Mübarek Zaman Dilimlerinin Tersine Kullanımı (Aşurâ Günü ve Kerbela Faciası!)

Bazı gün ve gecelerdeki bereket Cenab-ı Hakk tarafından altın fırsat olarak biz aciz kullarına sunulmuştur. O bize bildirmeseydi bunları bilmemiz mümkün olmayacaktı. Çünkü bizim ilmimiz zahirden öte geçememektedir. Melekût aleminde hangi gün ve gecede neler yapıldığını bilmemiz Allah’ın (cc) bildirmesi dışında kendi imkanlarımızla ulaşabileceğimiz bir şey değildir. Aynı şekilde dünyadaki birçok önemli işlerin bu mübarek günlere denk geldiğini de ancak Allah’ın (cc) rahmetiyle bildirmesi sonucu öğrenebilmekteyiz.
Mesela Kur’ân’da bildirildiği gibi Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Bu gecede Kur’ân inmiştir. Ancak Kadir gecesi değerini sadece Kur’ân’ın inişinden almamaktadır. Kendisi zaten değerli olduğundan Kur’ân’ın inişi gibi dünyadaki en önemli olay bu gecede gerçekleşmiştir. Bu iniş, gecenin değerine değer katmıştır.
Aynı durum Aşurâ günü için de geçerlidir. Âşura gününün değeri Kerbela katliamı gerçekleşmeden önce Peygamberimiz (sav) tarafından açıklanıp bu günde oruç tutulması emredilmiştir. İnsanlığın başlangıcından itibaren çok sayıda önemli olayın bu günde gerçekleştiği bildirilmiştir. Dolayısıyla Kerbela olayından önce Âşura gününün zaten mübarek bir zaman dilimi olduğu anlaşılmaktadır.
Âşurada gerçekleşen bazı olaylar şunlardır:
- Hz. Âdem'in tövbesinin kabul edilmesi.
- Hz. Nuh'un gemisinin tufandan kurtulması.
- Hz. İbrahim'in ateşten yanmadan kurtulması.
- Hz. Yakup'un oğlu Yusuf'a kavuşması.
- Hz. Eyyub'un hastalıklarından kurtulması.
- Hz. Musa'nın Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı Firavun'dan kurtarması.
- Hz. Yunus'un balığın karnından kurtuluşu.
Aşurâ gününün mübarek bir zaman dilimi olduğu Kerbela olayından önce bilinmekteydi. Araplarda kutsal zaman ve mekanlara saygı anlayışı ise cahiliye döneminden beri vardı. Mesela Kabenin hürmetinden dolayı kan davalılarına dahi dokunmuyorlardı.
Bizim asıl vurgulamak istediğimiz nokta şudur. Peki ne oldu da böyle mübarek bir zaman diliminde Peygamberin evlatlarına vahşi hayvanlara gösterilen hürmet dahi gösterilmedi? Ayrıca şu soruların da sorulması yerindedir. Neden dış düşmanlara karşı kedi, birbirimize karşı arslan kesiliyoruz? Hariciler dinlerinde aşırıya kaçan insanlardı. Neden bir Hristiyanın domuzunu öldürmenin vebalini bile hesaplarken, sırf Hz. Ali’yi sevdiği için, (kaldı ki Peygamberimizin hadisleriyle sabittir ki; Ali’yi sevmek iman alameti, ona buğzetmek ise nifak alametidir) bir kadının karnını vahşice yarıp çocuğuyla beraber öldürecek kadar canileştiler? Neden Kerbela’daki zalimler de Peygamberlerinin evlatlarını katlettiler, kundaktaki bebeği dahi çekinmeden öldürebildiler? Peygamberin kızlarına en kötü şartlarda esir muamelesi yaptılar? Neden kafirlere en nazik üslupla muamele eden bazı dindar insanlar müslümana gelince gaddar ve canavar kesilmektedirler? Bu soruların cevaplanması bozulma ve kokuşmuşluğun sebeplerinin yanında hangi boyutlarda olduğunu görmemize yardımcı olacaktır.
Genellikle kurtuluşa vesile olduğu anlaşılan Âşura gününde Kerbela olayının yaşanması o günkü zalimlerin gözlerinin kin ve nefretten dolayı nasıl döndüğünün göstergesidir. Öfke kuvvetinin yanlış patlamasının aklı devre dışı bırakmasıdır. Öyle ki o zalimler hiçbir mukaddesatı tanıyamadılar. Katlettikleri şahısların çoğu kadın ve çocuktan ibaret oldukları için zaten dokunulmazdılar, ayrıca Peygamberleri tarafından mübarek ve dokunulmaz oldukları bildirilmişti. Bunları tanımadıkları gibi içinde bulundukları zamanın da kutsiyetini tanımadılar veya tanıyamadılar.
O halde bu insanların durumlarını, haleti ruhiyelerini iyi tahlil etmek gerekir. Neden bu duruma düştüklerini doğru anlamak gerekir. Kafirlerin bayram günü, Ramazan ayı gibi mübarek zaman dilimlerine hürmet etmeden bir Müslümanın canına, malına, ırzına saldırmasını anlamak kolaydır. Ancak bir Müslümanın gözü dönmüşcesine kardeşine saldırmasını, hele hele mukaddes zaman ve mekanlarda bunu yapmasını anlamak oldukça zordur.
Tabii ki bu tür eylemlerin arkasındaki en önemli muharrik; saltanat, kin, dünya sevgisi ve ahirete iman eksikliği gibi hususlardır. Sebepler detaylandırılabilir. Ancak burada başka bir yöne dikkat çekmek istiyoruz. Günahların hepsi önemlidir. Ancak tahribat gücüne göre çoğunluğu nefisle alakalı olan; hırs, kin, hased, kibir, riya, ucb, gibi hastalıkların tedavisi hem oldukça zordur hem de daha elzemdir. Bazı Müslümanlar günahları sayarken nefisle alakalı olan ve insanlığı helaka götüren bu hastalıkların ismini dahi zikretmemektedirler. Mesela kebairden bahsederken; içki, kumar, zina gibi günahları sayarlar. Peygamber evlatlarının yakasını dahi bırakmayan; hırs, haset, kibir, ucb gibi günahların adını bile anmazlar. En azından Kerbela gibi bir acıdan sonra abdest ve namazın hükümlerini öğrenmeye ayırdığımız zaman kadar, belki daha fazlasını insanlığı helaka götüren hastalıklardan korunmanın yollarını öğrenmeye harcamalıyız. Haramları sadece içki, kumar, zina gibi fiillere hasretmemek gerekir. Çünkü islam ümmeti dünya sevgisine esir olmuş din aliminden çektiği sıkıntıyı bir sarhoştan çekmemektedir. Ya da kibir ve hasedin kişinin imanına verdiği zararı bazı günahlar vermemektedir. İslam tarihinde hayatlarının başlangıcında birçok güzelliğe imza atan sonra da laneti hakkeden zalimlerin bir kısmı namazlarını kaçırmıyorlardı. Hatta insanlara Cuma ve bayram namazlarını kıldıracak kadar fıkıh ilmine sahiptiler. Demek ki ibadetin yanında bizi helaka götürecek hastalıklara dikkat etmek oldukça önemlidir. Aynı zamanda feraset sahibi olmak gerekir. Aksi takdirde bereketli zamanlarda sevapları kat kat arttırmak yerine laneti hak edecek ameller işlemek mümkündür. Bu vesileyle Rabbimizden zaman ve mekanları doğru değerlendirme bilinci ve daima feraset açıklığı vermesini niyaz ediyoruz. (Veysel Çelik)