Mısır İntifadasını Unutmayalım Hiç - 1
Dört duvar ve parmaklıklar içerisindeydi. Duvarlar soğuk soğuk bakıyordu kendisine. Kalktı, iki rekât namaz kıldı. Namazını bitirdikten sonra yan tarafındaki kâğıt ve kalemi eline aldı. Sayfanın başına “sevgili kızım” yazdı. Kızına mektup yazacaktı. Yazmaya başladı mektubunu. Yazdı, yazdı. (Muhammed El-Biltaci’nin kızı Esma’ya yazdığı mektup…) Son noktasını koyduktan sonra birden uyku bastırdı. Dayanamayıp, olduğu yerde uyuyakaldı
***
Çevresi ne kadar da güzeldi. Yemyeşil ağaçlar arasında akıp giden bir dere vardı. Kuşların cıvıltılı sesleri içini rahatlatıyordu. Bu güzel tabloyu seyre dalmışken karşı taraftaki ağaçlar içerisinden beyaz bir elbise giymiş birinin kendisine doğru geldiğini gördü. Dikkat kesilince bunun on yedi yaşındaki kızı Esma olduğunu fark etti. Şaşırdı hem de çok. Ne kadar da özlemişti kızını. Hemen ona doğru koştu. Ancak belli bir mesafeden sonra durdu. Durmak zorunda kaldı. Daha fazla ileriye gidemiyordu. Kızı şimdi iki metreden az bir mesafede karşısındaydı. Biricik kızı Esma şimdi kendisine gülümsüyor, tebessüm ediyordu. Elinde bir şey taşıyordu Esma. Bembeyaz bir güvercin… Fakat kanlar içerisindeydi bu beyaz güvercin. Henüz bunun sebebini anlayamadan kızının da kanlar içerisinde olduğunu fark etti. Tam da göğüs ve sırtı hizasından kan damlaları düşüyordu toprağa. Ama kızı oldukça sağlıklı gözüküyordu. Hem de daha iyi ve güzel bir durumdaydı. Acaba kendisi neredeydi şimdi ve kızı niçin bu durumdaydı. Az sonra kızı hâlâ kendisine gülümserken konuşma fikri geldi aklına. Denedi fakat sevinçten ve kızını görmenin heyecanıyla konuşamıyordu. Kızı ise her zamanki gibi babasına tatlı tatlı gülümserken hüzünle bakıyordu. Biraz sonra gözleri doldu babanın. Elinde olmadan sıcak gözyaşları hücum etti gözlerine. Ve ard arda süzülüverdi sonra. Ağlıyordu şimdi baba. O ağlarken kızı Esma konuşmaya başladı.
Selamün aleykûm babacım.
Zor da olsa “aleykûm selam” dedi kızına. Sonra yine Esma başladı konuşmaya.
Biliyorum baba çok üzülüyorsun. Biliyorum beni özlüyorsun. Biliyorum göğsüme ve sırtıma saplanan acımasız kurşunlara öfke dolusun. Ama baba biliyorum ki sen her şeye rağmen o kutlu günün hasretiyle yaşayıp, buluşacağımız günü bekliyorsun.
Başını salladı babası yavaşça. Kızını doğrulamak adına… Esma hüzünlendi sonra. Gözleri dolu dolu devam etti konuşmasına.
Baba nasıl ki sen, beni son kez görüp sevmediysen, ben de sana son kez “baba” diyemedim. Beş yaşındaki küçük kızlar misali boynuna sarılamadım. Son bir kez dahi olsa senin kokunu alamadım, huzur verici sesini son kez duyamadım. Ve senin bana öğrettiğin “asla ayrılma” dediğin kutlu yolda senin İsmail’in oldum.
Şimdi Esma’da ağlıyordu. İki sıcak damla süzüldü Esma’nın yanağından. Sıcak yaşlar arasında konuşmasına devam etti Esma.
Bu sefer İsmail’in boğazına dayanan bıçak, kör bir kurşun olup imanla, azimle dolu göğsüme ve sırtıma saplandı. Bu sefer keskin bıçak kesti ve ruhum Rabb’e ulaştı. Ama baba sen yıkılmadın, yılmadın, pes etmedin ve İbrahimce bir duruş sergiledin. Kurban ettiğin İsmail’ine, ciğerparene yürek yakan gözyaşlarıyla “sana elveda demiyorum bilakis yarın görüşmek üzere” dedin. Beni Rahman olan Allah’a sabırlı bir duruş içerisinde bu davanın kurbanı olarak adadın. Ve ben senin gözyaşların, duaların içerisinde tertemiz kanımı Rabbime sundum. Benim ve diğer aziz şehitlerin kanlarını haksız yere akıtan zalimleri Allah’a şikâyet ettim. Bu yüzden üzülme babacığım. Sevin aksine. Çünkü toprağa damlayan kanlarımız bir adım uzaklıktaki zaferin nişaneleri, parıltıları ve habercileridir babacım.
Ağlıyordu. Kızı da kendisi de ağlıyordu. Esma elindeki güvercini okşamayı bırakıp gözlerini sildi. Sonra babasına bakıp tebessüm etti.
Baba, ağlama. Bak ben iyiyim. Ve andolsun ki Rabbimin bana ve davanın diğer şehitlerine hazırlamış olduğu cennet bahçeleri içerisinde yaşamaktayım. Ve her an her saniye Adeviye’nin, Nahda’nın kanla yıkanmış toprağına tekrar ve tekrar düşmek yine ve yine şehadet kokusunu duyabilmek arzusundayım. Beni acıtan, üzen ise senin gözlerinden akan o sıcak ve yakıcı, acıtıcı damlalardır babacım.
Kızının isteğini yerine getirip sildi gözlerinden durmadan akan sıcak yaşları. Ama durmuyorlardı. Derin bir nefes alıp kendine geldi. Yine kızını seyre daldı. Kızı Esma yine başladı konuşmaya.
Baba, sen benim şehadete kavuştuğumu haber alınca ben melekler arasındaydım. Sen oturmuş benim cenazem başında sessizce ağlarken ben de cennete sana bakmakta, senin gibi ağlamaktaydım.
Konuşamadı Esma. Ağlıyordu. O da babası da. Biraz durdu. Nefes alıp başladı yine konuşmasına.
Baba, evet, sen benim cenaze namazımı kıldıramadın ama belki melekler namazda saf bağlamaktaydı. Baba, sen kürek kürek toprağı atamadın kefenim üstüne ancak o zaman bana cennet bahçeleri hazırlanmaktaydı. Bu yüzden üzülme baba, ben iyiyim. Birbirimizi son kez dünya gözüyle görmeyecek olsa bile kavuşmak yakıdır. Sen de bu süre içerisinde “inna lillah ve inna ileyhi raciun” “hasbunallah ve nimel vekil” sözleriyle merhem sür kanayan yüreğine.
Başını kaldırıp babasına baktı. Sıcacık bir tebessümle babasını seyretti. Ve babasına hitap etmeye devam etti.
Baba, bedenimin aralarında olmadığı fakat kalbimin, ruhumun aralarında olduğu mücahit kardeşlerime söyle ki… “Sakın ha sakın yılmayın. Durmayın, yürüyün küfre darbe vurmaya. Yürüyün Firavunları boğmaya. Yürüyün İbrahim(as) misali putları yerle bir etmeye, kırmaya. Yürüyün Musa(as) gibi ellerinizdeki asalarla Nil’i yarmaya. Yürüyün kurşunlar göğsünüze saplansa da. Yürüyün kan kusan mermiler beyninizi parçalasa da. Yürüyün çünkü sadece insanlar değil melekler dahi sizler için duada.
Yine babasına baktı Esma. Tatlı gülümsemesi eksik olmadı simasında. Devam etti babasıyla konuşmasına.
Baba, işte ben senin on yedisinde kızın Esma. Kurban oldum Allah’ın davasına. Kavuştum Allah’a, Resulullah’a. Kevser Havz-ından içtim doya doya. Sizin direnişinizi, sabrınızı, azminizi anlattım rehberimiz Hasan El-Benna’ya. Adeviye’nin kanlı toprağını, Nahda’danın yanmış cesetlerini bildirdim “ya dünyayı kuşatacak zafer, ya da Allah’a sunulacak şehadet” diyen Seyyid Kutub’a.
(Batman Rehber)