Hizbullah Tel Aviv'i askeri kıskaca aldı
Bu nedenle hükümet ve ordunun, Hizbullah karşısında işgal altındaki toprakların güvenliğini korumadaki zayıflığı, tersine göçü hızlandıracaktır. İstatistiklere göre İsraillilerin yüzde 90'ı işgal altındaki topraklardan göç etmeyi düşünüyor.
Son birkaç gündeki gelişmelerin kanıtladığı ve uluslararası analistler ve bizzat İsrailliler tarafından kabul edildiği üzere, Güney Lübnan'dan işgal altındaki topraklara yapılan roket salvosu, Hizbullah ile İsrail rejimi arasındaki karmaşık askeri ve güvenlik denklemlerinde yeni bir sayfa açtı. Öyle ki artık Lübnan hareketinin Tel Aviv'e yönelik askeri caydırıcılığında yeni bir dönemin başladığı hakkında konuşmamız gerekiyor.
İşgal altındaki bölgelere çok sayıda roket atıldıktan ve çok sayıda işgalci yaralandıktan sonra yerleşimciler, Netanyahu hükümetinin son üç aydır direniş gruplarına yönelik yaptığı savaş tehditlerini yerine getirerek kararlı bir yanıt vermesini beklediler. Ancak Netanyahu'nun elindeki tek seçeneğin, birkaç havan mermisi ve roket fırlatmaktan ibaret olduğu görüldü.
İsrailli yetkililer Lübnan'dan gelecek herhangi bir saldırıya karşılık vereceklerini iddia etseler de, Netanyahu'nun Hizbullah'tan operasyonu durdurmasını rica etmesi, Tel Aviv'in Hizbullah'la çatışmaya giremeyecek kadar zayıf olduğunu kanıtladı. Hizbullah, Perşembe günkü operasyonun sorumluluğunu üstlenmese de, örgütün koordinasyonu olmaksızın Lübnan'dan herhangi bir saldırı yapılamayacağı kesin ve İsrailli yetkililer de bunu çok iyi biliyor.
Hizbullah karşısındaki caydırıcılığı kaybetmek
Netanyahu ve diğer İsrailli yetkililerin, sürekli birkaç cephede savaşabilme yetenekleriyle övünmelerine rağmen Lübnan topraklarından yapılan son saldırılara verdikleri tepkiler, artık şartların değiştiğini ve bölgesel gelişmelerin geleceğini direniş gruplarının belirlediğini gösteriyor.
Hizbullah ve İsrail ordusu 2006'dan beri ateşkes durumunda, ancak bu süre zarfında direniş hareketi askeri yeteneklerini geliştirmeyi başardı ve İsrailli düşmanına karşı askeri caydırıcılık tesis etti. Şu anda Hizbullah'ın binlerce insansız hava aracı ve füzesinin yanı sıra Suriye savaşlarında becerilerini geliştirmiş, iyi eğitimli ve deneyimli muharip güçleri var ve bunlar ihtiyaç duyulursa işgal altındaki bölgeleri hedef almak için kullanılabilirler.
Hizbullah'ın caydırıcı gücü bir sır değil ve İsrailliler de bu gerçeği kabul ediyor. İsrail eski savunma bakanı Avigdor Lieberman geçtiğimiz günlerde Netanyahu'nun hâlâ zayıf olduğunu ve İsrail'in Hizbullah'a karşı caydırıcılığının azaldığını itiraf etti. Times of Israel gazetesi de bir haberinde, Netanyahu'nun kabinedeki bakanlarına Tel Aviv'in filizlenen iç çatışmaların ortasında Hamas ve Hizbullah ile savaşa giremeyeceğini vurguladığını aktardı. Netanyahu ayrıca Tel Aviv'in daha büyük çaplı çatışmalara girmekten kaçınması ve birleşik bir cephe sunması gerektiğini söylemiş.
İsrail Ordusu Genelkurmay Başkanı Herzi Halrvi'nin, roket saldırısının ardından kabinenin düzenlediği güvenlik toplantısında, Hizbullah'a karşı durumu tırmandırmaya karşı çıktığı ve Hizbullah'ı denklem dışında tutarak Hamas’a odaklanmanın İsrail'in çıkarına olduğunu söylediği de bildirildi. İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki sadece Hamas'a ait mevzileri hedef alması ve Hizbullah mevzilerini vurmaya cesaret edememesinin nedeni buydu.
Tel Aviv'deki üst düzey yetkililerin bu türden açıklamaları, İsrail'in Hizbullah'a cevap vermekten uzak ve Netanyahu'nun Lübnan direnişinin füze saldırılarına cevap verme iddiasının sadece iç tüketime yönelik olduğunu gösteriyor.
Aralarında Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrallah'ın da bulunduğu Hizbullah yetkililerinin, herhangi bir saldırıya kararlı bir şekilde karşılık verecekleri konusunda İsrail hükümetini uyarması Siyonistler arasında korku yarattı. İsrail medyası ve yetkilileri, Seyyid Nasrallah'ın vaatlerini yerine getireceğini kabul ediyor ve bu nedenle temkinli davranıyor. Yeni bir savaş çıkması halinde bu kez işgal altındaki tüm bölgelerin Hizbullah'ın füze yağmuru altında kalacağını iyi biliyorlar.
İsrail güvenlik yetkilileri son yıllarda, İsrail ile Hizbullah'ın yeniden çatışması durumunda işgal altındaki topraklara her gün binlerce füze atılacağını defaatle itiraf ettiler. Aslında Tel Aviv'i son 17 yılda Hizbullah'a karşı yeni bir savaş başlatmaktan alıkoyan şey de, Hizbullah'ın geliştirdiği bu caydırıcılıktır.
Öte yandan Hizbullah kuvvetleri, füze ve insansız hava aracı gücünün yanı sıra, Suriye savaşında, gelecekteki çatışmalarda işgal güçlerine ölümcül darbeler indirebilecek pek çok askeri deneyim kazandı. İsrailli yetkililer daha önce Suriye krizinin sona ermesine izin vermemeleri gerektiği uyarısında bulunuyordu, zira Lübnanlı direniş savaşçılarının geri dönmesiyle işgal altındaki topraklara yönelik tehditler artacak ve olası bir çatışmada İsrailliler koşulların üstesinden gelmekte çok zorlanacaklardı.
İsrail'in zayıflığının ordu ve halk üzerindeki psikolojik etkileri
İsrail'in aşırılıkçı kabinesinin Hizbullah karşısında çaresiz kalması işgal altındaki topraklarda büyük psikolojik etkilere yol açıyor. Netanyahu kabinesinin baş düşman olan Hizbullah karşısındaki aşırı acizliği, İsrail vatandaşlarının can ve mal güvenliğinden yana dehşete kapılmasına yol açıyor; zira kendi savunmaları için cakacı liderlerine artık güvenemiyorlar.
Son on yılda Gazze direniş gruplarıyla art arda yaşanan savaşlar yüzünden yüzbinlerce insan işgal altındaki topraklardan göç etti ve bu konu Tel Aviv yetkilileri için alarm zilleri çalıyor. Bu nedenle hükümet ve ordunun, Hizbullah karşısında işgal altındaki toprakların güvenliğini korumadaki zayıflığı, tersine göçü hızlandıracaktır. İstatistiklere göre İsraillilerin yüzde 90'ı işgal altındaki topraklardan göç etmeyi düşünüyor. Geçtiğimiz on yıllar boyunca Yahudiler, güvenlik ve birleşik bir devletin kurulması uğruna işgal altındaki topraklara göç ettiler ve barış bulamazlarsa ülkelerine geri kaçacaklar.
Ayrıca, görece güvenli ve ağır silahlı bir ordunun gölgesindeki işgal topraklarına milyarlarca dolar yatırım yapan Yahudi kapitalistler; Tel Aviv'in en başta Hizbullah olmak üzere direniş gruplarına karşı sergilediği zayıflık emarelerinin belirginleşmesiyle sermayelerini İsrail rejiminden çekecekler. Verilere göre son üç aydaki protestolar boyunca İsrail ekonomisinde 80 milyar dolardan fazla bir sermaye çıkışı yaşanması ve 255 Yahudi yatırımcının da protestoların sürmesi ve radikallerin kabineyi kontrol etmeye devam etmeleri halinde on milyarlarca doları yurt dışına transfer edeceklerini söylemesi dikkat çekici. Dolayısıyla işgal altındaki topraklardaki sermaye çıkışı ve tersine göç, İsrail rejiminin gerilemesini hızlandıracaktır ve bunun işaretleri son aylarda ortaya çıkmaya başlamıştır.
Öte yandan İsrail'in Hizbullah'a karşı caydırıcılığını yitirdiğini kabul etmesi, kaçınılmaz biçimde ordu güçleri üzerinde olumsuz etkiler bırakıyor. İsrailli komutanlar şimdiye kadar politikacılarının böbürlenmelerine dayanarak İsrail'in Batı Asya'nın en büyük askeri gücü olduğunu iddia ettiler, ancak şimdilerde kendilerini zayıf hissediyorlar ve bu durum birliklerinin moralini topluca bozabilir.
İsrailliler geçmişte kendilerini yenilmez hissettikleri için savaş açıyorlardı, ancak bundan sonra pek çok yurttaş Hizbullah'ı yenme konusunda hayal kırıklığına uğradıkları için orduya katılmaktan kaçınacak. Geçtiğimiz haftalarda çok sayıda asker ve subay, aşırı sağcı liderlerin politikalarına kazan kaldırdı ve hatta bazıları kışlalarını terk ettiler.
İsrailliler için güvenlik, varoluşsal bir ölüm kalım meselesidir; savunma ve güvenliklerinin çöktüğüne hükmederlerse orduda hizmet etme motivasyonlarını kaybederler. Hizbullah karşısında, kendilerini baştan kaybedenler olarak gördükleri ve yok oluşları ile sonlanacakları yeni bir savaşa asla girmeyeceklerdir.
Siyasal bir kriz ve toplumsal bir yarılma ile mücadele eden İsrail rejimi, Hizbullah'la karşı karşıya gelmesi durumunda yok oluşun eşiğine biraz daha yaklaşacak ve belki de tükenmiş vücuduna alacağı bu son darbe, 80. yıldönümü kutlamalarını iyice rüya haline getirecek.(Alwaght/Çeviri: Medya Şafak)