Aşırı sağ endişesi artıyor: Avrupa’daki son kalelerden biri daha mı yıkılıyor?
Yabancı ve İslam karşıtı AfD’nin Thüringen’de demokratik kitle partilerinin “izolasyon” stratejisini delmeyi başarmasının yol açtığı siyasi depremin artçıları sürüyor. Tabuları yerle bir eden gelişmeler, aşırı sağ endişesini artırıyor.
Avrupa’daki sağ popülizme karşı direnişin son kalelerinden biri olarak görülen Almanya’da, Thüringen skandalının yol açtığı siyasi deprem sürüyor.
Thüringen Eyaleti’nde çarşamba günü seçim barajını kıl payı geçen, eyalet meclisinde sadece beş koltuğu bulunan, Hür Demokrat Parti’den (FDP) Thomas Kemmerich, sağcı popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oylarıyla başbakan seçildi. Yoğun tepkiler üzerine Kemmerich istifasını açıklamak zorunda kaldı ancak yeniden seçimlere gidilip gidilmeyeceği ve krizin nasıl aşılacağı ile ilgili tartışmalar sürüyor.
Alarm çanları çaldı
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da ilk kez sağ popülist oylarla bir başbakanın seçilmiş olması ülkede adeta infial yarattı. Liberallerin yanı sıra Başbakan Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) de AfD ile Thüringen’de örtülü işbirliği yaptığı iddiaları tepkileri arttırdı.
Çünkü başta CDU ve FDP olmak üzere, Almanya’daki demokratik kitle partileri sağcı popülist AfD’ye karşı tavır almış, işbirliği yapmama kararı aldıklarını açıklamışlardı.
Thüringen eyaletindeki başbakanlık seçiminin ardından Almanya'nın birçok kentinde sağ popülist karşıtı protestolar düzenlendi.
Nasyonal Sosyalizm'in 1930’lı yıllardaki yükselişi, insanlık tarihinin en kötü dönemine, İkinci Dünya Savaşı’na ve Yahudi Soykırımı'na yol açmıştı.
Almanlar, bu ağır mirası omuzlarında taşıyor. Nüksetme korkusu da mevcudiyetini hep sürdürdü. Çünkü savaş sonrasında da Nasyonal Sosyalizm fırsatçılarının yeniden kariyer yapmalarına izin verildi.
Dönüm noktası
Aktif bir hatırlama kültürünü yaşatmak, Alman devlet aklının bir parçasını oluşturuyor. Ayrıca Almanya'nın en büyük demokratik kitle partilerinden CDU ile birlikte Alman muhafazakârlar, siyasi yelpazede, kendilerinden daha da sağda yer alacak yeni bir partiye asla izin vermeme yükümlülüğü altına girdiler.
AfD, 2015 yılında Alman siyaset sahnesinde boy gösterene kadar da bu başarıldı.
Ancak CDU ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) gibi Almanya’nın en köklü demokratik kitle partileri son yıllarda destek kaybederken AfD özellikle doğu eyaletlerindeki seçim başarılarıyla adım adım güçlendi, Federal Meclis'e girerek ana muhalefet konumuna gelmeyi başardı, desteğini arttırdı.
Endişe ve güvensizlik artıyor
AfD’nin seçim başarıları alışagelişmiş siyasi denklemleri bozdu, özellikle doğu eyaletlerinde çoğunluğun sağlanması zora girdi. Muhafazakâr CDU ile liberal FDP, hükümet kurabilmek için ya Sol Parti ya da AfD ile işbirliği yapmak zorunda.
CDU’nun doğu eyaletlerindeki parti örgütlerinde, AfD ile işbirliği kapılarının aralanması konusu bir süredir gündeme getiriliyor. Çünkü doğu eyaletlerinde, yaklaşık 30 yıl önce kapanan Demokratik Alman Cumhuriyeti (DDR) diktatörlüğü döneminin hafızalarda bıraktığı izler halen taze, bu nedenle bu bölgedeki muhafazakârlar, batı eyaletlerinden farklı olarak siyasetin solunda yer alan partilerle ittifak yapmaya soğuk bakıyor.
Özetle Alman siyaset yelpazesinde yaşanan değişim süreci Almanya'nın sinir uçlarına dokunuyor, doğu eyaletlerindeki muhafazakâr partilileri, liberalleri AfD ile ortak paydada buluşturabiliyor.
Berlin'deki parti merkezleri, “sağcı popülistlerle hiçbir şekilde işbirliği yapılmayacak” diyerek bir süredir bu gidişatı yasaklarla önlemeye çalıştı. Ancak Thüringen skandalının yaşanması önlenemedi.
Thüringen travması
2 milyon 200 bin nüfusu ile nispeten küçük bir eyalet olan Thüringen Almanya’nın siyasi tarihine daha önce de yine tabuları yıkan bir gelişme ile damga vurmuştu.
1930'da, Thüringen'de ilk kez bir eyalet hükümeti, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) ile kurulmuştu.
Sol Parti'nin Thüringen'deki başbakan adayı Bodo Ramelow, son yaşananlar üzerine sosyal medyada, 2 Şubat 1930 tarihine atıf yaparak, Adolf Hitler’in o gün sarf ettiği sözleri hatırlattı:
“En büyük başarıyı Thüringen’de kazandık. Biz orada belirleyici parti konumundayız… Bugüne kadar hükümeti kuran partiler, bizim katkımız olmadan çoğunluğu sağlayamıyor.”
En radikal kanat
Bu arada AfD'nin Thüringen'de, Björn Höcke liderliğindeki yapılanması, partinin en radikal kanadı olarak değerlendiriliyor ve iç istihbarat teşkilatı Anayasayı Koruma Örgütü tarafından da “aşırı sağcı yönelimler şüphesi” nedeniyle mercek altına alınmıştı.
Şimdi dikkatler Thüringen’deki siyasi krizin nasıl çözümleneceğine çevrildi.
Görünen o ki ne CDU ne de FDP, AfD'nin Thüringen'de gücü elinde bulundurmasını istiyor. Hükümetin kurulamaması ve yeniden seçime gidilmesi halinde de AfD’nin oylarını daha da arttırmasından endişe ediliyor.
Almanya’daki merkez partilerin, diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak sağcı popülistlerin önünü kesebileceğini gösteren somut bir emare yok.
Demokratik kitle partileri güçlerini yitiriyor, aşırı sağın yükselişi önlenemez görünüyor. (DW)