Doğu ve Güneydoğu Meseleleri Üzerine...
Doğu ve Güneydoğu meselelerinin çözümüyle ilgili olarak, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin 100 sene önceki tekliflerine ancak yeni yeni ulaşmaya ve idrak etmeye başladık. O, insanlığın temel meseleleri hakkında Kur’ânî çözüm tekliflerinde bulunduğu gibi, bölge için de hâlâ tazelik ve geçerliliğini koruyan teklifler sunmuştu.
O, 1907’de, İstanbul’a gelmiş ve var olan Türk-Kürt kardeşliğini, İttihad-ı İslâm’ı pekiştirecek, ayrıyeten din ilimleriyle fen ilimlerinin bir arada okutulmasıyla ilim birliğini temin edecek “Medresetüzzehra” üniversitesinin Van’da tesisi için II. Abdülhamid’e projesini sunmuştur. Ne var ki, o günkü iktidar, Padişahın da tasvibiyle, “Eğitim meselesi hükümetin gündemindedir” deyip, ona “suspayı” hükmünde sayılabilecek bir ihsan-ı şahane teklif eder. O ise bunu redderek tımarhane ve hapishaneye girmeyi göze alır.
1910’da Kürt aşiretleriyle Hürriyet, Meşrûtiyet vb. konular üzerinde sohbetler gerçekleştirir ve bölgenin şahsında ülkenin ve İslâm âleminin bütün problemlerini teşhis eder, çözüm yolları gösterir. Ve bu sohbetlerini Münâzarât isimli eserinde toplar ve yayınlar. Eğer onun bu düşünce ve teklifleri yeterince dikkate alınsaydı, ne Kürt sorunu, ne PKK belâsı, ne demokrasi, ne hürriyet, ne dil ve ne de geri kalmış üniversiteler problemimiz kalırdı.
Bediüzzaman, bölge, Türkiye ve İslâm âleminin temel problemini ve üç düşmanını şöyle özetler:
“Cehalet, fakirlik ve ihtilâf.”
Bu düşmanlara karşı mücadele etmenin yolu da “san’at, marifet ve ittifak”tır.
Bediüzzaman, ülkenin ve dolayısıyla Kürtlerin temel sorunlarından birisinin de, istibdat olduğunu söyler. Bu, hayatın bütün alanlarına sirayet ederek, kabiliyetleri öldürmekte, suistimallere kapı açmakta ve sefâleti getirmektedir.
Bunun ilâcı olarak da meşrûtiyeti, hürriyeti / hakikî adalet ve meşverete dayanan cumhuriyeti / demokrasiyi öngörür.
Temel hak ve hürriyetlerin de bu çerçevede mutlaka ihyâ edilmesi gerektiğini savunur.
Ülkenin ve dolayısıyla Kürtlerin ortak bir diğer problemi de eğitim meselesidir. Bugün okuma yazma oranının en az olduğu yerler Kürtlerin oturduğu bölgelerdir. Ayrıca, okuma yazma bilmek meseleyi halletmiyor.
Keşfedici zekâyı kazandıran ve tefekküre yönelten, araştırmaya iten aktif ve demokratik bir eğitim sistemi gerekir.
Tek-tip düşünceye dayalı, ezberci, pasif bir eğitim sistemi, istidat ve kabiliyetleri mahvetmektedir. Günümüzde üniversiteyi bitirenlerin bile—çoğunun—kitap okuyamaması, sizce dikkat çekici değil mi? Bir Japon yılda ortalama 25 kitap; 25 Türk ise, ortalama bir kitap okuyor!
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle birlikte bütün ülke insanının gelişmesini, kalkınmasını, huzur ve mutluluğunu gerçekten istiyor musunuz? O zaman herkes Bediüzzaman’ın tekliflerine sarılmalı ve özet olarak şu çağrıya kulak vermeli:
“Türkiye’nin her türlü farklılıkları tanıyan, çoğulculuğu bir zenginlik olarak gören, resmî ideolojiden arındırılmış, anayasal vatandaşlığı esas alan yeni, demokratik ve sivil bir anayasaya ihtiyacı vardır.” (Risâle-i Nur Enstitüsü, 5. Risâle-i Nur Kongresi, Kürt Sorunu Masası Deklarasyonu 1. Maddesi)
(Yeni Asya)