Suudi Arabistan cinayetleri İstanbul’da protesto edildi
Suudi Arabistan'ın 37 masum Müslümanı haksız gerekçelerle tutuklayıp idam etmesi Suudi Arabistan İstanbul konsolosluğu önünde toplanan Müslümanlar tarafından kınandı.
Suudi Arabistan Rejimini kınamak için 4. Levent metrosunda bir araya gelen Müslümanlar yürüyüşle Suudi Arabistan konsolosluğu önüne toplandı.
Burada Kuran’ı Kerim okunması ile başlayan programda Kudüs Der başkanı Nurettin Şirin bir konuşma yaptı. Şirin konuşmasında özellikle Amerika-İsrail-Suud ittifakından, bu ittifakın İslam dünyasındaki oyunlarından ve zulümlerine vurgu yaptı.
Şirin konuşmasında şöyle dedi:
“Zillet bizden uzaktır. Bugün büyük şeytan Amerika, Siyonist İsrail ve Suudi rejimi el ele verdiler bölgede zulümlerini, barbarlıklarını, şeytanlıklarını arka arkaya sıralıyorlar. Bir taraftan Kudüs’ü İsrail başkenti
İlan ediyorlar, diğer taraftan Suriye toprağı olan işgal altındaki Golan’ı İsrail toprağı olarak tanıyorlar, bir taraftan İslam ümmetinin iftiharı olan Devrim Muhafızlarını terörist ilan ediyorlar. Bir taraftan masum savunmasız insanları dar ağaçlarında yada kılıçlarla idam diyorlar. Biz buraya geldik büyük şeytanın karşısına, biz buaraya geldik, Siyonist İsrail’in karşısına, biz buraya geldik zalim Suudi rejiminin karşısına..
Hicaz toprakları İslamın topraklarıdır, vahyin topraklarıdır. Hicaz toprakları bugün Suudi rejimin işgali altındadır ve Suudi rejimi orada Müslümanlar eşsiz zulümler yapıyor. Biz Bugün burada Suudi Rejiminin İstanbul konsolosluğu önünde bu zulümleri kınamak için toplandık” dedi.
Konuşmalar sırasında katılımcılar Büyük Şeytan Amerika, Siyonist İsrail Ve Suudi rejimi aleyhinde sloganlar attılar tekbirler getirdiler direniş ekseninin yanında olduklarını ilan ettiler.
Kadir Akaras hocanın konuşmasından sonra Ekrem Ekşi basın bildirisini okudu. Basın bildirisinden sonra Suudi rejimi velihahtı Muhammed b. Salman’ın resmi yakıldı.
İşte Suudi reijimi İstanbul konsolosluğu önünde okunan basın bildirisi:
Bismillahirrahmanirrahim
Değerli bacı ve kardeşlerim,
İnsanlık tarihinin en barbar rejimlerinden biri olan Al-i Suud rejimi,haksız gerekçelerle tutukladığı 37 masum Müslümanı bir günde idam ederek vahşi katliamlarına bir yenisini daha ekledi.
İngiliz emperyalizmi eliyle kurulan bu fasid rejim, ortaya çıkarıldığı andan bu güne kadar başta Osmanlı devleti olmak üzere, bölge Müslüman halklarına karşı sürekli ihanet, katliam ve yıkım içinde olmuş, emperyalizmin kendisine yüklediği görevleri tarih boyu eksiksiz yerine getirmiştir.
Bu melun rejimin kuruluşunun ilk günlerinden itibaren gerçekleştirdiği en büyük ihanet, öncelikle mukaddes İslam topraklarında Hz. Resul-i Ekrem’den, pak ehl-i beyti ve seçkin ashabından geri kalan bütün mirası tahrip edip ortadan kaldırmak olmuştur.
İslam ümmetinin bağrına zehirli bir hançer olarak saplanan bu habis rejim, İslam’ın mukaddesatının tüm hürmetlerini pervasızca çiğnediği gibi, Mekke ve Medine’nin emniyet ve kutsiyetini de azgınca ayaklar altına alarak, ne denli bir ihanet, ne denli bir tuğyan ve ne denli bir fesat içinde olduğunu açıkça göstermiştir.
Bu rejimin değişmeyen bir karakteri de, kuruluşundan bu yana hem Hicaz toprakları içinde, hem de Hicaz’ın dışında doğrudan yüzbinlerce masum Müslümanın kanını dökmek, kapıkulu saray mollalarının fetvalarıyla masum Müslümanların kanını ve namusunu helal göstermek, Müslüman kanının dökülmesi için her türlü tekfirci cereyanları besleyip teşvik etmektir. Geçmişte ve günümüzde, tekfirci şiddetin hem kökeni, hem hamisi hem de patronu bu Suud rejimi olmuştur.
Bu rejim, kanla beslenen, kana doymayan ve kan dökmekten geri durmayan, kan içici, vampir bir rejimdir.
Birinci dünya savaşı sonrasında, İngiliz emperyalizmine verilen hizmetin bir ücreti olarak Hicaz topraklarında yeniden canlandırılan bu alçak rejimin melik ve kralları, haçlı efendilerine itaatten hiçbir zaman çıkmadılar. Her zaman bu küresel patronlarının emir kulu olarak kaldılar ve onların kendilerine verdiği her emri eksiksiz olarak yerine getirdiler.
Dolayısıyla, bir “şecere-i melune” olan bu habis rejim, emperyalizm ve siyonizmin elinde her zaman bir sopa olarak kullanılmış ve ümmet coğrafyasında bir kanser uru olarak varlığı korunmuştur.
Bugün iki milyara yaklaşan dünya Müslümanlarının içinde bulunduğu mahrumiyet ve yoksulluğun, acı ve sefaletin birinci dereceden sorumlusu da bu hain Suud rejimidir.
İslam ümmetinin hakkı olan doğal kaynakları ve madenleri kendi sefil hayatları için sınırsız bir şekilde kullanan, ümmete ait olan petrol gelirlerini küresel patronlarının kasalarına göz kapalı bir şekilde aktaran, yine bu patronlardan aldıkları bombaları da masum ve savunmasız Müslümanların başlarına pervasızca boşaltan bu hain rejimdir.
Nitekim sadece bir birkaç yıl içinde büyük şeytan Amerika’ya yüz milyarlarca dolar para döken, alınan silahlarla ve bombalarla Yemen’i baştan başa kan gölüne çeviren bu kanlı rejim, içtiği Müslüman kanından doymadı ki, bu kez sadece kendi saltanatlarına itiraz ettikleri için aralarında, engellilerin, küçücük çocukların, alim ve akademisyenlerinbulunduğu 37 masum Müslümanı kılıçla idam ederek o vampir yüzünü bütün dünyaya bir kez daha gösterdi.
Kan içici bu katil rejimin hem Hicaz toprakları içinde hem de bütün bölgemizdeki katliam ve yıkımlarda bu denli azgınlaşıp küstahlaşmasının sebebi, Amerika ve siyonist rejim ile kurduğu çok yönlü ve kapsamlı dayanışmadır. Nitekim hem Amerikan başkanı Trump, hem de siyonist rejim başbakanı Netenyahubu dayanışma ve ilişkiyi açıkça dile getirmiştir.
Amerika’nın yeni firavunu Trump, “biz olmasak Suudi Arabistan iki hafta ayakta kalamaz” derken, Siyonist rejim şefi Netenyahu da “Arap rejimleriyle hiç bu kadar yakın ve hiç bu kadar dost olmamıştık. Araplar bize düşman değil, bizi düşman görmüyorlar. Bizim ortak düşmanımız İran’dır. Bu düşmana karşı birlikte savaşıyoruz” ifadesini kullanabilmiştir.
Bugün Arabistan’da yayınlanan “Mekke-i Mükerreme” adlı bir gazetede “Şükran Netenyahu” yani, “teşekkürler Netenyahu” şeklinde başlıklar atılabilmiş olması, Suudi Arabistan ile siyonist rejim arasındaki ilişkilerin hangi noktaya ulaştığının net bir tablosu durumundadır.
Bugün bütün İslam dünyası ve bölgemiz, “Amerika-İsrail-Suud ittifakı” ile somutlaşan üç başlı bir şeytan ile karşı karşıyadır. Bu şeytani ittifak, bütün bölgemizi kendi projelerine, emperyalist Siyonist sultacılık ve yayılmacılığa boyun eğdirmek için her gün yeni saldırılar düzenlemekte, yeni komplolar hazırlamakta ve yeni oyunlar oynamaktadırlar.
Büyük Şeytan Amerika’nın girişimiyle Kudüs’ün Siyonist rejimin başkenti ilan edilmesi, ardından işgal altındaki Suriye’ya ait Golan topraklarının da Siyonist rejime ilhak kararı, onun ardındanİslam devrimi Muhafızları Ordusu’nun küresel terör örgütü olarak tanınması, “Yüzyılın anlaşması” adı altında Filistin davasının tamamen tasfiye edilmesi planı, hep bu üç başlı şeytanın ortak ve stratejik adımlarıdır.
Kan içici Suud rejiminin 37 masum ve sivil Müslümanı barbarca katletmesi de işte bu Amerika-İsrail-Suudişbirliğinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır. Dolayısıyla, 37 masum Müslümanın boyunlarına inen kılıç,görünürde katil Suud rejiminin kılıcı olsa da, o kılıcı sallayan el büyük şeytan Amerika’nın ve Kudüs işgalcisi siyonistlerin elidir…
Değerli kardeşlerimiz,
Bu üç başlı şeytan aynı adımları ülkemize karşı da atmakta, Türkiye’yi sarsacak ekonomik bir kriz, güvenlik sendromu yaşatacak derin bir kaos ve iç barışı baltalayacak yaygın bir çatışma stratejisini uygulamaktadırlar. Amaçları hem, Türkiye’yi, hem de komşuları İran, Irak ve Suriye ile birlikte bütün bölgeyi bütünüyle baskı altına almak, özellikle de Filistin davasını tamamen bitirmek istemektedirler.
Amerika-İsrail-Suud şer ittifakının bu kirli adımları İslam ümmetini tarihi bir sorumluluk ile karşı karşıya getirmiştir. Dünya Müslümanlarının birlik ve beraberliği, dirlik ve esenliği, izzet ve onuru, bağımsızlık ve özgürlüğü için, hususen Mekke ve Medine’mizin, Kudüs ve Aksa’mızın kurtuluşu için bu üç başlı şeytanla kapsamlı ve güçlü bir mücadeleyi kuşanmak zorundayız.
Bu mücadele, belli bir ülke veya belli bir mezhep adına mevzii ve lokalbir mücadele değildir. Aksine bu mücadele, İslam ümmetine adına, İslam yurtlarının özgürlüğü ve kurtuluşu adına, İslam’ın mukaddesatı adınaverilen bir mücadeledir. Bu mücadele, yeryüzünün tüm mazlumları, tüm mahrumları, tüm özgür ve onurlu insanları adına bir insanlık mücadelesidir.
Bu vesileyle;bizler burada Şafak 40 komitesi olarak, bütün Türkiyeli kardeşlerimizi bu üç başlı şeytanın ihanet, zulüm ve katliamlarına karşı ayağa kalkıp en etkin ve yaygın bir şekilde tepki ve öfkelerini ortaya koymayadavet ediyoruz.
Zira biz bu olaylar ve süreçlerle hem Müslümanlığımız, hem de insanlığımız ile sınanıyoruz.
Değerli bacı ve kardeşlerimiz,
Gün, emperyalist ve siyonistlerekarşı ayağa kalkma günüdür.
Gün,müstekbir ve tağutlara karşı direnme günüdür.
Gün,haksızca dökülen kanların hesabını Suud katillerinden sorma günüdür….
Türkiye’den, direniş cephesinin tüm yiğitlerine, hususen Hicaz’ın mazlum şehitlerine selam olsun…
Sizin o tertemiz kanlarınızı dökenlerin hesabını sormak boynumuzun borcudur,
Allah’a kasem olsun….
Kahrolsun Amerika-İsrail-Suud şeytan üçgeni!
Yaşasın evrensel ümmet dayanışması ve direniş cephesi!
ŞAFAK 40 KOMİTESİ
(Ajanslar)