İtalya'da aşırı sağın iktidarı nasıl okunmalı?
Prof. Dr. Michelangelo Guida, İtalya'da 25 Eylül'de düzenlenen genel seçimin sonuçlarını Avrupa'da sağın yükselişi bağlamında kaleme aldı.
Geçen hafta tüm dikkatler, 2018'deki yüzde 4,3'lük oy oranından büyük bir artışla yüzde 26'dan fazla oy alarak ilk sırada yer alan Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya'nın Kardeşleri (FdI) Partisindeydi. Seçimi kazanan Meloni'nin bir ay içinde hükümeti kurması bekleniyor. Yabancı gözlemciler, yeni hükümetin Rusya'nın saldırganca tutumlarına vereceği yanıt ve Avrupa Birliği (AB) kurumlarına karşı alacağı tavır hususlarında endişe duyuyor. Türkiye'de de İtalya'nın iki ülke arasındaki dostça politikalarından vazgeçmesinden korkuluyor. Ancak Meloni'nin, her ne kadar temsilcisi olduğu siyasi gelenek sükunet taraftarı olmasa da son seçim kampanyasından yola çıkarak ılımlı bir politika tercih edeceği öngörülebilir.
Yabancı gözlemciler, yeni hükümetin Rusya'nın saldırganca tutumuna vereceği yanıt ve AB kurumlarına karşı alacağı tavır hususlarında endişe duyuyor.Meloni ve partisi
İtalya'nın Kardeşleri lideri Meloni 1977'de Roma'da doğdu ve bir işçi mahallesinde büyüdü. 1995 yılında İtalyan Sosyal Hareketi gençlik kollarına girerek siyasi kariyerine ilk adımı attı.
Benito Mussolini'nin lideri olduğu Salò Cumhuriyeti'nin sempatizanları tarafından 1946'da kurulan İtalyan Sosyal Hareketi, ulusal çapta küçük bir partiydi. Faşist ideolojiye açık bir şekilde referans vermese ve ana akım siyasi aktörler tarafından kabul edilmeye çalışılsa da milliyetçi, muhafazakar ve militarist kimliği aşikardı. Buna rağmen İtalya'daki parçalanmış siyaset sahnesinde küçük ama önemli bir aktördü. Genel seçimlerde genellikle yüzde 5 ile yüzde 6 arasında bir oy potansiyeline sahip olmasına rağmen herhangi bir hükümetin ortağı olamazdı.
Meloni'nin, her ne kadar temsilcisi olduğu siyasi gelenek sükunet taraftarı olmasa da son seçim kampanyasından yola çıkarak ılımlı bir politika tercih edeceği öngörülebilir.
Meloni gençlik kollarına girdikten sonra İtalyan Sosyal Hareketi, amblemindeki mevcut üç renkli alev sembolünü koruyarak "Milliyetçi Birliği" ismiyle daha ılımlı bir orta-sağ partiye dönüştü. Bu dönüşümün akabinde de Silvio Berlusconi liderliğindeki seçim ittifakının en önemli ikinci partisi oldu. Bu başarıya ulaşabilmek için parti, en ufak bir tereddüde mahal bırakmaksızın Mussolini dönemi ırkçı politikalarını ve savaşa girme kararını şiddetle kınayarak demokratik sisteme bağlılığını vurguladı. Meloni de partinin bu yeni politikasına katıldı. 2006'da Temsilciler Meclisine seçilen Meloni, kısa süre sonra dördüncü Berlusconi hükümetinde Gençlik Bakanı aynı zamanda da İtalya'nın en genç bakanı oldu.
Sonraki yıllarda orta-sağ koalisyonunun düşüşüyle Meloni kendi siyasi hayatını yeniden şekillendirmeye çalıştı. Nihayet Aralık 2012'de Milliyetçi Birliği'nden gelen bazı yöneticilerle İtalya'nın Kardeşleri Partisini kurdu ve 2 yıl sonra parti başkanı oldu. Meloni'nin yeni partisi, ilk başlarda orta sağ koalisyonunun küçük bir ortağıydı. O yıllarda Kuzey Ligi lideri Matteo Salvini, popülist, Avrupa karşıtı, İslamofobik ve zenofobik söylemleriyle kısa bir süre sonra koalisyon lideri oldu.
Meloni'nin söylemleri ise her zaman daha ılımlı tonlar ve gerçekleşebilecek vaatler içeriyordu. O yüzden şüphesiz kendi hareketi içerisinde faşizmi ve militarizmi inkar etmeyenler bulunmasına rağmen Meloni'nin hareketinin ana karakterinin çok daha ılımlı olduğu söylenebilir. Popülizmden ve uç sağ söylemlerden kaçınarak çok ılımlı bir strateji ile seçmenin karşısına çıkan Meloni, dengeli vaatlerde bulundu. Böylece son seçimlerde, değişim hayali kuranların oylarını topladı. Bunlara ilaveten nispeten genç, tek kadın parti lideri olması ve Roma şivesiyle doğrudan ve kolay anlaşılabilen bir dil konuşması gibi liderlik özelliklerinin başarısındaki etkisi de akılda tutulmalıdır.
Ancak Meloni'nin büyümesindeki en büyük etken, İtalyan siyasi parti sistemindeki başarısızlıklardır. 2010'dan sonra yaşlanan bir toplumda gençler için bir alan açılmaması veya ekonominin tatmin edici şekilde büyüyememesi, belli bir kitleye veya ideolojiye dayanmayan protesto partilerinin yükselişini tetikledi. Bunların en önemlisi önceki seçimlerde oyların yüzde 32'sini ve önemli yerel yönetimleri kazanan 5 Yıldız Hareketi'dir. Ancak hükümette ve büyük şehir yönetimlerinde söz sahibi olunca vadettiği köklü değişimlerin sadece bir kısmını gerçekleştirebildi.
Asıl meseleye dönersek önümüzdeki günlerde hükümetin nasıl şekilleneceği, kimlerin bakan ve parlamento başkanları olacağına bakılmalı. İtalya'nın Kardeşleri elbette en önemli bakanlıkları kontrol etmek isteyecektir. Ancak şimdiden dışişleri ve ekonomi gibi en hassas bakanlıkları alarak aç gözlü mü ılımlı mı davranacak, kestirmek zor.
İtalya'nın Kardeşleri son seçimde en çok oy alan parti olsa da unutulmamalı ki seçimlerde varlık göstererek hükümetin önemli bir ortağı olan Berlusconi, kendisine Meloni'nin politikalarını dengelemek için bir rol biçecektir. Ayrıca temsili bir anayasal göreve sahip olsa da her zaman mevcut istikrarı sürdürmek ve AB ile uyum sağlamak için dengeleyici bir rol oynayan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella da bakanlar listesini ilk gören olacak.
Yeni bir İtalyan dış politika görecek miyiz?
Meloni, Kovid-19 salgını sonrası AB'nin bütçesinden daha büyük bir pay alabilmek için savaşacağını seçim kampanyasında beyan etmişti ama diğer popülist partilerin aksine Brüksel'le çok keskin bir yol ayırımına gireceğini söylemedi. Bilakis bütün oyuncular, halihazırda İtalya'nın AB Kurtarma Fonu planından en çok faydalanan ülke olduğunu ve ülkenin devasa kamu borcuyla Berlin, AB ve Avrupa Merkez Bankasının politikalarına bağlı kalması gerektiğinin farkındalar. Ancak İtalya'da ve diğer üye ülkelerdeki orta-sağ partilerin yükselişi, AB entegrasyonu ve merkezileşme politikalarında bir yavaşlama, hiç olmazsa bir yumuşama görüleceği rahatlıkla söylenebilir.
Bununla beraber Meloni, Ukrayna-Rusya konusunda NATO politikasıyla uyumlu net bir tavır sergiledi. Bu tutum, tarihsel olarak da şaşırtıcı değil çünkü eski İtalyan Sosyal Hareketi de antikomünist ve NATO'cu bir politika izlemişti. Bu noktadan sonra da bu mevzuda değişim beklenmiyor. Fakat unutulmamalı ki İtalyan halkı, Mario Draghi hükümeti döneminde Ukrayna'ya silah desteğine olumlu bakmadı ve bu bakış halihazırda da devam edecektir.
Salvini'nin, İçişleri Bakanlığına dönmek için çabaladığı biliniyor. Yeniden bakan olmasa da onun mülteci-yasa dışı göç stratejisinin devam etme ihtimali çok yüksek. Hatırlanmalı ki bu strateji Libya sahilini kontrol eden gruplarla uzlaşarak yasa dışı göçü orada durdurmak ve insan haklarını göz ardı ederek göçmenleri Libya kara sularından çıkmadan geri göndermekti. Yeni hükümet de yasa dışı yollarla ülkeye girenleri ve ülkede suç işleyen yabancıları geri gönderecek, ilticayı zorlaştıracaktır.
İtalya ile Türkiye arasında eskiye dayalı, önemli ticari ilişkiler bulunuyor. Dışişleri bakanı olacak kişinin bu hususta büyük bir değişikliğe gideceğini düşünmek güç. Sol veya sağ bütün İtalyan koalisyon hükümetleri, iki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmek istedi. Ayrıca Ukrayna krizinde tekrar gördüğümüz gibi Türkiye'nin jeostratejik konumu çok büyük bir önem arz ediyor.
Türkiye'nin AB üyeliği konusunda ise Meloni, seçim kampanyası boyunca herhangi bir açıklama yapmadı. Ancak İslam ve Müslüman kültürünün, İtalyan ve Avrupa değerleriyle uyuşmadığını tekrar tekrar ifade ederek Türkiye'nin Avrupa ailesinin bir parçası olamayacağını düşündüğü aşikar. Ancak Berlusconi hükümetleri bize gösteriyor ki sağ hükümetler çok pragmatik yaklaşımlar sergileyebiliyorlar. Türkiye'de Berlusconi'nin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile samimi ilişkilerini hatırlayan çok ancak aynı koalisyon hükümetinin ortağı olan Kuzey Ligi'nin Türk ve İslam düşmanlığını hatırlayan çok az kişi var. Başka bir deyişle AB içerisinde başka üye ülkelerin Türkiye'nin tam üyeliğine karşı oldukları ve bu üyeliğin zaten başkaları tarafından engelleneceğini bilen Roma, ekonomik ikili ilişkileri ve İtalya’nın imajını güçlendirmek amacıyla hep olumlu ifadeler kullandı ve Türkiye'nin AB üyeliğine açıkça -ama samimiyetsiz- destek verdi.
Sonuç olarak Avrupa'da bir kez daha İslamofobi'yi besleyecek bir siyasetçinin yönetime gelmesi hakikaten endişe verici bir gelişme iken İtalyan ve küresel basın bu meseleyi görmezden gelerek seçimin yaratabileceği diğer değişimler için gereksiz bir endişe ve merak duyuyor. (AA)
*Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Hürseda Haber'in editöryal politikasını yansıtmayabilir.