Kur’ân Kıssalarındaki Rollerin Tespiti ve Uyarlama
Kur’ân’ı Kerîm’deki ayetlerin bazıları bir sebebe binâen, ya belirli bir olayın akabinde ya da bir soruya cevap olarak inmiştir. Ayetlerin çoğunun ise hususî iniş sebebi yoktur. Belli bir gündemin ortasına inip Hz. Peygamber (sav) ve iman edenlere yol göstermiştir. Siyer gibi başka ilimlerden de destek alınarak bu tür ayetlerin nasıl bir atmosferde indiğini araştırmak gerekir. Aksi takdirde ayetlerin arka planını bilmediğimizden dolayı konular arasında bağlantı kuramayabilir veya ayetlerdeki birçok nükteyi kaçırabiliriz. Peygamberimizin hayatında geçirdiği merhaleleri, hangi aşamada kimlerle muhatap olduğunu, ne tür soru ve sorunlarla uğraştığını öğrenip bunların kıssalarla irtibatını kurduğumuz zaman Kur’ân’ın mesajını daha iyi anlamış oluruz.
Şimdi kıssaların en güzeli olarak bilinen Yusuf kıssasının ilk muhataplarına ve sonrasına verdiği mesaj üzerinde birlikte düşünmeye çalışalım. Elbette tedebbürün[1] ilk adımı soru sormaktır. Biz de şöyle bir soru sorarak başlayalım. Kur’ân’da peygamberlerin kıssaları tarihi sıra gözetilerek değil, hayatlarının belirli kesimleri farklı surelere serpiştirilerek anlatılmıştır. Mesela Kasas suresinde Hz. Musa’nın (as) risâlet öncesi hayatı anlatılırken, Taha suresinde ise risâlet başlangıcı ve peygamberlik görevini aldıktan sonraki hayatı anlatılmıştır. Hz. Yûsuf’un (as) hayatı ise başlangıçtan ölümüne kadar aynı surede (Yûsuf suresinde) tarihi sıraya göre anlatılmıştır. Bunun sebebi nedir?
Öncelikle bu surelerdeki mesajların, indiği ortamla çok sıkı bir bağlantısı vardır. Yusuf suresinin indiği zaman dilimi, başta Peygamberimiz (sav) olmak üzere Mekke’de bulunan Müslümanlar için çok sıkıntılı bir dönemdi. Bu surede o günkü Müslümanları bekleyen süreçlere dikkat çekilerek bir nevi yol haritaları çizilmiştir. Nasıl ki Yûsuf (as) kardeşleri tarafından haksızlığa uğramıştı, Hz. Muhammed (sav) de Mekkeli kardeşleri (Müslüman olmasalar da akrabalık bağından dolayı) tarafından en acımasız eziyetlere maruz bırakılmıştı. Ancak surenin sonunda müjdelendiği gibi zamanı gelince Hz. Muhammed (sav) de Hz. Yûsuf (as) gibi onlara; “Bugün sizi kınama yok.”[2] Gidin hepiniz serbestsiniz diyecekti.
Kıssaların arka planını, hangi makamda indiğini tespit ettikten sonra kahramanların ve mekanların muhataplardaki karşılıklarını bularak anlama faaliyetimize devam edebiliriz. Mesela Hz. Yûsuf (as) kuyuya atılmıştı. Peki Mekke’deki Müslümanlar hangi kuyudaydılar? Kuyudaki hayat nasıl geçiyordu? Onları kuyuya atanlar kimlerdi? Kuyunun karanlığı mı yoksa onlara bu işkenceleri yapan kardeşlerinin içinde bulunduğu karanlık mı onları daha çok korkutuyordu? vb. Bu soruların cevabını aldığımızda Yûsuf suresinin mesajı daha net anlaşılacaktır. Evet Mekke’deki kuyu şi’bu Ebî Talip’ti. Peygamber ve Müminler, hatta iman etmeyip onlara destek veren akrabaları Mekke’nin bir mahallesinde, bırakın kardeşin kardeşe yapmasını, savaş ortamındaki tarafların bile birbirine reva görmediği muameleye tabi tutulmuşlardı. Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı, hasta sağlıklı demeden onları bir mahalleye sığınmaya mecbur etmişlerdi. Dünyayla bağlantıları kesilmiş, açlık ve yokluğa mahkûm edilerek ölüme terk edilmişlerdi. Demek ki kuyunun bu sefer ki adresi Mekke’de bir mahalle idi.
Yûsuf suresi; kuyudan çıkılacağını, Mısır yerine Medine’ye gidileceğini, daha sonra da bu zulmü kendilerine reva görenlerle yüzleşileceğini, o gün utançtan başlarının önlerine eğileceğini müjdeliyordu.[3]
Bakara suresine de aynı yöntemle yaklaşabiliriz. Bu surenin öncelikli muhatapları Medine’deki Yahudiler ve münafıklardır. Bu yüzden surede Hz. Musa’nın Firavun’la değil de İsrailoğullarıyla olan mücadelesi konu edinmektedir. Örneğin Bakara suresinde Âdem (as) kıssası anlatılmıştır. Kıssada geçen Şeytan rolünü Medine’de kim oynuyordu? Şeklinde bir soru sorulursa, hiç tereddüt etmeden Peygamberi inkâr eden Yahudi din alimleriydi cevabını verebiliriz. Sonra Âdem (as) kıssasında anlatılan cennet neresiydi? denilirse peygamberimizin çağdaşları için Medine’de yerleştikleri hurmalık bölgelerdi diyebiliriz. Şeytana uyunca oralardan çıkarılacaklardı. Ataları için neresidir? Denilirse, birisi Erihâ şehriydi diyebiliriz. Ancak oraya secdeye kapanarak ve istiğfar dileyerek girmeleri istendiği halde[4] onlar isyan ederek girmişlerdi.
Kur’ân-ı Kerim’deki kıssaların ilk muhataplarına ne dediğini tespit etmek yetmez. Kendi dünyamıza nasıl taşıyacağımız, kıssadaki rolleri hayatımıza nasıl uyarlayacağımız da önemlidir. Ancak bu şekilde kıssaların canlı kalmasını sağlamış oluruz. Ayette de bildirildiğine göre; “Onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.”[5] “عِبْرَةٌ/İbret” kelimesinin anlamı intikal, bir yerden bir yere geçmektir.[6] Konuşandan dinleyene aktarılan cümleciklere ibare denilmesi de bu yüzdendir. Öyleyse kıssaların tarihte kalmaması, sürekli hayata aktarılarak canlı tutulması istenmektedir. Şimdi Yûsuf kıssası özelinde tekrar soralım; biz kuyuya atanlardan mıyız? Yoksa atılanlardan mıyız? (Atanlardan olmadığımızı ümit ederek) Bizim kuyumuz neresi? Bizi kuyulara mecbur edenler kimlerdir? Acaba bize çok mu uzaklar? Yoksa en yakınlarımız mı? Yusuf’u kuyuya atanlar Peygamber çocuklarıydı. Bir peygamberin teveccühünü kazanmak için bunu yapıyorlardı. Aslında niyetleri iyi görünüyordu. Acaba bugün Yûsuflara aynı zulmü reva görenler, hangi iyi niyetin arkasına gizlenerek yaptıkları işin haklı olduğuna, başta kendilerini sonra kamuoyunu inandırıyorlar? Bizim Mısır’ımız neresi? Zindan mı bize sevimli yoksa hevalarının esiri olmuş insanların arzularını gerçekleştirmek mi? Tekrar buluşma ne zaman?... (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Tedebbür kelimesinin kökü dübür yani arka demektir. Kök anlamından hareketle derinlemesine düşünmek, işin arkasını düşünmek demektir.
[2] Yûsuf, 12/92.
[3] Kasas suresinde ise hem annesinden ayrılıp tekrar ona kavuştuğu hem de Mısır’dan hicret edip oraya geri döndüğüne dair Hz. Musa’nın (as) hayatından pasajlar sunulmuştur. Bunun sebebi nedir? Diye sorduğumuzda aynı surede “Sana Kur’ân’a uymayı emreden Allah, seni döneceğin yere döndürecektir…” (Kasas, 28/85.) ayeti karşımıza çıkmaktadır. Bu ayet peygamberin hicret döneminden haber vermektedir. Demek ki bu kıssa ile o günkü Müslümanlara; Mekke’den hicret edeceksiniz ancak merak etmeyin oraya tekrar döneceksiniz mesajı verilmiştir.
[4] Bakara, 2/58.
[5] „لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُولِي الْأَلْبَابِ“ (Yûsuf, 12/111.)
[6] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî Gâribi’l-Kur’ân, Daru’l-Ma’rife, Beyrût, 2005, 323.