Nedir Bu İran Düşmanlığınız?
İslâm Devrimi'nin ilk gününden itibaren İran, Siyonist çete ve hamilerine karşı Direniş Cephesi'nin fiilî lokomotifi olarak değişik coğrafyalarda etkin faaliyetleriyle ve nice bedeller ödeyerek savaş veriyor. Bu savaş kesintisiz bir şekilde 45 yıldan beri devam etmektedir. Merhum İmâm Humeynî'nin bizzat talimatıyla "Devrim Muhafızları Ordusu" bünyesinde Siyonist işgalin sonlandırılmasına ilişkin müstakil "Kudüs Gücü" oluşturulmuştu. Bu güç kurulduğu ilk günden itibaren hummalı bir şekilde yedi koldan sahada faaliyet yürütmektedir.
ABD'nin Tebes Çölü Çıkarması" hezimetle sonuçlanınca piyon Saddam devreye sokularak 8 yıl sürecek bir fiilî savaş başlatıldı. İslâm ordusu Saddam birlikleri ile savunma savaşı yaparken öte yandan Siyonist çete Beyrut’a varasıya dek Güney Lübnan topraklarını işgal etti. Bunun üzerine İran İslâm Cumhuriyeti mesulleri 1982 senesinde işgale uğrayan Lübnan'daki gönüllü milis gücü Hizbullah'a her türlü silah ve mühimmatı Suriye üzerinden ulaştırmaya başladı.
İran'ın "Kudüs Gücü" komutanları tarafından eğitilip donatılan Hizbullah ilk eylemini Lübnan'da birer işgalci (yabancı unsur) olarak bulunan ABD ve Fransa karargâhlarına şehadet operasyonu düzenleyerek dünyaya ismini duyurdu. ABD karagâhında 320 dolayında deniz piyadesi ve 80 dolayında Fransız askeri imha edildi. Hizbullah'ın, işgal altındaki Güney Lübnan topraklarındaki savaş ve uzlaşmasız mücadelesi böyle başlamıştı. Hayatta kalan ABD ve Fransız askerinin (Pentagon'un talimatıyla) Lübnan topraklarını terk etmesiyle birlikte savaşılacak tek düşman güç olarak işgalci İsrail çetesi kalmıştı.
Hizbullah, İran ve Suriye'den aldığı destekle Siyonist işgalci çeteye karşı vermiş olduğu 18 yıllık orantısız gerilla savaşı sonucu 25 Mayıs 2000 yılında bi iznillah zafere ulaşmış ve Güney Lübnan toprakları işgalden kurtulmuştu. 1967 yılında 5 tane Arap ülkesini hezimete uğratan ve her birinden toprak koparan Siyonist çete İran İslâm Cumhuriyeti'nin eğitip donattığı Hizbullah eli ile tarihinde ilk kez yenilgi tadarak zillet içerisinde Güney Lübnan topraklarını terketmişti. Bu zafer "Direniş Cephesi" açısından onur kaynağı olmakla birlikte dünya Müslümanları açısından da moral motivasyon olmuştu. Elbette mezhep taassubu güdenler müstesna. Onlar şimdi yaptıkları gibi İran İslâm Cumhuriyeti ile ilintili olan tüm başarıları ya görmezden geldiler veya tezvirat ve iftiralar atarak "danışıklı dövüş" dediler.
14 Nisan tarihinde İran'ın siyonist çeteye yönelik operasyonu bütün başarısına rağmen ana akım medya "danışıklı dövüş" mottosunu kullanarak işi gölgelemeye koyuldu. Bu münafık tıynetindeki görsel ve yazılı medyanın tüm söylem ve manşetleri adeta Tel Aviv'de kurgulanmış. Öte yandan seküler Aydınlık gazetesi ve laik Ulusal kanala bakıyoruz, olay gayet objektif verilmiş ve İran'ın başarısından söz ediliyor. Aydınlık Gazetesi, "Tahran İsrail'i Füzelerle Vurdu." "İran Mazlumların Yumruğu Oldu." "İran İslâm Cumhuriyeti, 'İsrail Vurulamaz' Algısını Yıktı." türünden manşetler attı.
Ana akım medya ise sözde mütedeyyin! Mezhep taassubu gözlerini ve vicdanlarını kör etmiş. Dile getirdikleriyle, yazdıkları köşe yazılarıyla ve attıkları manşetlerle işgal çetesine adeta şu mesajı veriyorlar: "Korkmayın, endişenmeyin, sığınaklarınızdan çıkın, binler hâlinde kaçtığınız havaalanlarından geri dönün. İran blöf yapıyor. O size vurmaz, zaten bugüne kadar hangi gâvur ülkeye bir taş attı ki?" Evet, bu tür sözlerle adeta işgal çetesine moral ve teminat veriyorlar. Oysa Siyonist çete dahil olmak üzere, ne kadar gizlemeye çalışsalar da başta Nevatim olmak üzere vurulan dört askeri havaalanın iki tanesinin yüksek oranda tahrip edilmiş görüntüleri sosyal medyaya sızdı bile...
Görülen ve anlaşılan o ki Siyonist çetenin işgal etmiş olduğu toprakların "vurulamaz" efsanesi çökmüş oldu. Demir Kubbe ve diğer savunma sistemleri Kürecik'ten gelen sinyallere, Suudi Arabistan ve Ürdün'ün engelleme çabalarına rağmen İran'ın gönderdiği kamikazi SİHA'lar ve fırlattığı balistik füzeler (kısmi zaiyata rağmen) hedefine ulaştı. Ama olur mu, yok canım "bunlar hep blöf" bunlar "hep danışıklı dövüş" öyle mi?
Sormak lazım, "Siz hangi ara bu derece "Siyonist sevici" oldunuz? Mezhep taassubu sizi fitne ateşi içerisine atmış farkında değilsiniz. Nedir bu kininiz, nedir bu husumetiniz? Oysa Müslüman bir topluma mezhebinden dolayı husumet küfürdür. Keşke bunu bilseniz. Husumet ve ayrıştırma gâvurun işine yarar. Öyle veya böyle, beğenirsiniz, beğenmezsiniz adamlar 45 yıldan beri geniş bir coğrafyada mücadele veriyor, birçok cephede savaşıyor.
Siz bunu görmeyip, "İran bugüne kadar bir gâvur ülke ile savaşmış mıdır? İran bugüne kadar İsrail'e bir taş atmışmıdır?" diyorsunuz. Atana "atmadı" diye bühtan ediyorsunuz, peki siz ne yaptınız? Siz bir taş attınız mı? Mensubu olmaktan gurur duyduğunuz devlet 7 aydan beri Siyonist katil çete ile ticaretini kesintisiz bir şekilde devam ettirdi. Şimdilerde ise "kısıtlama" yapmış! Sahi "kısıtlama" ne anlama geliyor?
57 Müslüman ülkenin iki üç tanesi hariç hemen hemen hepsi Siyonist katil sürüsü ile "al takke ve külah" gayet dostane ilişkiler içerisinde ticaret yapıp her türlü diplomatik ilişkide bulunuyor. Oysa bütün mezheplere göre fıkhi bir kural olarak ilk kıblemiz Mescid-i Aksa'nın ve kutsal Filistin topraklarımızın işgalcisi olan Siyonist çete ile diplomatik ve ticarî ilişki kesinlikle haramdır. Ama gelin görün ki, 57 Müslüman ülke içerisinde sadece iki üç tanesinin Siyonist çete ile ticarî ve diplomatik ilişkisi yok.
Peki Siyonist çete ile ticaret yapıp diplomatik ilişkilerini sürdüren söz konusu ülkeler için bu durum zillet değil de nedir? Bunun eleştirisi yapılacağına 45 yıldan beri hiçbir ticarî ve diplomatik ilişkisi olmayan ve ayrıca "Direniş Cephesi" olarak 45 yıldan beri Siyonist çete ve hamilerine karşı birçok cephede savaşan İran'a düşmanlık neyin nesi? Eskiler ne demiş, "Kelb ürür kervan yürür." Bir de bu tezvirat ve iftiraların ahiret boyutu var. Orada hesap var, orada atılan iftiraların karşılığında cehennem var. Bizden söylemesi... (Hazım Koral - Hürseda Haber)