İmanın Zirvesi
İman eden insanın kalbinde bazen, bazı yönlerden şüphe ve tereddütler bulunur. Bu tereddütleri bertaraf etmeye yönelik deliller çoğaldıkça, kişinin inancı, imanı artar. Ve bunun sonucunda da, Yakinin hasıl olmasına neden olur. Bu tıpkı, güneşin ilk doğduğu andaki cılız ışığının, yükseldikçe artmasına benzer. Güneşin tepe noktasına gelmesi, onun ışığının zirve noktasıdır.
Yekin (اَلْيَقِينُ) kelimesi, يَقِنَ fiilinin hem mastarı, hem de sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin yok olması anlamına gelir. Yekine (يَقِنَ) fiili ve bu fiilin ziyade bablarından olan isteykene/isteykene bih (اِسْتَيْقَنَ اِسْتَيْقَنَ بِهِ ) ( ِ ب fiilleri de “bir şeyi bilmek ve onun hakkında kesin kanaate varmak anlamındadır.1 Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları, eykene/eykene bih اَيْقَنَ بِه / اَيْقَنَ fiilinin, “kesin bilgi/ yekin elde etmek istemek” anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan el-mukin (الموقن) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse” anlamına gelmekle birlikte, “yekin/ kesin bilgi elde etmek isteyen” anlamına da gelir.2 İmam Gazali de yekini şöyle açıklar; "Yekini bilgi, bilinen şeyin kendisinde hiç bir şüphe bırakmayacak tarzda ortaya çıkan bilgidir. Bu tür bilgide yanılmaya ve vehime asla yer yoktur. Yekini olmayan bilgilerin hiç birine tam güvenilmez ve bunlar Yekin ifade etmezler"3
Yekin kelimesinin temel anlamının “şüphe duyulmayan bilgi” olmasına karşılık Kur’an’da “iman” anlamında da kullanılmıştır. Yekinin iman etme anlamında kullanılmasının sebebi ise, bir şeyi kesin olarak bilmenin o şeye inanmaya vesile olmasındandır. Nitekim Bakara Suresinde geçen, Müminlerin özelliklerinden bir tanesi de, Onların ahirete yekin olarak inanmalarıdır: وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ “Ahirete de kesin olarak inanırlar.”4
İman, Yekinden farklı olarak, görmediğine inanmak iken; Yekin ise, gördüğünün gereğini yaşamaktır. İmanda akıl aciz kalır. Var olduğuna inanır ama mahiyetini kavrayamaz. Yekinde ise, inanılan, iman edilen şey, artık göz önündedir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Maddi gözle göremese dahi, kalp gözüyle görür. İşte Yekin ile inanmak, gözün ya görmesi ya da görmese dahi, gerçekte görmesinden farksız bir şekilde inanması demektir. Hz.Ali (ra)’nun ben Allah’ı şu an görsem, imanımda artma olmaz sözü, Yekin ile inanmaya verilebilecek en güzel örneklerden bir tanesidir. Çünkü O, Allah’ı görüyor gibi inanıyordu. Yekin ile inanıyordur.
İman eden insanın kalbinde bazen, bazı yönlerden şüphe ve tereddütler bulunur. Bu tereddütleri bertaraf etmeye yönelik deliller çoğaldıkça, kişinin inancı, imanı artar. Ve bunun sonucunda da, Yekinin hasıl olmasına neden olur. Bu tıpkı, güneşin ilk doğduğu andaki cılız ışığının, yükseldikçe artmasına benzer. Güneşin tepe noktasına gelmesi, onun ışığının zirve noktasıdır. Bunun gibi, imanın da zirve noktası Yekindir. Yekinde bu dereceye ulaşan kimseler, artık delil aramaya ve onlar üzerinde düşünmeye de ihtiyaç duymazlar.5Ama bu seviyeye ulaşmak için daima bir çaba ve gayret içerisinde olmak gerekir. Nitekim Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim’in (Bakara, 2/260) ve Hz. Üzeyir’in(Bakara, 2/259) Allah’ın ölüleri nasıl dirilteceğini öğrenmek istemeleri; İsa (as)’ın havarilerinin de gökten sofra indirilmesini talep etmeleri(Mâide, 5/111-113), imanda şüphe değil, Yekin arayışları olarak değerlendirilmektedir. İbni Hazm’ın Hz. İbrahim (as)’ın kıssasısını tahlil ettiği şu sözleri, imanda Yekin mertebesine ulaşmak için, gösterilen çabanın, şüpheden değil, imanda Yekine ulaşma gayreti içerisinde olunması gerekliliği olduğuna, verilebilecek güzel misallerden bir tanesidir : “İmani konularda şüphe, küfür sayıldığı için Hz. İbrahim’in bu talebinin, duyduğu şüpheden kaynaklandığını söylemek mümkün değildir. Öncelikle o bir peygamberdir ve bu ayette de ifade edilmekte olduğu gibi o, daha önce görmediği halde ölülerin diriltilmesi hususunda Allah’ın kudretine Yekinen iman etmiş bir kimsedir. Bu talebiyle o, zaten inandığı yeniden yaratılışın keyfiyetini görme konusundaki arzusunu ortaya koymuştur. Görülmeyen şeyleri görmek arzusu şüphe olsaydı, bizlerin dünyadaki görmediğimiz bir takım canlıları, nehirleri, ülkeleri ve denizleri görmeye olan arzumuz da onların gerçekliği hakkında şüphe sayılırdı. Hâlbuki biz, görmediğimiz halde bunların varlığı hakkında şüphe taşımamaktayız.”6Cenabı Allah’ın Peygamber Efendimiz (sav)’e İsra ve Mİrac mucizelerini göstermesinin bir hikmeti de budur. Bu mucizeler, O’na bir teselli olduğu gibi, aynı zamanda Peygamber (sav)’in Yekinini de arttırmıştır.
İmam Gazali; Yekini bir ağaca, kulun Rabbi karşısında duyduğu hayâ, havf, tevazu ve tevekkül gibi huyları o ağacın dallarına, itaat ve ibadetleri de o dallardaki meyvelere benzetir.7 İbn Kayyim de ceset için ruhun önemli olması gibi, iman için de Yekinin önemli olduğunu söyler.8 İnsanda yekinin hasıl olabilmesi için, yukarıda misalleri verildiği gibi, delillere, ayetlere ihtiyaç vardır. Allah, Peygamberlerin hususi özelliklerinden dolayı, Onlara bu ayetleri gösterdi. Peki, Peygamberler dışındaki insanlar, imanlarında Yekin mertebesine ulaşmak için ne yapmalılar? Üstad Bediüzzaman’ın; “Nasıl ki, Altıncı Meselede biz Hâlıkımızı arzdan, semâvâttan sorduk; onlar fenlerin dilleriyle, güneş gibi Hâlıkımızı bize tanıttırdılar. Aynen biz de âhiretimizi başta o bildiğimiz Rabbimizden, sonra Peygamberimizden, sonra Kur'ân'ımızdan, sonra sair peygamberler ve mukaddes kitaplardan, sonra melâikelerden, sonra kâinattan soracağız” demesi gibi, bizlerde bu delil ve ayetlerle Yekin mertebesine ulaşmak için çaba ve gayret sarf edeceğiz inşallah. Lisanı kal ve lisanı halleriyle bizleri şüpheye yer bırakmayacak şekilde imana davet eden bu şahit, ayet ve delillerle, imanda hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak, Yekin husule gelir. Yekin husule geldikten sonra, artık Allah ve Resulü (as)’ın dediği her şey gözle görülür, elle tutulur mesabededir. Artık o kesin bir bilgidir. Onun hakkında ne şimdi, ne de gelecekte hiçbir şüphe ve kuşku olmayacak. Ve bu haberin başka türlü olması da asla mümkün olmayacaktır. Hz. Ali’ye Peygamber (as)’ın verdiği bir emir ve Hz. Ali’nin bu emir karşısında gösterdiği tutum, Yekinin şüphe ve kuşkuya giden tüm yolları nasıl kapattığna verilebilecek en güzel misallerdendir bir tanesiidir. Resulullah (sav), İmam Ali (ra)’a hitaben: “Ey Ali, Medine’den Mekke’ye gitmekte olan bir kadın, benim Mekke’nin fethine dair gizlediğim bir sırrımı ifşa edecek bir mektup taşımaktadır. Git, filan vadide onu yakala ve yanındaki mektubu bana getir” diye buyurur. Resulullah (sav)in bildirdiği vadide kadını yakalayan Ali Efendimiz: “Ey kadın, sende bir mektup var, onu bana ver!” der. Kadın ise, yeminler ederek kendisinde böyle bir mektubun olmadığını söyler. Hz Ali Efendimiz kadının üzerini aramış ve gerçekten bir mektup bulamayınca, kılıcını çekip: “Ya mektup, ya canın!” deyince, mektubu saç örgüsünün içine iyice gizlemiş olan kadın, hayretler içinde ona şöyle sorar: “Ey Ali aradın, taradın bende mektubun olmadığını gördün. Peki, ne bildin böyle bir mektubun bende olduğunu? Bu kadar kesin nasıl konuştun?” Bunun üzerine Hz. Ali Efendimiz buyurdular ki; “Vallahi benim tecrübelerim yalan söyler, ama peygamberim doğru söyler. Tecrübelerim sende mektup yok dedi, ama peygamberim var dedi. Ben peygamberimin dediklerine tecrübelerimden daha kesin inanırım” der. İman Ali (ra)’ın bu tutumu, tüm şüphe ve tereddütlerden uzak olan, imanın Yekin derecesidir. Kuranı kerimde Yekin kelimesi şu üç terkipte9 kullanıldığı için, mutasavvuflar da Yekini üç kısma ayırmışlardır.10
1- İlmel –Yakın: Bir şey hakkında habere, bilgiye dayanan bilgi. Duman çıkmasından, ateşin varlığının bilinmesi.
2- Aynel-Yekin: Bir şey hakkında, görmek suretiyle elde edilen bilgi. Ateşin gözle görülmesi gibi.
3- Hakkal-Yekin: Bir şeyi bizzat yaşamak suretiyle elde edilen bilgi. Ateşin önünde ısınmak gibi…
Kurana göre imanda Yekini yakalayanlar, Rableri karşısında haşyet duyarlar; tevekkül ederler (Enfal, 8/2). Sabırlı olurlar (Secde, 32/24). Çünkü rızkın (Hûd, 11/6), hayrın ulaşmasının, zarar ve şerlerin uzaklaşmasının hakikatte Allah’a ait olduğuna (Yunus, 10/107; Fatır, 35/2) kesin olarak inanırlar. Tüm kemâl sıfatlara sahip olanın, sadece Allah olduğuna Yekinen inanan kimse (Haşr, 59/22-23), kendi nihayetsiz noksanlarının farkına varır. Üzerindeki nimetlerin, O’nun ihsanı olduğunu (Nahl, 16/53) bilir ve böylece insanlara karşı kibirlenmezler.
Rabbim cümlemize Yekin iman ile iman etmeyi nasip etsin. Bir dahaki yazımızda buluşuncaya dek, Allah’a emanet olun. Dualarınızda bizleri de unutmayın.
1- Cevheri, 6/2219; İbni Manzur, 6/4964
2- Râzî, 27/ 242; Beydâvî, 2/ 381; Kurtubî, 19/ 105
3- Gazzalî, el-Munkız'u Mine'd-dalâl, Beyrut 1967, 64
4- Bakara, 4
5 -İbn Âşûr, 9, 257
6 -İbn Hazm, 4/ 8).
7- Gazzâlî, İhya I, 74
8-İbn Kayyim, 2, 234
9-Tekasür 1-9, vakıa, 92-95
10 -Cemil Saliba, el-Mu'cemû'l-Felsefıyye, Beyrut 1982, 2, 588 (Zafer Birikli)