Aliyar ve yolda bulduğu adam
Zamanın birinde Aliyar diye bir adam varmış, Aliyar dünyayı iyi tanıyan bir seyyarmış, yolu ve yordamı iyi bilen, insana değer veren, Allah’ın misafirlerine tıpkı hz. İbrahim gibi kıymet verirmiş, yolu ve yolcuyu da çok iyi bilen biriymiş, dünyayı gezdiği için, her taraftan güzel gördüğü ne varsa, hepsini kapmaya çalışmış, Aliyar, herkesin yardımına koşan, fedakâr ve çok da, vefalı biriymiş, hayatı boyunca ne kadar vefasızlık görmüş olsa da, yine de O bu güzel ahlakından bir nebze de olsa vaz geçmemiş.
Bir gün devesi ile uzun bir yolculuğa çıkmış, çıkarken yol hazırlığını iyi yapmış, hatta belki yolda birilerini görür, onlara da yardımcı olurum diye, ekstradan fazladan da erzak yanına alarak devesi ile çöllere düşmüş, yolda ne kadar ihtiyaç sahibi insan görmüşse hepsine yardım etmiş.
Aliyar, Yolun uzun havanın sıcak olmasına aldırmadan, gece gündüz demeden, yol almış, az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, çöl dağlarını bir biri ardına katetmiş, ileride bir karartı görmüş, yanına varınca susuzluktan ve açlıktan bitap düşmüş ölmek üzere olan birini görmüş, hemen hiç düşünmeden yardım etmek için yanına koşmuş su vermiş, biraz kendine gelince, bu sefer yemeğini vermiş, adam biraz daha kendine gelince Onunla muhabbet etmiş, adam başlamış yolda başına gelenleri anlatmaya, arkadaşlarım ile beraber yolculuk yaparken, haramiler tarafından saldırıya uğradık, neyimiz var neyimiz yok hepsini talan ettiler, yol arkadaşlarımı da kaybettim, tam susuzluktan ve açlıktan ölecektim ki, Allah seni gönderdi, Allah senden razı olsun, ekmeğini suyunu benimle paylaştın, Aliyar söz alarak ne demek biz kader kardeşiyiz, benim neyim varsa senindir, artık bu saatten sonra hepten her şeyimizi paylaşacağız, ve biraz daha dinlendikten sonra yola düşmüşler, bir deve olduğu için bazen Aliyar bazen de yolda bulduğu kişi binerek yollarına devam etmişler, ilk önce araları çok iyiymiş, hatta bir birlerine büyük bir muhabbet beslemişler, Aliyar her defasında Allah’a şükrederek Rabbim, bu göndermiş olduğun misafirindir, sana şükürler olsun ki, bana yardımda bulunacağım bir insan gösterdin, bana ne düşerse elimden geldiğince yardımcı olacağım.
ve yola devam etmişler...
Bir ara Aliyar abdest ihtiyacını gidermek için biraz uzaklaşmış, daha sonra namaz ve ibadet derken, geri geldiğinde yolda bulduğu adam ve devesinden de bir eser bulamamış, sağa sola bakmış kimse yok, adam deveyi ve bütün erzağı alıp kaçmış, Aliyar hayret ve dehşet içinde Onları aramaya koyulmuş, bakmış ki taa uzaktan deve ile beraber gittiklerini görünce hepten üzülmüş ve onların arkasından bağırmış be hey adam, sana verdiğim suya, yemeye acımıyorum, çünkü ben Onları Allah için verdim, seni deveme bindirdim ona da üzülmüyorum, ama ben bundan sonra insanlara nasıl güveneceğim Ona üzüldüm ...
Vefasızlığın bu kadarı da olur mu ?
İnsan nasıl bu kadar vefasız olur.
Ya Rabbi Sussuz, ekmeksiz ve bineksiz bir insan çölde bırakılır mı ?
Aliyar bu vefasızlık karşısında hem üzülüyor, hemde Allah’a sığınıyordu, Ya Rabbi bu nasıl bir insanlıktır ?
Bu nasıl bir vicdansızlıktır, şüphesiz ki ben senin rızan için yaptım, beni bu çölde bırakmayacak kadar azizsin, bu vefasızlığı en iyi gören sensin, Sana sığınıyorum bu adamın yaptığını da, sana arz ediyorum, beni yardımsız bırakma...
Yürüye yürüye yorgunluktan ve susuzluktan bitap düşmüşken bir kervan gelmiş ve ona merhamet göstererek sularını ve yemeğini paylaşmışlar, Aliyar da yaptığı iyilik karşılığında Allah’ın gönderdiği başka birileri ile tekrar hayata dönmüş.
Bu hikayeyi düşünürken, aklıma geçenlerde sosyal medyada gördüğüm kısa bir şiir geldi, sizinle paylaşmak istiyorum.
“”Halden anlamayana hal olmuşuz yıllarca
Hatır kıymet bilmeyene dost demişiz yıllarca
Yeşillendi bağları, karardı toprağımız
Kuyumuzu kazanlara su vermişiz yıllarca
Beden ve ruh misali can bilmişiz yıllarca
Mevlana dergahında şems olmuşuz yıllarca
Fıratımız tutuldu, huseynlendi canımız
Dost dost diye diye kan vermişiz yıllarca””
(İdris Yamaç)
Hani şair demiş Ya, kalite tesadüf değildir, kim neye layık ise, öyle davranırmış...
Vefalı insanlara selam olsun. (Meysem Tammar - HÜRSEDA)