İran'dan Prova ve Gövde Gösterisi
Türkiye eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin'e Tele 1 spikeri soruyor: "Bu operasyonla İran İsrail'in ekmeğine yağ sürdü. Bu operasyonla Gazze unutturuldu. Bu bir tiyatro, vs.' diyenler var! Efendim siz ne diyorsunuz?" İsmail Hakkı Pekin: "Öncelikle şunu belirtmiş olayım, bu bir tiyatro değil. Gayet stratejik ve hedefine ulaşan bir operasyon. İyi planlanmış bu operasyon ile biz İsrail'in güvende olmadığını, yenilmez olmadığını gördük.
İran bu operasyonla öylesine bir gövde gösterisi yaptı ki, bununla şöyle bir mesaj verdi: 'Ben istersem bu yaptığım operasyonun çok daha kapsamlı olanını yapabilirim ve istediğim yeri istediğim şekilde vururum.' Burada İran'ın amaçı yeteneğini göstermek, gücünü göstermek ve kollarının nereye kadar uzanacağını ispat etmek... Bu operasyonla İsrail'in tek başına kendisini müdafaa edemeyeceği ispatlanmış oldu. Bu operasyon İran'a 'caydırıcılık' gücü verdi.
Bundan sonra İsrail ve hatta Amerika bir şey yapacağı zaman on kez düşünecek... Bakın, İran bu operasyon ile sadece askeri tesisleri ve askeri hava üslerini vurdu. İran, isteseydi İsrail'in Gazze'de yaptığı gibi meskûn mahalleri de vurabilirdi. Kadın, çocuk, yaşlı ne varsa vurabilirdi.
İran Nevatim Askerî Üssü ve MOSSAD'a ait radar sistemlerini vurdu. Radar Üssü tüm bölgeyi gözetleyen irtibatların düğüm noktası gibi bir yerdi. İran buraları vurdu.
Vurulan Nevatim Üssü ise F-35'lerin konuşlandığı yer... İran bugüne kadar sahada vekil güçleri ile İsrail'e karşı savaşıyordu, ancak bu sefer ilk defa bizzat kendisi İsrail'i vurdu. İran bu operasyon ile dostlarına ve kendi cephesine güven verdi. İsrail'e ve Arap devletlerine ise caydırıcı nitelikte mesaj verdi. İran bununla bölgesel bir savaş çıkarmak istemiyor. İran, tarihinde İsrail'i direkt olarak vuran ilk ülke oldu...
İsrail öteden beri ABD'nin İran'daki nükleer tesisleri vurmasını istiyordu. Ancak bu operasyon ile birlikte İsrail ABD'nin İran'a saldıramayacağını anlamış oldu. Çünkü İran çok stratejik davranarak gücünü ortaya koydu. Bu aşamadan sonra ne ABD ne İsrail İran'a ciddi bir saldırıda bulunamaz. İran kendisine saldırılamayacak güçte olduğunu ispatlamış oldu.
İran'ın İHA'larla, balistik füzelerle bu operasyonu yapması önemli bir dönüm noktasını ortaya koydu. Bu, savaş tarihinde bir dönüm noktasıdır. Netice olarak ifade edecek olursam bu operasyonun 'danışıklı dövüş' olması mümkün değil. Hangi çağda yaşıyoruz. İsrail stratejik olarak yalanı çok kullanıyor. Ama İran bunu yapmıyor. Yapmaya da ihtiyaç duymuyor çünkü arkasında güçlü bir halk var. Yalana baş vururlarsa halk bunları devirir."
Sayın okuyucumuz, İsmail Hakkı Pekin Tele 1 televizyonuna verdiği demeçte bunları söylüyor. Seküler düşünce yapısına rağmen din devleti olan (dinî kurallara göre yönetilen) İran'ın yapmış olduğu bu operasyonu yorumlarken gayet objektif davranıyor. Aynı tutumu mütedeyyin denilen kesimde maattessüf ki göremiyoruz.
Neymiş efendim, "danışıklı dövüş"müş, neymiş efendim, "perde arkasında müttefikler" miş! Bu tür tezviretları piyasaya servis eden "şeytanî üst akıl" bu işi gayet bilinçli bir şekilde yapıyor. Örneğin, "İran bugüne kadar İsrail'e bir taş atmış mıdır?" sözü o kadar absürt, o kadar realiteden uzak ki, buna ancak ahmak olan/aklı kıt olan, sahayı/coğrayayı hiç bilmeyen, burnunun dibinde vuku bulan İslâm Devrimi'nin ilk gününden itibaren bölgede yaşanan gelişmelere gözleri kör olanlar inanır.
Tahran'da üniversite öğrencilerinin ABD ajanlarını 444 gün esir tutması ve bunun üzerine ABD esirlerini kurtarmak için Tebes Çölü'ne çıkarma yapma teşebbüsü blöf müydü? 25 Nisan 1980 tarihinde İran'ın Tebes Çölü'ne çıkarma yapmaya teşebbüs eden büyük şeytan ABD'nin ilâhî bir mücazat olan kum fırtınası ile uçak ve helikopterlerinin birbiriyle çarpışarak nasıl hezimete uğradığını bilmek için Google arama motoruna müracaat etmeniz yeterli. Sahi daha ilk başlangıçta bu bir "danışıklı dövüş" müydü?
Sizce 22 Eylül 1980 yılında, ABD ve Siyonist çetenin piyonu olan Saddam'ın İran topraklarına saldırması ve (İran açısından) bu savunma savaşının 8 yıl sürmesi ne anlama gelmektedir? Bu savaşta başta ABD olmak üzere bütün Batılı ülkeler Saddam'a kimyasal (kitle imha silahı) dahil her türlü silah ve mühimmat yardımında bulunmuştu. İşin acı tarafı bu savaşta Suriye hariç bütün Arap rejimleri Saddam zalimini desteklemişti.
İran'ın Irak ve tüm Batılı güçlere karşı yürüttüğü bu savunma savaşında 1.5 milyon dolayında insan öldü. Bu da mı "danışıklı dövüş"tü? Peki 6 Haziran 1982 yılında Güney Lübnan topraklarının Siyonist çete tarafından işgal edilmesi ile birlikte Emel örgütünden ayrılıp yeni bir yapı oluşturan Hizbullah'ı kim ve hangi ülke eğitip donatarak Siyonist işgal çetesine karşı savaş vermesini sağladı.
Hizbullah işgalci Siyonist çeteye karşı savaşırken "İran'ın İsrail'e vuran yumruğu" oldu. Bu savaş tam 18 yıl sürdü. Tarih yaprakları 25 Mayıs 2000 yılını gösterdiğinde dünya (ilk defa) İsrail'in İran'ın eğitip donattığı Hizbullah eli ile yenilgi tattığına tanık oldu. (Buda mı "danışıklı dövüş"tü?) İran bununla yetinmedi. Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymanî ve Hizbullah'ın askeri kanat Komutanı İmad Muğniye'nin projesi olan tüneller Gazze'de inşa edildi. Bu tüneller vasıtasıyla Hamas'ın askerî kanadı olan İzzettin Kassam Tugayları'na, İslâmî Cihad'a ve Direniş Cephesi'nin diğer bileşenlerine silah sevkiyatı yapıldı. O tarihe kadar Filistinli gençlerin elinde sadece sapan ve taş vardı.
Daha sonra İran'ın verdiği silahlarla işgalci Siyonist çeteye karşı verilen savaşın seyri değişti. Evet, İran'ın verdiği silahlarla ve Suriye'nin silah sevkiyatındaki verdiği lojistik destekle sürdürülen bu amansız savaş bi iznillah 2005 yılında Siyonist çetenin (1967 yılından bu yana) işgal altında tuttuğu Gazze'den çıkmasıyla sonlandı. İşgalci İsrail, İran'ın yardımlarıyla 2000 yılında Lübnan'da, 2005 yılında Gazze'de yenilgi tatmıştı. Buda mı "danışıklı dövüş"tü? 2006 yılının Temmuz ayında Siyonist çetenin Lübnan'ı tekrar işgal etmeye teşebbüs etmesi ile 33 gün süren bu savunma savaşı da mı blöftü?
45 yıldan beri sahada süren bu mücadeler "İran bugüne kadar İsrail'e bir taş atmış mıdır?" sorusu ile çelişmiyor mu? Hadi bu yalanı, bu iftirayı kasıtlı olarak kullananlar var, ama bu yalana inanan cehalet ehline ne demeli? Muaviye'ye sormuşlar: "İmâm Ali'nin kılıcından daha güçlü, daha keskin, daha etkili kılıç var mıdır?" "Evet, vardır" diyor ve ekliyor, "Halkın cehaleti." Evet, çok doğru bir tespit...
Netanyahu'ya spiker soruyor: "En büyük üç düşmanınız kimdir, en büyük üç kâbusunuz nedir?" Netenyahu üzerine basa basa üç kez peşpeşe, "İran, İran, İran" diyor ve ekliyor: Biz Gazze'de İran'a karşı savaşıyoruz, çünkü Hamas’a silah veren İran. Biz ne zaman Suriye ve Lübnan'a saldırsak karşımıza İran çıkıyor."
Adam daha ne desin? Ama anlamak istemeyen, kalbini ve vicdanını mezhep taassubu saranlar bu gerçeği bilerek inkâr ediyor ve ekliyorlar: "Danışıklı dövüş." Peki Şam İran Büyükelçilik binasına roketli saldırı sonucu en seçkin generallerinin şehid edilmesi de mi blöf? Bunun üzerine İran'ın misilleme yapmasına da "blöf" ve "tiyatro" diyenler oldu.
Bakınız, Birleşmiş Milletler nezdinde ve uluslararası angajman kurallarına göre Siyonist çete 1 Nisan tarihinde İran'ın Şam Büyükelçilik binasını vurduktan sonra BM 51. Madde gereği İran'a misilleme hakkı doğuyor. İran koşullu olarak bu hakkını kullanmak istemedi. Koşul olarak talep edip öne sürdüğü ise Siyonist çetenin Gazze saldırısını sonlandırmasıydı. Ama işgalci İsrail bu teklife yanaşmadı. İran, teklifi kabul görür düşüncesiyle iki hafta bekledi.
Bu ara Birleşmiş Milletler Adalet Divanı'ndan da bir kınama mesajı bile çıkmadı. İran İslâm Cumhuriyeti mesulleri kendi kamuoyunun baskısına rağmen burada da iki hafta boyunca "stratejik sabır" taktiğini kullandı. Talep yerine gelmeyince İran misilleme hakkını kullandı. Bunu yaparken, İsmail Hakkı Pekin'in ifade ettiği gibi meskûn mahalleri vurmadı. Sadece askerî üsleri hedef alarak operasyon yaptı.
Ne kadar gölgelenmeye çalışılsa da bu operasyon son derece sofistike ve planlı-programlı oldu. Önceden gönderilen 300 tane kamikazi İHA ile Demir Kubbe'yi yıpratma ve oyalama taktiği kullanıldı. Bu ara 400 saniyede hedefine ulaşan 100 adet "Seyir-balistik füze" yollandı. Kraldan çok kralcı kesilen başta Ürdün olmak üzere 8 Müslüman ülkenin operasyona blokajlar yapıp fiilî müdahalelerle engelleme çabalarına rağmen İHA'lar ve balistik füzelerden hedefe ulaşanlar oldu. Yine İsmail Hakkı Pekin'in ifadesiyle vurulan dört askerî hava üssünden ikisi büyük hasar gördü.
Sadece İsmail Hakkı Pekin değil, Amerikalı emekli istihbaratçı Albay Scott Ritter, İran’ın Nevatim ve Ramon hava üsleri ile Golan’daki Hermon askeri istihbarat üssünün İran tarafından vurulduğuna dikkat çekerek “Dünyanın en iyi füze savunma sistemi, korumakla görevli olduğu sahaları İran füzelerinin saldırılarından koruyamadı” dedi. Diğer edinilen bilgiye göre Dİmona nükleer santralın çevresindeki binalar da vuruldu. (Kaynak: YDH 15.04.24) Özellikle Dimona nükleer santralın çevresindeki binaların vurulması Siyonist çeteye mesaj niteliğindeydi. Yani, "İstesek burayı da vururuz."
Şunu bilmiş olalım ki, işgalci İsrail tarihinde ilk defa isabetli nokta atışlarıyla 1100 km uzaktaki bir ülke tarafından vuruldu. 57 Müslüman ülke arasında bu şerefli payeyi alan ilk ülke İran oldu. (Siyonist çete 67 ve 73 savaşlarında işgal ettiği toprakların dışında 5 Arap ülkesi ile savaştı ve her birinden toprak kopardı.)
İran isteseydi etki gücü çok yüksek Şahap, Fetih ve Fettah-2 hipersonik füzeler kullanabilirdi. İran bu hengâmede stratejik davranmak zorunda kaldı.
Sadece Ürdün değil 22 Arap ülkesi içerisinde 18 tanesi İran İslâm Cumhuriyeti'ne düşmanlık ederek katil İsrail'in safında konumlanmış durumda. Büyük şeytan ABD öylesine entrikalar çeviriyor ki, Arap ülkelerinin bekâsını İsrail'in güvenliğine bağlamış. Bu yüzden Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan haricindeki Arap ülkeleri katil İsrail'in güvenliği için teyakkuz hâlinde nöbet tutuyorlar.
Ayrıca ve elbette ABD, İngiltere ve Fransa'nın nükleer yüklü savaş gemileri de bölge karasularında teyakkuz hâlinde nöbet tutuyor. Onları yadırgamamak gerekir çünkü küfür tek millettir. Peki küfrün safında yer alan sözde Müslüman rejimlere ne demeli? İran bu şeytanî güçlerle tek başına ne yapsın? Şimdilik bu operasyon ile yetinmek zorunda kaldı.
Elbette bu operasyon İran için büyük bir tecrübe oldu. Prova başarı ile tamamlandı. İnsanlarımız bu konuda çok duygusal; bir kısmı bu operasyon için, "blöf, tiyatro, danışıklı dövüş" derken, bir kısmı da, "İran bu operasyonun gerisini getirmeliydi, topyekün saldırıya geçip işgalci İsrail'i haritadan silmeliydi" diyor. Elbette ki, bütün Müslümanların temennisi Allah Teâlâ'nın vaadinin bir an evvel gerçekleşmesi. Ama "he" deyince "hemen" olmuyor. Görüyorsunuz, İran Birleşmiş Milletler nezdindeki meşru olan misilleme hakkını gayet palyatif bir şekilde kullanmasına rağmen Avrupa Birliği hemen harekete geçerek İran İslâm Cumhuriyeti'ne yaptırım kararı aldı.
Düşünebiliyor musunuz, Siyonist katil sürüsü 7 aydan beri Gazze'de soykırım yapmaya devam ederken ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinden başta Almanya olmak üzere birçoğu aleni bir şekilde İsrail'e silah sevkiyatı yapıyor. Sonuç olarak ister Müslüman olsun, ister olmasın katil İsrail ile iş tutan her ülke lideri en az Netanyahu kadar katildir, soykırıma ortaktır. Söz konusu bölgedeki Arap ülkeleri Filistin davasına sahip çıkmadıkları gibi, Filistin davasına fiilen sahip çıkmaya çalışan İran'a blokajlar oluşturuyorlar. İran 45 yıldan beri bedel ödemektedir.
Bugüne kadar nice değerli bilim adamlarına ve nice generellerine suikastlar yapıldı. En son 1 Nisan'de Şam'daki Büyükelçilik binasına yapılan saldırıda 2 general, 7 görevli ve toplam 13 kişi hayatını kaybetti. Bu üzücü hadiseden sonra Devrim Lideri Seyyid Ali Hamaneî, "İsrail cezalandırılacaktır" dedi. Bu sözün akabinde operasyona "Vade-yi Sadık" ismi verildi. Misilleme 14 Nisan gecesi gerçekleştirildi. 8 Müslüman ülke de devreye girip operasyonu engellemeye çalıştı.
Stratejik hesap ve tahminler iyi yapılmış ve yem olarak önceden İHA'lar gönderilmişti. Akabinde ise seyir-balistik füzeleri.. Plânlanan hedefler adeta nokta atışı ile vurulmuştu. Siyonistsever ana akım medya ise attıkları manşetlerle ve köşe yazılarıyla operasyonu gölgeleme çabasına girdi. Nevatim, Ramon üsleri ile Golan'daki Hermon radar merkezinin tahribata uğramış hâlinin video görüntüleri medyaya sızınca tezviratlarda bulunan Siyonistseverler mahcubiyet yaşadılar mı acaba? Sanmıyorum, çünkü çok pişkinler. İftira atacak başka kulplar bulurlar, yedeklerinde vardır. Oysa İran başarılı bir "prova" yapmış oldu.
Bunu da bütün dünyaya kanıtladı... Siyonist işgal çetesi için 1979 senesinde başlayan kara günlerin "Vade-yi Sadık" operasyonunu ile bir ileri aşamaya geçilmiş oldu. (Dönemin Siyonist Başbakan Menahem Begin, İslâm Devrimi gerçekleştiğinde, "İsrail için kara günler başlamıştır" ifadesini kullanmıştı.) Görülen o ki, dost ve düşmanın tahmin ettiği üzere "İsrail'siz bir dünya" için süreç devam etmektedir. (Hazım Koral - Hürseda Haber)