Almanya'nın yeni lideri ve ajandası
Toplumda Angela Merkel’in devamı olacağı algısını oluşturan Scholz, Batı'da ekonomik ve sosyal sorunların yol açtığı dengesizliklere karşı bir dizi ekonomik vaatlerde bulundu.
Almanya'da 26 Eylül 2021 tarihinde yapılan federal seçimlerden altı hafta sonra Olaf Scholz başkanlığında yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu. Koalisyona ortak olan Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller (Grüne) ve Liberaller'in (FDP) parti renklerine atıf yapılarak trafik işareti (Ampel) koalisyonu şeklinde adlandırılan bu yeni hükümetin koalisyon protokolüne bakıldığı zaman programının bir hayli dolu ve yoğun olacağı görünüyor.
Yeni seçilen Şansölye Scholz, 20 yıldan uzun süredir Almanya’da ön saflarda siyaset yapan ve kamuoyu tarafından iyi bilinen bir isim. Başta Sosyal Demokrat Parti'nin genel sekreterliği olmak üzere, federal çalışma bakanlığı, eyalet başbakanlığı yapan Scholz, son olarak da hem Angela Merkel'in yardımcısı hem de federal maliye bakanı olarak görev yapıyordu.
Scholz'un seçim stratejisi
Scholz'un Şansölye seçilmesi kamuoyu için sürpriz oldu. Seçimlerden üç ay öncesine kadar anketlerde partisinin oyu yüzde 12 ile 15 arasında seyrederken, seçimi yüzde 26 oy ile birinci parti olarak kazandı. Bu başarıda rakiplerinin hataları kadar, kendisinin uyguladığı seçim stratejisi ve söylemi de şüphesiz etkili oldu. Scholz'un seçim stratejisi iki temel üzerine oturuyordu. İlk olarak toplumda Angela Merkel'in devamı olacağı algısını oluşturdu. İkinci olarak ise son yıllarda Batı toplumlarında yaşanan ekonomik ve sosyal sorunların yol açtığı dengesizliklere karşı insan onuruna (respekt) vurgu yaparak, asgari ücreti yükselteceğini, emeklilik sistemini istikrarlı hale getireceğini ve Almanya'da yükselen konut fiyatlarını dengelemek için yılda 400 bin konut yapacağını vadetti.
Scholz'un uyguladığı ilk strateji, Almanya'nın toplumsal sosyolojisi açısından son derece önemliydi. Zira 20. yüzyılda iki dünya savaşı ve iki Almanya'nın birleşmesi gibi çok sayıda çalkantılı süreç yaşayan Alman toplumu, günümüzde radikal değişimlere karşı çoğunlukla ihtiyatla yaklaşan bir yapıya sahiptir. Bu açıdan Scholz'un Merkel'in devamı olduğuna vurgu yapması kendi içinde son derece tutarlıdır. Nitekim 16 yıldır Almanya'da şansölyelik yapan Merkel, Alman toplumunda bir istikrar unsuru olarak görülüyor.
Scholz'u yakından tanıma imkanı bulmuş biri olarak devlet tecrübesinin dışında kendini çok iyi yetiştirmiş birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Almanya'nın yeni Şansolyesi hakkında edindiğim en temel izlenim Scholz’un ilgi alanının tarih, iktisat, sosyoloji ve güncel konular olmak üzere çok geniş bir alana yayıldığıdır. Diğer yandan Scholz'u yakından tanıyan herkes onun toplumsal trendleri iyi algılayan ve ona göre politikalar üretme arzusunda olan bir yapıya sahip olduğunu teyit edecektir. Nitekim Almanya'nın bir göçmen toplumu haline geldiğini bir siyasetçi olarak Almanya'da ilk vurgulayanlardan ve göçmenlerin önünü siyaseten açan nadir siyasetçilerden birisiydi Scholz. Yine bundan birkaç yıl önce bir gazetecinin "Kitap okuyor musunuz ve eğer okuyorsanız ne tür kitaplar okuyorsunuz?" sorusuna; "Evet okuyorum, daha çok 2007 dünya ekonomik krizinden sonra, kriz öncesi kalkınma performansı gösteremeyen Almanya ve ABD gibi ileri derecede sanayileşmiş ülkelerin bu kalkınma tuzağından nasıl çıkabilecekleriyle ilgili kitaplar okuyorum." şeklinde cevap vermişti. Scholz aynı röportajda bu gibi konularla ilgili beğendiği yazarları davet edip onlarla istişarelerde bulunduğunu da konuştuğunu da belirtmişti.
Ampel koalisyonunun vadettikleri
Scholz başkanlığında kurulan koalisyonun 178 sayfalık protokolüne bakılırsa, önümüzdeki dört yıl için öngörülen icraatları üç ana başlık altında toplamak mümkün.
Hükümetin ilk hedefinin toplumdaki sosyal adaleti tesis etmek olduğu söylenebilir. Bu açıdan asgari ücreti yükseltmek, emeklilik sistemini sürdürülebilir kılmak ve ülkedeki konut problemini çözmek için yılda 400 bin yeni konu inşa etmek bu bağlamda atılacak adımlar.
Hükümetin hedeflediği bir diğer icraat alanı ise enerji ve çevre olacak. Bu çerçevede Almanya'da tüketilen enerjinin yüzde 45'ine tekabül eden yenilenebilir enerji oranını hükümet 2030 yılında yüzde 80'lere çıkartmayı hedefliyor. Bunun için rüzgar, güneş ve farklı yenilenebilir enerjilere çok ciddi bir yatırımlar yapılması bekleniyor. Bu iş için kamu ve özel sektörün yapacağı yatırımların miktarının 900 milyar avroya varması bekleniyor. Ayrıca emisyon oranını azaltmak için daha önce kararlaştırıldığı gibi 2022 nükleer enerji santrallerinin, 2030'da ise kömür santrallerinin kapatılması planlanıyor. Buna ek olarak 2030 yılına kadar piyasaya 15 milyon elektrikli aracın sürülmesi düşünülüyor. Diğer taraftan hükümet, yeşil enerjiye yönelik bu dönüşüm ile sadece Almanya'daki enerji tüketimini yenilenebilir enerjiye dönüştürmeyi hedeflemiyor, aynı zamanda Almanya'nın çevre teknolojileri üretiminde elde edeceği beceriyi ihracat kalemine de çevirmek istiyor.
Hükümetin dönüşüm sağlamak istediği bir diğer alan ise dijitalleşme sahasıdır. Son yıllarda dijitalleşme Almanya'da en çok tartışılan konulardan biri. Hükümet ortağı partilerden FDP, dijitalleşme konusunu seçim programının merkezine koydu. Almanya, dijitalleşme ve yapay zeka konusunda Çin ve ABD'nin gerisinde olduğunun farkında. Bundan dolayı Merkel hükümeti döneminde de bu konuda ekonomi bakanlığı tarafından bir dijitalleşme master planı açıklandı. Bu çerçevede Alman üniversitelerindeki yapay zeka kürsülerinin sayısı 50'den 151'e çıkarıldı. Ayrıca devlet, dijitalleşme projelerine farklı teşvik paketleri de geliştirdi. Scholz hükümeti de bir dijitalleşme bakanlığı kurarak bu alandaki dönüşümü hızlandırmayı ve en azından ABD ve Çin ile aynı seviyeye gelmeyi arzuluyor. Ayrıca dijitalleşmeyi destekleyecek farklı altyapı projeleri de uygulanmak isteniyor.
Dış politika
Olaf Scholz hükümetinin dış politikada uygulayacağı siyaset seleflerinden çok farklı olmayacak. Fransa ile özel ilişkiler, AB entegrasyon sürecinin derinleşmesi, transatlantik ilişkilerin muhafazası gibi ana başlıkların dışında Rusya ve Çin'e karşı alınacak tutum Merkel döneminde tam olarak netleşmemişken, Scholz döneminde ne olacağını kestirmek şu aşamada çok kolay değil. Bunun biraz da oluşacak konjonktürün etkisi ile de şekilleneceği öngörülebilir. Ayrıca Türkiye ile ilişkilerin de Merkel’in 2018 yılından sonra Türkiye'ye uyguladığı politikalardan çok farklı olmayacağını düşünebiliriz. Tabii yeni dışişleri bakanının Yeşiller'den olması farklı konularda Almanya'nın Türkiye'ye olan eleştirilerinin dozunu yüksek tutabilir. Fakat neticede Türkiye'yle ilişkilerde ciddi bir dönüşüm beklenmiyor.
Sonuç olarak üç partinin koalisyon protokolünün ana başlığının "Daha Fazla İlerlemek İçin Cesur Olmak" (Mehr Fortschritt Wagen) olduğunu düşünürsek, Scholz hükümetinin programı ve ekip yapısı her ne kadar ilerlemeye müsaitse de kritik anlarda ne kadar cesur olacaklarını bekleyip göreceğiz. (AA)