Cezayir cephesi bildiğiniz gibi
Cezayir'de geçtiğimiz perşembe günü düzenlenen parlamento seçimlerinden sürpriz çıkmadı. 1999'dan beri cumhurbaşkanı olarak görev yapan Abdulaziz Buteflika (80) liderliğindeki Ulusal Kurtuluş Cephesi, 462 sandalyeden 164'ünü elde ederek birinci oldu. Buteflika iktidarını destekleyen Ulusal Demokratik Birlik, 97 milletvekiliyle ikinci sırada yer aldı. İçişleri Bakanlığı'nın resmi açıklamasına göre geriye kalan 201 sandalye ise, 7 ayrı parti ve bağımsız adaylar tarafından paylaşıldı. Bu sonuçlar çerçevesinde, Ulusal Kurtuluş Cephesi ile Ulusal Demokratik Birlik'in koalisyon ortağı olarak mecliste çoğunluğu oluşturması ve Buteflika iktidarının aynen devam etmesi kesin görünüyor.
2013'te geçirdiği felcin ardından kamuoyu huzuruna nadiren çıkan Abdulaziz Buteflika, halka hiç heyecan vermiyor olmalı ki, seçimlere katılım sadece yüzde 38 olarak gerçekleşti. Bundan önceki son genel seçimde de katılım yüzde 43'tü. Siyasi gözlemcilere göre, Cezayir halkı siyaset kurumuna ve siyasetçilere olan güvenini ve ilgisini hızla yitiriyor.
Cezayir'in Fransa'dan bağımsızlığını kazandığı 1962'den bu yana ülke siyasetini domine eden Ulusal Kurtuluş Cephesi, arkasında ordunun bulunduğu bilindiği için hem ümitsizlik hem de korku sebebi. Cezayir İçişleri Bakanı Nureddin Bedevi, seçimlerin “örnek bir atmosferde geçtiğini” ifade etse de, halkın yaşananları bir nevi 'tiyatro' olarak değerlendirdiği çok açık. Cezayirliler, parlamentonun mevcut sistemde sadece göstermelik olduğunun, asıl yetkiyi Buteflika üzerinden generallerin kullandığının farkında.
Ülke ekonomisi, tıpkı on yıla yakın devam eden iç savaşın sonunda işbaşına gelen Abdulaziz Buteflika'nın sağlığı gibi günden güne kötüleşiyor. Petrol fiyatlarının düşünün direkt etkisiyle uygulamaya koyulan kemer sıkma politikaları da yüksek orandaki işsizliğe ve fakirliğe çare olamamış görünüyor. Oyunu bile tekerlekli sandalyede güçlükle kullanabilen Buteflika'dan sonra neler olacağı henüz kestirilemese de, Cezayir'in uçurumun eşiğine sürüklendiği muhakkak.
***
Cezayir denildiğinde genellikle “İslâmcıların trajik akıbeti” akıllara gelir. Kastedilen, İslâmî Kurtuluş Cephesi'nin 26 Aralık 1991'deki parlamento seçimlerini kazanmasının ardından, Cezayir ordusunun duruma kanlı bir şekilde müdahale etmesi, seçim sonuçlarının iptali ve sonrasında patlak veren iç savaştır. Ortadoğu ve İslâm dünyasındaki birçok demokrasi tecrübesinde, Abbâsî Medenî liderliğindeki İslâmî Kurtuluş Cephesi'nin başına gelenlere -öyle ya da böyle- mutlaka atıf yapılır.
İslâmî Kurtuluş Cephesi'nin, 1962'den bu yana yapılan ilk çok partili seçimden zaferle çıkması, aslında bir sosyal patlamanın ifadesiydi. 1988'de binlerce kişinin ölümüne yol açan halk ayaklanmasının ardından, iktidardaki Ulusal Kurtuluş Cephesi anayasada değişiklik yaparak çok partili sisteme geçmek durumunda kalmış, yeni siyasal ortam da en çok İslâmcılara yaramıştı. İslâmî Kurtuluş Cephesi 1990'daki yerel seçimlerin ardından, genel seçimler de ipi göğüsleyen parti olmuştu.
Cezayir ordusu, seçimleri iptal etmesinin hemen ardından Cumhurbaşkanı Şazlî Bincedîd'in de istifasını istedi. 16 Ocak 1992'de cumhurbaşkanlığı koltuğuna, bağımsızlık savaşı liderlerinden Muhammed Bûdiyaf oturtuldu. Özellikle yolsuzluklara karşı açtığı savaşla dikkat çeken Bûdiyaf, cumhurbaşkanlığında sadece 166 gün geçirmişken, 29 Haziran 1992'de Annâbe kentinde yaptığı bir konuşma sırasında vurularak öldürüldü. Bûdiyaf'ın katili, kendi koruma ekibinden Mubârek Bumaarafi adlı bir askerdi. Duruşmalar sırasında hiç konuşmayan ve müebbet hapse mahkûm edilen Bumaarafi, büyük ihtimalle ordu tarafından yönlendirilmişti.
Bûdiyaf suikastının hemen ardından güvenlik güçleriyle “İslâmcı teröristler” arasında başlayan çatışmaların tüm ülke sathına yayılmasıyla, Cezayir karanlık bir tünele girdi. 2000'lerin başında durum büyük ölçüde kontrol altına alındığında, savaş arkasında en az 100 bin kurban bırakmış, siyasi arenayı da darmadağın etmişti. On binlerce tutuklu hapishanelerde can vermiş, sayısız insan da yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştı.
Cezayir iç savaşı, resmi tarih tarafından “İslâmcı teröristlerle halkı korumaya çalışan güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar” olarak sunuluyor bugün; İslâmî Selamet Cephesi liderleri de, iç savaşın sorumluları olarak etiketleniyor. Hâlen Katar'ın başkenti Doha'da sürgün hayatı yaşayan 86 yaşındaki Abbâsî Medenî, Cezayir basınının her fırsatta aleyhte yayın yaptığı ve kitlelere kötülediği bir isim.
Abdulaziz Buteflika, 1999'da cumhurbaşkanı seçildiğinde, genel af ilan ederek siyasi suçluları sisteme kazandırmaya çalıştı. Bu adım, aslında ordunun kontrolündeki savaş sürecinin sorgulanmasını ve yargılanmasını önlemeye yönelik bir tedbirdi daha çok. Cezayir iç savaşı, bugün hâlâ tam anlamıyla araştırılmış değil. Üstelik, Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere birçok kurumun hazırladığı raporlarda, İslâmcılara atfedilen bazı katliamların 'ordunun göz yummasıyla' gerçekleştiği açıkça belirtiliyor.
***
Önce Fransa sömürge yönetimi, ardından tek parti diktasıyla yüzleşen Cezayir, ilk demokrasi tecrübesinden sonra iç savaşın acısını tecrübe etti. Şu anda yaşanan göstermelik demokrasinin de sıkıntılara çare olamayacağı açıkça görülüyor. “Peki, sırada ne var?” sorusunun cevabıysa oldukça korkutucu. Cezayir'in, bütün Mağrib'i sarsacak bir patlamanın arefesinde olduğu söylenebilir.
(Yeni Şafak)