Âlimeler Peygamberlerin Varisleridir
"Âlimler peygamberlerin varisleridir"(Hadis-i şerif)
Bir daha okudu bu hadisi(Peygamberlerin varisi olabilmek) dedi sonra içinden nebilere varis, elçilere halife olabilmek ve böylesine şerefe ulaşmak. İlim gibi değerli bir hazineyi omuzlayıp Allahın(c.c) dini yolunda yürümek, gönülleri cehalet bataklığından kurtarmak isteyen nice yürekleri fethetmek ilim bayrağıyla yürek fatihi olmak…
Öyle bir ilim ki Rabb-i Munzil'in nebisi Muhammed Mustafa'ya vahyettiği Kuran-ı Mubin'i anlamak. Rabb-i Rahim'in kelamını başka dil ve lügatlere çevrilmeden, indirildiği şekilde okumak, kavramak. Dikkat edilecek en önemli noktası, yaşadığı gibi başkalarına da yaşatmak. Sessizlik oluştu bir an düşüncelerinde. Ruhun, zihnin ve kalbin yer aldığı sohbet halkasında bir aşk düşünüverdi gönlüne. Gönlünün derinliklerinde bir aşk kıvılcımlanmıştı şimdi. Şevk ve gayret parıltılarının yavaş yavaş oluşmaya başladığı gözlerini çevirir ben beyaz bulutlara.
Bir aşk sarmıştı işte bedenleri, tatlı bir heyecan kaplamıştı yüreğini. Nebilere varis olma arzusundan mıydı bu? Belki de cami kubbeleri altında oluşan kur'an ve ilim halkalarını, medreselere taşıma gayretinin parıltısıydı. Ve belki de uğruna nice canların kurban gittiği İslam davasının aşkındandır. O nurlu tevhid sancağının bir ucundan tutabilme, ümidi heyecanıydı kalbine meyve vermesi için atılan tohumun adı.
Sahi tohum ya… Her tohum, yeşermesi ümidi, filiz vermesi umudu ile ekilirdi. Toprağa suyun besleyici mineralleri ile sulanır, güneşin sıcak ışınlarıyla yaprak açıp "Merhaba" derdi dünyaya. Atılıvermişti işte bir ilim tohumcuğu ilme susamışlıktan çatlayan kalbine. Tomurcuk açsın diye… Bu karanlık asırda, dünyalık gafletten ve cehaletin kol gezdiği bu zamanda bir nefese ihtiyacı vardı ruhunun. Bir nefes üflemişti işte. Ruhuna ilim aşkı kök salmaya başlamıştı artık durduramazdı hiç kimse kalp damarlarına işleyen aşkı, heyecanı.
Gönül âşık olduğuna ulaşmadıkça. Hele de atılan tohumun adı ilim, tohumu ısıtan güneşin adı Kuran'ı kerim ilmi, tohumunu sulayarak yağmur bulutunun ismi Sünnet'i Resul-İ Nebi Emin olunca derin bir nefes aldı. Bu nefesi veren Zat'a (c.c.) hac etti sonra.
Şimdiye kadar her şey güzeldi. İlim güzeldi, âlim olmak güzeldi nebilere varis olmak daha da güzeldi. Ya bu ilmin yolu. İlim semeresini almak için yürünecek istikamete bulunan hicret, özlem, hasret, zorluk adlı sıkıntıları çaresi neydi, neredeydi? Annen sıcacık merhametli de medresenin doğal olan zor şartlarına tahammül etmenin adı ne olacaktı? İnsana hoş gelen birçok şeyden vazgeçmek feragat etmek nasıl adlandırılacaktı? İlim yolunda?
Düşündü kalbinde iman ve imanında ki sabır geldi, aklıma bu ikisi olduktan sonra aşılmazımıydı bütün zorluklar ard arda varsın Allahın(c.c.) aşkına ilim gibi değerli bir hazinenin uğruna; verseydi rahatını, azaltsaydı keyif yapacak zamanı… Taki dalsaydı bütün zamanı ilim sahifeleri Kur-an sayfaları ile. İlimdi elde edilmek istenen bedel isterdi. Çaba, azim, gayret, sabır isterdi. Ta ki ulaşılsın yolun sonuna. Bir an durdu, nefsine dedi ki: "Sakın yolun bitimi birkaç ilim kitabını bitirmek, icazeyi almakla sona ereceğini sanma. O halde ey nefsim! Boşuna umutlanma, sabır kılıcını kuşanıp, istikamet ve azimden, çaba ve gayretten oluşan azığınla şu ilim yolunda yürümen sürecek.
Kararını vermişti, okuyacaktı dünyalara değer ilmi. Ruhunun bir köşesinde toz tutmuş "adananlar kütüphanesine"fedekarlık adlı, sabır uzunluğu ve iman genişliğinde bir kitabı bırakana kadar. Toz tutmuş raflara o kitabı yerleştirene kadar okuyacaktı bu ilmi. İlmiyle amil olana, amelinin hakkını tam bir şekilde verene kadar.
Seneler sonra…
Adını koymak istediği halde bir türlü isimlendiremediği bir sevinç vardı gözlerinde.Aynı heyecan ve neşe yer tutturmuştu kalbinde.Onun için çok değerli gündü bugün.Bürünmüşlerdi ilim elbiselerine.Bir isim verilmişti bu güne.Adı İcazet…Açılmıştı bu kapı sonuna kadar ilim alan Mü'minelere Fettah olan Allah'ın ismi ile.Her biri bir gül olan onlarca gül açılmıştı İlim bahçesinde.Çevresine baktı,sevinçleri gözlerinden belli olan arkadaşlarına takıldı gözleri.Gülümsedi..Bir zamanlar önce annesinden nasıl ayrılıp ondan nasıl uzak kalacağını düşünüyor,bazen geceleri damla damla gözyaşı döküyordu.Şimdi ise güzel ve zor günler,seneler olsa da bir beraberlik sonrası nasıl ayrılacak arkadaşlarından.
Duvara asılmış hadisi şerife çevirdi gözlerini; Âlimler Peygamberlerin varisleridirler. Ve belkide dört yıllık ilimlerini bitirmişti… Peki, böyle bir süre nebilere varis olmaya yeterlimiydi?
Habibi kibriya (a.s)Kırk yaşına kadar Âlemlerin Rabbi tarafından eğitilmişken. Tebliğ vazifesi 23 sene sürmüşken, nebilere varis olmak 4 yılda bitmezdi. Bilakis bir ömür isterdi.
Elinde tuttuğu İcazesine baktı; "Nebilere varis olmanın anahtarı"dedi içinden. Bu icaze ilim yolunda "Bismillah"deyişim. Yardım et bana, beni ilim yolundan ayırma Rabbim.
Pencereye yaklaştı, yağan bembeyaz kara baktı, aylardan Ocak, günler on beşinden sonrasıydı. Bir kez daha baktı elindeki icazeye, her bir harfinde bir şehidin kanını görür gibi oldu. Bu ilim uğruna feda olan şehitlerin fedakarlıkları,adanmışlık hikayeleri vardı.Gözlerinden akarken damla damla yaşlar kendisine baktı.Nebilere varis Hüseyinler tarafından "Bismillah" denilerek,Ocak ayında kan delip geçen kardeleni Hüseyin tarafından bir ocak gününde hüseyn demek.İslami davanın yetiştirdiği filiz olmak kolay değildi.
İlim sahibi olmakla beraber Hüseyin'e yirmilik umut olmak, ilim icazesini 17 Ocaktan bir gün sonra almak.
Elinde, görünürde bitirdiği ama gerçekte yeni başladığı ilmin icazesi vardı. Omuzunda Rabbi Rahim'inin tebliğ etmekle sorumlu tuttuğu davası vardı. Gözlerinde Şehitlere, şehid Rehber'e umut ve ümit olma heyecanı ile Rabbim hamdolsun, elhamdulillah zikri vardı. İcazesi elinde gökyüzüne bakarken.
(Batman Rehber)