Kültür emperyalizmi
Geçen hafta kültürel iktidardan ne anlamamız gerektiğini ve siyasal iktidarların kültürel iktidara olan yaklaşımını anlatmaya çalıştık. Kültürün toplumsal hafızanın inşa edici gücü olduğuna değindik. Bunları ifade ederken kültürel iktidar kavramıyla toplumsal hafızanın inşa edilmesinin kastedilmediğini, onun yerine kültür ve sanatsal faaliyetler vasıtasıyla kendi iktidarının görünür kılınmasının anlaşıldığını belirttik. Bu yazımızda ise kültürel iktidar söyleminin içini dolduran kültür kavramının son yüzyıllarda Müslüman toplumlarda yaşadığı travmaya değinmeye çalışacağız.
Öncelikli olarak kültürden neyi anlamız gerektiği önemli. Kültür, farklı isimler tarafından farklı yönleriyle tanımlanmış olsa da, Ali Şeriati’nin kapsayıcı tanımı kültürü açıklamamıza yardımcı olacaktır. Ali Şeriati, kültürü; bir milletin tarih boyunca biriktirdiği, sembol, işaret, adet, gelenek ve toplumsal hareket tarzları biçiminde ortaya çıkan manevi, sanatsal, tarihsel, edebi, dini ve hissi tezahürlerin toplamından ibarettir, şeklinde tanımlamıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi kültür aslında toplumsal hafızayı işaret eder. Bu yüzden toplumlara egemen olmak ve yön tayin etmek isteyenlerin en büyük hedefi toplumsal hafıza yani kültürel birikimdir.
Batı kapitalizmi oluşturduğu kültürel yapısını küresel ölçekte tüm toplumlara dayatmıştır. Fakat bu dayatma ne kadar güçlü olsa da, tarihi hafızası kuvvetli olan toplumların baskın kültüre karşı gösterdiği direnç yüksektir. Müslüman toplumlar bu özelliklerinden dolayı bilkuvve olarak toplumsal hafızasını zinde tutmayı başarmıştır. Bundan dolayı Müslüman toplumların son iki asırdır sürekli kültürel bir tahakkümün altında kaldığını görüyoruz. Kendi kültürlerini Müslüman toplumlara dayatan batı kapitalizmi, kültür transferinden önce mevcut kültürün yeni kültüre alan açmasını amaçlamıştır.
Bu pencereden olaylara baktığımızda kültür emperyalizminin en büyük silahı kültürsüzleştirme faaliyetleri olduğunu görüyoruz. Kültür emperyalizmine başvuranlar, tarihi hinterlandı derin ve güçlü olan bir kültürün yerine bir kalıp olarak başka bir kültürü monte edemeyeceklerinin farkındalardı. Bu yüzden mevcut kültürün tahrif edilmesiyle kültürsüzlüğün egemen kılınması yolunu tercih etmişlerdir. Kültür emperyalizminin hâkim olduğu toplumlarda yapılan tam da budur. Emperyal kültür, kendini o topluma bütünüyle kabul ettiremeyeceği için kültürsüzlüğü egemen kılarak o topluma nüfuz etmeye çalışmıştır.
Müslüman toplumlarda görülen kültürel krizin temelinde bu gerçek yatıyor. Siyasi, iktisadi ve sosyal alanda emperyalizmin etkisinde kalan toplumların yaşadığı, tam bir arada kalmışlıktır. Ne olabilmişlerdir, ne de kalabilmişlerdir. Bu arada kalmışlık diğer alanlarda olduğu gibi kültürel alanda da kendisini gösteriyor. Müslüman toplumların kültür ve sanat alanında kendine özgü bir duruşunun olamayışı da işte bu arada kalmışlığın bir neticesidir.
Kültürsüzleştirme faaliyetleri hem dışarıdan pompalanan kirliliğin hem de içeride oluşan kendi kültürel kodlarına yabancı olmanın doğurduğu bir zihinsel travmadır. Toplumla tarihi hafızası arasına konan engeller bugünkü kültürsüzlüğü ortaya çıkarmıştır. O yüzden öncelikli olarak toplumla kendi kültürel kodları arsındaki uçurumu kaldırmamız gerekiyor. Öğretileni unutmak, unutulanı hatırlamak bir başlangıç olabilir. (Milli Gazete)