Yılmaz: Kimse Halkı Kirli Savaşına Alet Etmesin
Mustazaflar Hareketi sözcüsü Av Hüseyin Yılmaz, son günlerde yaşanan ve meydana gelen olayları değerlendirerek, kimsenin halkı kirli savaşa alet etmemesi ve Kürtçe'nin ikinci resmi dil olması gerektiği vurgusunda bulundu.
Mustazaflar Hareketi sözcüsü Av. M. Hüseyin Yılmaz, açlık grevleri, anadilde savunma, Kürtçe'nin eğitim dili ve resmi dil olması, Şemdinli'de meydana gelen patlama ve Mavi Marmara Gemisi'ne yapılan saldırıdan dolayı İsrail'e Türkiye'de açılan tarihi dava ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu. Yılmaz değerlendirmesinde devlet ve PKK'nin halkı aralarındaki kirli savaşa alet etmemesinin altını çizerek, çözüm için,Kürtçe'nin ikinci resmi dil olması gerektiğini söyledi.
Yılmaz, son günlerde cezaevinde bulunan PKK'lilerin başlatmış olduğu açlık grevlerinin bir kısmının ölüm orucuna dönüştüğünü, bu nedenle yapılan eylemlerde halkın mağdur edildiğini belirtti.
Cezaevlerinde hak arama mücadelesi olarak açlık grevlerinin zaman zaman yapıldığını söyleyen Yılmaz, bunun sadece Türkiye'de değil, dünyanın bir çok yerinde mahkumların taleplerini yetkililere iletmek ve çözüm üretmek amacıyla başvurdukları bir yol olduğunu ifade etti.
Talepler İnsanidir
Açlık grevinde olanların tümünün özgür iradeleriyle böyle bir eyleme girip girmedikleri tartışmasına girmiyoruz. Bu başka zaman tartışılması gereken ayrı bir konusudur. Cezaevlerinde bulunan insanların meşru ve insani bütün taleplerini karşılamak, cezaevinde insani yaşam koşullarını oluşturmak devletin sorumluluğundadır.dedi.
PKK ve BDP Sorunlara Çözüm Üretmediğinden Fatura Cezaevlerine Kesiliyor
İstenilen taleplerin siyasi talepler olduğunu söyleyen Av. Yılmaz, daha sonra şöyle devam etti: " Sadece cezaevlerindekilerin açlık grevine ve ölüm orucuna girmesi veyahut önce oradan başlaması yöntem açısından tartışılabilir. Öncelikle bir şey olacaksa, özgür iradesinin olduğu açık ve beli olan dışarıdaki temsilcilerin bu konulara eğilmesi lazım ve bu konuda bir ön ayak olması gerekirdi. PKK ve BDP'nin siyasi temsilcilerinin sorunlara çözüm üretememesi kendi kitlesinin sorunlarını siyasi zeminde yerine getirememesi bu konuda başarılı olamamasının faturası şu an cezaevlerindekilere kesilmektedir. Dışarıda siyasetçiler eğer başarılı bir politika üretmiş olsaydı, halk ile bütünlük içinde hareket etmiş olsaydı, sadece PKK'nin temsilcisi gibi değil, farklı inanç, düşünce ve ideolojilere mensup olan tüm kesimlerin temsilcisi gibi davranabilseydi, o zaman belki bir sonuç alınabilirdi. Neticede sorunlar bu aşamaya gelmeyebilirdi. Ama gördüğümüz kadarıyla hem hükümet kanadında hem de BDP kanadında bir zıtlaşma ve inatlaşma vardır. Cezaevleri üzerinden bir hesaplaşma var. Bu siyasi zıtlaşmanın bedeli ise özgürlüğü kısıtlı mahkumlara ödettiriliyor.
Ölüm Oruçları İntihar ile Eş Değer, Açlık Grevleri ise Son Yol Olarak Olabilir
İnanç ve düşünce olarak ölüm oruçlarını kesinlikle tasvip etmediklerini vurgulayan Yılmaz, Ölüm orucunu idam ile intihar ile eş değer olarak gördüğünü ama açlık grevlerinin başka bir yol kalmamış ise belki başvurulabilecek son yol olabileceğine dikkat çekti.
Söz Aldıktan Sonra Açlık Grevleri Bitirilsin
Siyasi taleplerin karşılanması yönünde söz aldıktan sonra bu grevlerin bitirilmesi gerektiğini dile getiren Yılmaz, " Şu an hükümettin atmış olduğu adımlarla talepleri karşılama sözü verilmiş. Dolayısıyla açlık grevlerinin bir an önce bitirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonrası hak arama talebinin ötesinde bir inatlaşma ve intihara sürükleme/sürüklenme olur."
Kişi Kendini Hangi Dil ile İfade Etmek İstiyorsa Bunu Yapabilmelidir
Yılmaz değerlendirmesine daha sonra ana dilde savunmaya değinerek, "KCK davalarının başladığı ilk dönemde Kürtçe savunma ile ilgili olarak o dönemde basına yaptığımız açıklamalarda hükümete ve devlete 'İsteyen istediği dil ile savunma yapabilsin ve bunun önünde ki engeller kaldırılsın' şeklinde taleplerimiz vardı. 'Kürtçe savunma yapma talebinin, Türkçe bilsin veya bilmesin meşru bir hak olduğunu, kişi kendini hangi dil ile ifade etmek istiyorsa bunu yapabilmelidir' diye bir açıklamamız olmuştu. Aynı zamanda o dönemde hükümet yetkilileri ile görüştüğümüzde bu taleplerimizi, anadilde eğitimin ile Kürtçe'nin, ikinci bir resmi dil olmasının hiçbir şarta bağlamadan, açıkçası PKK'nin silah bırakması şartına bağlamadan verilmesi gerektiğini belirten bir raporu hükümete sunduk" dedi. İnsani ve İslami talepler PKK'nin silah bırakma şartına bağlanamaz. Bu şartlar verilirse Kürt sorunu çözülür. Şayet bu haklar verilmezse ise Kürt sorunu ile PKK sorunu iç içe girmiş bir halde devam edecek.
Bütün Haklar Verilirse Toplumda Barış Sağlanır ve sorun çözülür
Yılmaz,daha sonra, "Bazı şeyler vardır ki bir eyleme bir şeye karşılık olmadan verilir. Yerine getirilir. Eğer tarafsızsanız, eğer adilseniz, vicdan sahibi iseniz bu halkın bütün haklarını vermek zorundasınız. Böyle olursa kanaatimce toplumsal barış sağlanır ve sorunlar çözülür." dedi.
Halk İstemediği Halde Halkı İşin İçine Çekmeye Çalışıyorlar
Bu konuda devletin yanlışları yanında birde PKK'nin de yanlışları olduğunu hatırlatan Yılmaz, PKK'de devlette en ufak bir sorunda bütün sıkıntıyı topluma mal etmek istediğinin altını çizerek, "Kendi üstünlüklerini sağlayabilmek ve politik manevralar için halkın canına ve malına zarar veriliyor. Halk istemediği halde halkı bu işin içine dahil etmek hele hele kendi talep ve boykotlarına uymayan insanları öldürmeye teşebbüs etmek, onları kaçırmak ve halk üzerinde korku psikolojisi oluşturmak yanlıştır. Bu baskıyla bu korkuyla esnafa kepenk ve kontak kapattırma gibi eylemlere gidiyor. Boykotlara uymayan insanları kaçırıyor, okullar yakılıyor, sivil halk öldürülüyor. Bu noktada olan halka oluyor. Taraflar halk üzerinden kirli bir savaş sürdürüyor." dedi.
Kimden Gelirse Gelsin Sivil Halka Yönelik Her Türlü Eylem Terör Eylemidir
Geçen günlerde Şemdinli'de meydan gele patlamada 11 yaşında ki bir çocuk ve çok sayıda sivil kişinin yaralanması ile ilgili olarak ta bir değerlendirme yapan Yılmaz, burada da olanın sivil halka olduğunu söyledi.
Birileri illa Çatışacaklarsa ve Hesaplaşacaklarsa Halktan Uzak Alanlarda bunu Yapmalıdırlar
Kim yaparsa yapsın kimden gelirse gelsin sivil halka yönelik her türlü eylemi terör eylemi olarak nitelendirdiklerini vurgulayan Yılmaz, daha sonra değerlendirmesini şöyle sürdürdü: " Bu yöntem, hak arama aracı ve yöntemi değildir. Sivil halk üzerinde yapılan bu tür eylem ve saldırılar sivil halkın zarar göreceği her türlü eylemden de uzak durulması gerekir. Biz tüm tarafların bir an önce karşılıklı öldürmelere son vermelerini istiyoruz. Bu halkın yıllardır çektiği bu sıkıntılara artık son verilmelidir. Eğer birileri illa da çatışacaksalarsa ve hesaplaşacaklarsa çatışmalarını sivil halktan uzak alanlarda yapmalıdırlar. Hiç kimse diyemez ki biz burada bir mücadele veriyoruz, kendi militanlarımızın hayattı söz konusu olunca halk zarar görse de bir şey olmaz diyemez. Devlet'te aynı mantık ile gidemez. Bu nedenle Roboski'de ki devletin katliamını kınadığımız gibi Antep'teki katliamı da kınadık. Şemdinli'de ki saldırıyı kınıyor ve telin ediyoruz. Saldırıda yaşamını yetiren çocuğun ailesine de başsağlığı, yaralılar da Allah'tan acil şifalar diliyoruz. Hiçbir can siyasi amaç ve emellere kurban edilemez. PKK'nin yaptığı eylem tarzına baktığımızda gerçekten halkın canını, malını önemsemeyen hiçbir şekilde değer vermeyen CHP'nin Milli Şef döneminde ki uygulamalarının benzeri bir uygulamadır. Şu an gelinen nokta da halkın canı, malı, ırzı, namusu, ahlakı kısaca her şeyi sanki PKK'nin varlığına ve devamına kurban ediliyor. Hasılı her şey PKK içindir." Mantığı hakimdir. Bu kabul edilemez.
Avukatların PKK Lideri ile Görüştürülmemesini Halka Fatura Etmek Yanlıştır
PKK'nin hedeflerinin halkın yaşamından ve canından daha önemli hale getirildiğinin altını çizen Yılmaz, bunun da yanlış uygulama olduğunu söyledi. Bu tip uygulamalarda kesinlikle vazgeçilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Yılmaz daha sonra değerlendirmesine şöyle devam etti: "Avukatların PKK lideri ile görüştürülmemesini halka fatura etmek yanlıştır. Devletin de bu konuda suiistimal var diye PKK liderine tecrit uygulaması yanlıştır. Hukuken tanına bir hak var ise o hakta herkes istifade eder. Bundan PKK'lilerde istifade eder, DHKPC'li militanlarda bundan istifade eder, Hizbullah mensupları da, Ergenekon da bundan istifade eder. Hukuk herkese eşit uygulanır. Mevzuatta olmayan bir şeyi, insani ve İslami olmayan uygulamaları getirip uygularsanız bu sıkıntı olur. Bundan dolayı insani ve İslami tüm taleplerin karşılanması lazımdır.
Mavi Marmara Davası Sonuna Kadar Götürülsün
Yılmaz son olarak Mavi Marmara Gemisi saldırısından dolayı Türkiye'de israil' e açılan tarihi dava ile ilgili olarak bir değerlendirme yaparak, bu davanın hem Türkiye hem de dünyadaki tüm Müslümanlar için önemli bir dava olduğunu söyledi. Yılmaz yıllardır süregelen israil'in hukuk tanımaz, insani değerleri tanımaz tutumunu, sorgulayabilen BM dahil kimsenin olmamasından dolayı İsrail'i tam bir pervasız tutuma ittiğini söyleyerek son olarak şöyle dedi: "Bundan dolayı da insani yardım götüren Mavi Marmara Gemisine saldırıda bulundu. Ve yine hedef gözetilerek, 9 insanımızı şehit etti. Bunun da yanın kar kalacağını kimsenin bunun hesabını soramayacağını, hukuki alanda da kimsenin bunu sorgulayamayacağını hesabını yapıyordu. Çünkü arkasında güçlü! bir Amerika vardı.
Türkiye'de bu davanın açılması başlangıç açısında bir ilk ve önemli bir davadır. Temennimiz odur ki bu dava sonuna kadar götürülebilsin. Genellikle, devletin dış ülkeler ile olan münasebetlerden devlet politikaları, ülkenin iç hukukuna yansıyor. Dolayısıyla yarın öbür gün hükümet olarak İsrail'e herhangi bir dostane ilişki, bazı tavizler koparma noktasında, bazı vaatler ve benzeri sebeplerle, bu içeride ki davaya yansıma ihtimali mevcuttur. Bundan dolayı cezalandırma dışında bir kararın çıkmaması için kamuoyunun bu davanın takipçisi olması gerekir ki hükümetlerin inisiyatif ve keyfine bırakılmasın. Çıkacak olan bir ceza kararı uluslararası alanda da etkili olacaktır. Ayrıca Filistin halkına uygulanan ambargonun ortadan kaldırılmasına ve özgürlüğüne katkı sunacaktır inşaallah" (Osman İçli/Mehmet Furkan-İLKHA)