Gençlik ve siyaset dili
Geçen haftaki yazımızda bir araştırmadan yola çıkarak gençliğin din diliyle olan ilişkisine değinmeye çalıştık. Yapılan araştırma, gençliğin yaklaşımıyla alakalı olarak farklı bir sorunu daha gündemimize alma ihtiyacını doğurdu. Gençliğin siyasete yönelik tavrı ve daha önemlisi de siyaset diliyle olan ilişkisi. Siyasiler, önemli bir seçmen kitlesinin olduğu ülkemizde özellikle gençlerin siyasete yaklaşımını anlamak zorundadır.
Gençliğin üzerine tespitler yapmak çok cazip ve kolay gelebilir. Çünkü tespiti yapan bizler kendimizi gençliğin dışında tuttuğumuzdan sorunların merkezinde kendimizi değil başkalarını görüyoruz. Başkaları adına tespitler yapıp nasihatler sıralamak daha çok işimize geldiği bir gerçek. Gençliği anlatmadan önce anlamamız gerektiğini unutmamak gerekiyor.
Gençlik üzerinde konuşurken dikkat etmemiz gereken en önemli husus, meselelere gençliğin penceresinden bakmaktır. Sosyolojik analizler yapılırken ihmal ettiğimiz konu gencin psikolojik olarak nasıl bir durumda olduğudur. Gençliğin psikolojik yaklaşımlarını anlamadan gençlerin toplum içerisindeki meselelerine vakıf olmamız zordur.
Her dönemin gençliğinde görülen farklı psikolojik yaklaşımları, bir önceki dönemsel şartların ürettiğini bilmeliyiz. Gençlere istikamet veren, yol gösteren ve yetiştirenler o günün yetişkinleridir. Bunların da dünün gençleri olduğunu düşündüğümüzde her genç bir sonraki kuşakta kendi gencini inşa etmektedir. Bu yüzden gençliğin sosyal psikolojilerini bilmenin ve ona göre hareket etmenin önemi büyüktür.
Bu pencereden baktığımızda yetmişlerin politik gençliği doksanlarda magazinleşmiş bir gençlik doğurmuştur. Seksen ve doksanların kaygıdan uzak gençliği, iki binli yıllarda kariyer odaklı ve teknolojinin tahakkümünde sanallaşmış bir gençlik olarak ortaya çıkmıştır. Günümüz için önemli olan husus, bu yeni gençliğin dünyasına nüfuz edebilmektir.
Bu doğrultuda siyasetin gençlere kendini ifade edebilmesi için onun sosyal psikolojik durumunu dikkate alması zorunludur. Bugünün gençliğinin ideolojik kalıpları yok. Hayatı anlama ve anlamlandırma noktasında bir karar vermişlikleri yok. Farklılıkları önemsemeseler de ötekileştirme gayretinde değiller. Kendilerini anlamayan gerçek hayattan daha çok kendilerini anlatabildikleri sanal hayatı önemsiyorlar. Böyle bir hedef kitle için geliştirilecek dilin de bu zemin üzerine kurulması gerekir.
Günümüz gençliği için kullanılacak siyaset dilinde dikkat edilmesi gereken en önemli özellik dilin tahakküm edici olmamasıdır. Bu amaçla, anlatmaya dönük bir siyaset dilini değil anlamaya dönük bir siyaset dilini tercih etmeliyiz. Kullandığımız siyaset dili gençleri kabul edici konumda değil, karar verici konumda değerlendirmelidir. Gençler vaat eden siyaset dilini duymaktan yoruldu, artık proje üreten siyaset dili istiyorlar. Kızan, bağıran ve dediğim dedikçi bir dil gençlerin dünyasına nüfuz etmiyor.
Gençlerin dünyaya bakışı ve algılayış biçimi çok farklı. Özellikle Z kuşağının dünyasıyla yetişkinlerin dünyası arasında uçurumlar var. Bu uçurumlar üzerinden köprüler inşa edebiliriz. Bunun imkânı dil ve üslupta yatıyor. Mevlana’nın “anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır” sözü meşhurdur. Bir de bu söze şöyle yaklaşabiliriz: “Karşındakinin anladığı senin anlatabildiklerindir.” (Milli Gazete)