Bir Şeyler Feda Etmiş Miyim İslam'a
Dava ağır olunca feda olacak canlar da kanat çırpar Rahman’a. Sevda büyük olunca can, mal, evlat kurban edilir Allah’a, aziz dini uğruna. Dava gibi, sevda gibi bu uğurda bedel ödeyenler de büyük derecelere nail olurlar en Adil’in katında. Çünkü onlar tek bir şey değil her şeylerini vermişler, feda etmişler İslam’a, davaya.
Şimdi sorsalar bize “ayrılsan yuvandan, eşinden, evladından sadece sevda aşkına". Ve deseler suçun Allah’a çağırmak, Resul’ü anlatmak, Kur’an-ı haykırmak kâfire inatla. Diyebilir miyiz, “feda olsun her şeyim İslam’a”. Daha bizler en kıymetlilerimizden zamanımızı dahi ayıramıyorsak Allah’a, boşa harcıyorsak vaktimizi asrın deccallarından televizyon başında… Nasıl kurban edeceğiz tatlı canımızı Kuran’a? Ancak bizim gibi olmayıp değil zamanlarını, canlarını veren var davaya. Daha taptaze duruyor o kahramanlar aklımızda. Hani bazı canlar vardı ki Kuran’ı haykırdıkları için yüz çevirmişlerdi üç günlük dünyadan, koşmuşlardı ahiret yurduna. Kimisi kovulmuştu babası tarafından çünkü suçu halkı çağırmaktı Allah’a. O can, kahraman, Musab bin Umeyr gibi varlık içerisindeyken, sevda uğruna ekmek bulamaz olmuştu günler boyunca. Ve o can ne gidebilmişti bir daha anne kucağına ne yiyebilmişti anne yemeğini doya doya. Davasını haykırdığı bir tek yuvasına, camisine sarılmıştı varıyla-yoğuyla. Elinde tek bir kuruş olmasa da... Hatırlayalım o yârin İslam için sarf ettiği emeği bir daha. Eline en ufak bir imkân geçse bile camiye gelen minikleri yarınların Huseynlerini düşünür koşar harcardı akrabalarının gizliden verdiği birkaç kuruşu (sadece Allah bilir) kaç gün ağzına bir lokma dahi almamışsa da. Çünkü o kahraman adamıştı kendini tüm ruhuyla canların cananına. Ahdetmişti Rahman’a ve ahdini yerine getirmişti Allah için dökülen kanıyla. Şimdi bir daha bakalım kendimize ve tekrar soralım “bir şeyler feda edebilmiş miyiz Allah için davaya?”.
Veya onlar günlerce aç kalırken bizler kaç saat aç kalabiliriz acaba? Hele ramazan orucunda kim üç gün üst üste iftarını sadece ekmeği suya bandırarak açar aramızda? Bizler daha bir öğün yemesek başlıyoruz “of, puf”lara. Yemeği bıraksak bir kenara da tatlı uykumuza dönsek, ondan vazgeçsek sadece Allah için bir defa bile olsa. Mesela uyumayıp ellerimizi kaldırsak semaya. Ve desek “ya Rabbi zafer ver varını-yoğunu yoluna feda eden kahramanlara”. Ümmetin hâlini düşünüp akıtsak gözlerimizden sadece birkaç damla. Bunu da mı yapamayız yoksa? Bu kadar mı dalmışız dünyaya? Yahut zihnimizdeki kahramanları başladık unutmaya. Allah muhafaza, Allah muhafaza, Allah muhafaza...
Eğer az gelirse bu örnekler, ülkenin dört bir tarafına sürgün edilen Yusufiler gelsin aklımıza. Onların Allah davasına verdikleri koyulsun sıraya. Anne-baba hasretimi dense, ömrün en güzel yılları, gençlik mi hatırlansa? Hangi bir Yusufinin sevdaya kurban ettikleri sayılsa? Şimdi yine soralım, kaçımız on sekizinde girmek ister küflü, rutubetli, her türlü hastalığın yuvası dört duvar arasına? Sadece bir gaye uğruna… Allah rızasını kazanmak için aşkla…
O zaman her kahramanı ve kahramanlıklarını oturup düşünelim ki unutmayalım onları asla. Allah aşkı ve davası kaplasın bütün benliğimizi ki feda edelim biz de en sevdiklerimizi sevdaya. Yiyecek, içecek, uyku değil canımız, canlarımız feda olsun İslam’a. Hüseyin gibi, Selehaddin gibi biz de kurban olalım davaya… (Batman Rehber Gazetesi)