Erdoğan’ın tarih bilgisi hurafeye dayanıyor... Kaybedilen yerler...
Cumhurbaşkanı Erdoğan “33 yıl hasta dev diye takdim edilen Osmanlı’yı bir karış toprak kaybetmeden yöneten Sultan Abdülhamid’e hakaret haddini aşmaktır” sözleriyle İkinci Abdülhamid döneminde hiç toprak kaybedilmediğini söylüyordu ancak gerçek öyle değildi...
Liderler Özel Söyleşisi” programına konuk olan Meral Akşener, Erdoğan dönemini Abdülhamid dönemine benzeterek şunları söylemişti:
“Abdülhamid Han Osmanlı padişahı. O günün şartlarında oluşan demokrasi rüzgârlarının yansıması var. O tavır karşısında bir davranış biçimi var. Hürriyet ve İtilaf da var İttihat ve Terakki Cemiyeti de var. Bu bir istibdat sistemine karşı, istibdat rejimine karşı tekleşmeye tek adamlığa doğru giden bir sisteme karşı başkaldırıdır. Buranın öznesi eğer Abdülhamid ise bugünün öznesi Recep Tayyip Erdoğan'dır. Onu söylemeye çalışıyorum.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP Gençlik Kolları tarafından Yeni Adana Stadyumu'nda düzenlenen, "Bir Gençlik Şöleni" etkinliğinden de İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'i hedef aldı. Erdoğan, "Meral Hanım sen kim Abdülhamid'e dil uzatmak kim? 6'lı masadan 3 tanesi var ki bunlar Sultan Abdülhamid'e hiç dil uzatmamıştı. Şimdi ne oldular?" dedi.
Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
“Abdülhamid Sultan’a dil uzatan, laf atan hanımefendiye şunu sormak lazım; 33 yıl hasta dev diye takdim edilen Osmanlı’yı bir karış toprak kaybetmeden yöneten Sultan Abdülhamid’e hakaret haddini aşmazlıktır. Ve bu haddini aşanlara bu millet 2023 seçimlerinde haddini bildirecektir. Meral hanım, sen kim Sultan Abdülhamid’e saygısızlık kim…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan “33 yıl hasta dev diye takdim edilen Osmanlı’yı bir karış toprak kaybetmeden yöneten Sultan Abdülhamid’e hakaret haddini aşmazlıktır” sözleriyle İkinci Abdülhamid döneminde hiç toprak kaybedilmediğini söylüyordu ancak gerçek öyle değildi.
Soner Yalçın 13 Ocak 2015 tarihli yazısında İkinci Abdülhamid döneminde Mısır, Girit, Tunus, Sudan, Teselya, Niş, Habeşistan, Kıbrıs, Romanya, Karadağ, Bulgaristan, Bosna Hersek, Artvin, Kars, Ardahan, Van'ın bir bölümünün kaybedildiğini yazmıştı.
Yalçın’ın yazısının ilgili bölümü şu şekilde:
“II. Abdülhamit hayranları önceleri “II. Abdülhamit hiç toprak kaybetmedi” yalanına sarıldı. Olmadı… Çünkü…
Neleri kaybetmedik ki; Mısır, Girit, Tunus, Sudan, Teselya, Niş, Habeşistan, Kıbrıs, Romanya, Karadağ, Bulgaristan, Bosna Hersek, Artvin, Kars, Ardahan, Van'ın bir bölümü…
Sadece toprak kaybı değil…
II. Abdülhamit, özellikle Kafkasya ve Balkanlar'da uygulanan sistemli yok etme politikası karşısında, buralardaki halkını koruyamadı ve göç taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti muhacir resmi belgelerine göre, bu dönemde katliam, açlık ve hastalıktan yaklaşık 500 bin kişi hayatını kaybederken, kurtulan yaklaşık 2 milyonu aşkın kişi göç etmek zorunda kaldı.
Örneğin… 93 Harbi sonucunda, resmi istatistiklere göre, Rumeli'den 767.339; Batum ve Kars havalisinden yaklaşık 300 bin kişi Anadolu'ya göç etti.
Fakat…
Üzerinde durulmayan önemli bir kayıp daha var:
Osmanlı'yı yarı sömürge ülke haline getiren ekonomik anlaşmaların altında da II. Abdülhamit'in imzası var!
Bizim resmi tarihimiz, “toprak alma”- “toprak kaybetme” üzerine inşa edilmiştir.
Meselelerimizi hiç ekonomik temelli tartışmıyoruz. Bu da gerçekleri görmemizi engelliyor.
II. Abdülhamit'in siyasetinin ekonomisine bakmak gerekiyor ki, gerçekler tam olarak anlaşılabilsin…
Gözden kaçırılan o hakikat şu…
AYNI YOLUN YOLCUSU
Borç istemenin onur kırıcı olduğunu düşünen Osmanlı, Kırım Savaşı'nın getirdiği maliyetin altından kalkamayınca, -zaten bozuk olan maliyesini düzeltebilmek için- tarihinde ilk kez dış borç almak zorunda kaldı.
Müttefikleri İngiltere ve Fransa da dış borçlanmayı teşvik etti.
Bunun üzerine Osmanlı, Londra'da Palmer, Paris'te Goldschmidt kurumlarından 24 Ağustos 1854'te, (Mısır'dan gelecek vergi karşılık gösterilerek) 3 milyon İngiliz lirası borç aldı. (Kaçak Ak Saray gibi, borcun bir bölümü Dolmabahçe Sarayı'nın yapımına harcandı!)
Bu ilk borçtan sonra alınan borçların ardı arkası kesilmedi…
Osmanlı; 1854-1875 döneminde 15 sözleşmeyle toplam borcu, 239 milyon lira oldu. Borçların verimli kullanılamaması sonucu, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale geldi. 1874'te devlet mali iflasın eşiğine geldi; çünkü dış borç anapara ve faiz ödemeleri bütçe gelirinin yüzde 73'üne ulaştı. Osmanlı, 1876'da morotoryum ilan etti. Osmanlı sarrafları, bankerleri ayaklandı ve Avrupalı alacaklılar Londra ve Paris'te miting yaptı.
Abdülaziz askeri darbeyle tahtan indirildi…
V. Murat'tan sonra tahta oturan II. Abdülhamit, önce iç borç alınan finans kurumlarıyla anlaştı; 10 Kasım 1879'da “rüsumu sitte” sözleşmesi yaptı. 10 yıllık süreyle; tuz, ispirto, tütün tekeli, damga resmi, alkol vergisi, bazı belirli bölgelerdeki balıkçılık vergisi ve ipek böceği kozasından alınan dört ayrı dolaylı vergi gelirlerini alacaklı Galata bankerleri ile İngiliz-Fransız ortaklı Osmanlı Bankası eline verdi.
II. Abdülhamit, dış alacaklılar Avrupalılarla da anlaştı; ve 20 Aralık 1881'de Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı maliyesini uluslararası mali denetime açtı. Yani, ilk kez devletin iktisadi faaliyetlerinin yönetimi yabancıların kontrolüne verildi.
Böylece… İç alacaklılara Osmanlı tahvilatı verildi. (Ki, bunlar “Avrupa sermayesi gelsin ve tahvillerimizin değeri artsın” diye seslerini çıkarmadı.)
Yani, tuz, ipek, tütün, alkol, balık, gümrük, gelir, damga resmi vergileri Avrupalı alacaklılara verildi. Bununla beraber Avrupa sermayesinin etkinliği artırdı; yabancı şirketlere çok büyük imtiyazlar verildi.
II. Abdülhamit'in marifetleri bitmedi…
Osmanlı'nın borç ödemelerini güvence altına almak; vergilerini toplamak ve mali denetimini yapmak amacıyla, İngiliz ve Fransızların himayesinde Düyun-u Umumiye kurulmasını onayladı.
Osmanlı battıkça battı…
II. Abdülhamit borç almayı sürdürdü; 1886, 1888, 1890, 1891, 1893, 1894,1896, 1902, 1903, 1904, 1905'te borç anlaşmaları imzaladı.
II. Abdülhamit'in bu borçlarını Atatürk Cumhuriyet'i ödedi!
AKP'nin belediye başkanının makamına o resmi koymasına kimse şaşırmamalı. Aynı yolun yolcusu bunlar…” (Ajanslar)