüştü.
1 Mart Tezkeresi’nin çıkması için çok uğraşan sonraki tezkereyle ABD’nin Türk hava sahasını kullanmasına izin veren Erdoğan 8 Haziran 2004’te ABD’de toplanan BOP Zirvesi’nde Proje’nin Eş-Başkanı olduğunu ilan etti.
Ama öncesinde Amerika’daki Yahudi lobi örgütü Amerikan Yahudi Kongresi AJC 25 Ocak 2004’te Erdoğan’a Cesaret Ödülü verdi.
1 Mayıs 2005’te İsrail’i ziyaret eden Erdoğan’ı “Sabra ve Şatilla kasabı” olarak bilinen Ariel Şaron karşıladı ve “İsrail’in ebedi başkenti Kudüs’e hoş geldiniz” dedi ama Erdoğan itiraz etmedi.
Bunun üzerine Amerikan Yahudi lobi örgütü İnkar ve İftira ile Mücadele Birliği ADL 10 Haziran 2005’te Erdoğan’a Üstün Cesaret Ödülü’nü verdi.
Filistin seçimlerinde kazanan Hamas lideri Halid Meşal 15 Şubat 2006’da Ankara’ya davet edildi ancak iç ve dış tepkilerden çekinen Erdoğan onunla görüşmedi. AKP Genel Merkezi’nde görüşen Dışişleri Bakanı Gül ise ona ‘Silahlı mücadeleden vazgeçin’ dedi.
13 Kasım 2007’de İsrail Cumhurbaşkanı Perez Ankara’ya davet edildi ve ilk kez TBMM’de konuşturuldu. Denge olsun diye aynı gün Mahmud Abbas’a da ‘gel sen de konuş’ denildi.
Aralık 2006’da Şam’a ilk ziyaretini yapan Erdoğan Esad’ın yardımıyla bölgede farklı bir politika izlemeye karar verdi ve İran dahil bölge ülkelerinin tümüyle dost olmaya başladı.
14 Şubat 2007’de İsrail Başbakanı Olmert’i Ankara’ya davet eden Erdoğan ‘Gel seni Esad ile barıştırayım’ dedi ancak İstanbul’da yapılan dolaylı görüşmelerin olumlu geçmesine ve Olmert’in söz vermesine rağmen İsrail ordusu 27 Aralık 2008 sabahı Gazze’ye büyük saldırı başlattı.
29 Ocak 2009’da Dünya Ekonomik Forumu için Davos’a giden Erdoğan “Gazze: Ortadoğu’da Barış Modeli” paneline katılarak sözünü kesmeye çalışan moderatöre ‘One Minute’ diyerek İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e yüklendi ve “Peres, sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin benden çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü çok iyi biliyorum” dedi ve ‘Davos benim için bitmiştir’ diye ekledi.
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon 13 Ocak 2010’de kendisini ziyaret eden Türk Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’un elini sıkmadı, alçak bir koltuğa oturttu ve kendince Davos’un intikamını aldı.
Çelikkol Ankara’ya çağırıldı ve ilişkilerin düzeyi düşürüldü ama işe yaramadı çünkü İsrail’in intikamı bununla kalmadı.
İsrail ordusu 31 Mayıs 2010 gecesi Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırarak 10 Türk vatandaşını öldürdü.
Her zaman olduğu gibi ilişkiler yine gerginleşti ama yine her zaman olduğu gibi kısa bir süre sonra herkes sakinleşti.
Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmek için koşulları vardı: İsrail’in özür dilemesi, tazminat ödemesi, Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılması.
22 Mart 2013’te İsrail’i ziyaret eden ABD Başkanı Barack Obama, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Başbakan Tayyip Erdoğan’ı arayarak özür dilediğini söyledi.
İsrail ile Türkiye dışişleri temsilcilerinin İsviçre’de yaptıkları gizli görüşmeler sonucunda İsrail 10 Nisan 2016’da Mavi Marmara kurbanları için 20 milyon dolar bağışta (tazminat değil) bulunacağını açıkladı.
1 Eylül 2016’da konuşan Erdoğan İHH’ya tepki göstererek: “Siz kalkıp da Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz?” diye çıkıştı.
8 Aralık 2016’da TBMM İsrail ile imzalanan anlaşmayı onaylayınca bir gün sonra toplanan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi savcının isteği üzerine İsrailli yetkililer aleyhine açılan davaların düşürülmesine karar verdi. Kararın devamı olarak Türk devleti ve Türk vatandaşlarının İsrailli yetkililer aleyhine uluslararası mahkemelerde açmış bulunduğu davalar da düşmüş oldu.
İsrail telefonla özür diledi, paraları ödedi ama Gazze ambargosunu kaldırmadı ve Erdoğan’ın Gazze ziyaretine izin vermedi.
Mavi Marmara dosyası bir daha açılmayacak şekilde kapandı.
..
10 Mayıs 2016’da Türkiye İsrail’in OECD’ye katılmasına ve 4 Mayıs 2016’da İsrail’in NATO merkezi Brüksel’de daimi temsilcilik açmasına onay verdi.
Yani veto hakkını kullanmadı.
Şubat 2012’de Malatya Kürecik’te kurulan Amerikan üssü İsrail için en büyük jest oldu. O tarihte çıkan haber ve yorumlara göre üs başta İran olmak üzere bölge ülkelerini dinleyecek ve İran’dan fırlatılacak füzeleri önceden İsrail’e bildirecek.
Yine 2012’de Türkiye ve Katar Sünni Hamas’ın lideri Meşal’e ‘Senin ne işin var Alevi Esad’ın yanında derhal ofislerini kapat ve ayrıl’ denildi o da öyle yaptı sonra da bazı militanlarını IŞİD, NUSRA ve ÖSO saflarında Suriye devletine karşı savaştırdı.
Oysa Suriye olmasaydı Hamas ve Filistin davası çoktan bitmişti.
Şimdi tekrar geriye gidelim.
8 Eylül 2007’de Suriye’nin Deyrezor kentinde askeri tesis olduğu gerekçesiyle bir binayı bombalayan İsrail savaş uçakları dönüş yolunda Türk hava sahasına giriyor ve boş yakın tanklarını Hatay bölgesine bırakıyor.
Ankara protesto etti ama konu kısa süre sonra kapandı.
Başka!
1955 yılında ABD’nin isteği üzerine Türkiye-Suriye sınırına döşenmiş bir milyon kadar mayınların temizlenmesi için Mayıs 2009’da İsrailli bir şirket ile anlaşma imzalandı.
Medyadaki tepki, CHP’nin itirazı ve Şam’ın karşı koymasıyla proje iptal edildi.
Mayıs 2005’te Galata Port ihalesi büyük tartışma yarattı.
Yahudi şirketi olan Ofer Kardeşler’e verilmesi kararlaştırılan ihale yolsuzluk iddialarının yaygınlaşması ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in istifası üzerine iptal edildi.
2003-2010 yılları arasında İsrailli ya da Amerikan Yahudi şirketlerinin GAP bölgesinde, Konya ovasında ve Türkiye’nin başka yerlerinde arazi satın almaları ya da şirket kurmaları için birçok yasa çıkarıldı.
İsrail menşeili GDO’lu tarım ürünlerinin ve tohumlarının Türkiye’ye ithal edilmesini kolaylaştıran AKP hükümetleri, İsrail ile var olan ticaret hacminin yükselmesi için de elinden gelen her şeyi yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan’ın sahip olduğu büyük yük gemileri ve tankerlerin İsrail’e Kuzey Irak Kürt petrolünü ve farklı malları taşımasıyla ilgili olarak Türk, İsrail ve dünya medyasında çok sayıda yazılı ve görüntülü haber yayımlandı.
Bütün bu gelgitler içinde İsrail’in Türkiye ile olan ticari ilişkileri hiçbir zaman etkilenmedi. 2002’de 2 milyar dolar olan ticaret hacmi 2018 sonu itibarıyla 5,608 milyar dolar oldu.
2018 yılında Türkiye’ye gelen İsrailli turist sayısı bir önceki yıla göre yüzde 18 artarak 443 bin oldu.
Olup biten her şeye rağmen dolaylı-dolaysız yapılan görüşmelerle Ankara İsrail’den Türkiye’de doğal gaz borularının döşenmesi ve bu borularla İsrail ve Kıbrıs gazının taşınması için çok uğraştı ama olmadı.
Tam da Arap Baharı’nın bölgeyi ve özellikle Doğu Akdeniz’in en önemli ülkesi Suriye’nin ve dolayısıyla komşusu Lübnan’ın perişan edildiği dönemde.
Hem de Türkiye ve Arap ülkelerinin eliyle.
Şimdi Katar hariç o Arap ülkeleri Türkiye’nin düşmanı ama olsun çünkü olup bitenden bir tek ülke kârlı çıkmıştı o da İsrail.
Herkes dolaylı-dolaysız ya da bilerek-bilmeyerek İsrail’e hizmet etmişti.
İsrail de Suriye’de savaşan teröristlere her türlü yardımda bulunmuştu.
Koparılan yaygara hiç önemli değil.
6 Aralık 2018’de Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan edince Cumhurbaşkanı Erdoğan dönem başkanı olarak İslam İşbirliği Örgütü liderlerini İstanbul’a davet etti ama yalnızca 19’u geldi.
Geri kalan 47 ülke daha alt düzeyde temsilci gönderdi.
13 Aralık’ta yapılan bu toplantıda ve 18 Mayıs’ta tekrarlanan ikinci zirvede ‘çok sert’ kararlar alındı ama hiçbir ülke ne ABD ne de İsrail’e karşı bir tek davranışta bulunmadı ve bulunamadı.
Ankara ise tüm tehdit ve hakaret dolu mektup ve twitlerine ve PYD/YPG’ye olan ‘aşkına’ rağmen Trump ile ‘dost ve müttefik’ kalmaya özen gösterdi.
Son olayda olduğu gibi. (Sözcü)