Pakistan’da İmran Han ve generaller karşı karşıya
Pakistan’da geçen yılın nisan ayından bu yana kaos hâkim. Eski Başbakan İmran Han’ın hükümeti, o tarihte mecliste yapılan güven oylamasında çoğunluğun “hayır” oyuyla düşmüştü.
Geçtiğimiz hafta boyunca eski Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Lahor’daki konutu silahlı polisler tarafından kuşatıldı ve polis ile ordu arasında yer alan ama sivillerin kontrolünde baskıcı bir güç olan korucular hazır bekledi. Yargıtay Başyargıcı, Han’ın tutuklanmamasında karar kıldı, ancak Han’ın uzun süre hapiste kalmayacağı konusunda şüpheleri mevcut. Partisi Pakistan Adalet Hareketi’nin (PTI) tüm lider kadrosu şu anda parmaklıklar ardında. Devletin baskısı tüm hızıyla devam ediyor.
Bu durum, PTI ile ordu ve onun gözde siyasetçileri ve geçen nisan ayında Han’ı görevden uzaklaştırdıktan sonra manevra ile işbaşına getirdiği hükümet arasındaki siyasi savaşın dramatik bir şekilde tırmanmasına işaret ediyor. Yeni idare esasen Butto-Zerdari ve Şerif ailesinin başını çektiği hanedan partilerinden müteşekkil bir koalisyon. Kurulmasından bu yana Han, defalarca ABD’yi Afganistan ve Ukrayna’daki müdahalelerini desteklemeyi reddetmesi nedeniyle kendisine karşı hükümet darbesi tertip etmekle suçlamıştı. Çok sayıda ABD aleyhtarı protestocu sokaklara dökülerek Han’ın görevine iade edilmesini talep etmişti.
Genellikle Pakistanlı liderler ancak halk desteğini bir ölçüde kaybettiklerinde zor yolla görevden alınabilirler. Eğer bu olmazsa alternatifler sınırlıdır; yurt dışına sürgün ya da cinayet. Zülfikar Ali Butto, Yargıtay’da 4’e 3 oyla idam edilmişti, Navaz Şerif Suudi Arabistan’a sürgüne gönderilmiş, Benazir Butto da seçim kampanyasının başında şaibeli bir suikasta kurban gitmişti. Peki Han? Tüm kamuoyu yoklamaları onun bir sonraki genel seçimlerde ülkeyi silip süpüreceğini gösteriyor. 8 Mayıs’ta, hiçbir ortak paydada buluşmayan gergin bir askeri yönetim ve siyasi yıkımdan korkan Şerif hükümeti, eski bir yolsuzluk davasıyla ilgili olarak Yargıtay’da bulunduğu sırada bir korucu ekibi göndererek Han’ı yakalama kararı aldı. Han apar topar bakımsız bir cezaevine götürüldü.
Çok geçmeden Başyargıç onun serbest bırakılmasında karar kıldı ve baskın talimatını verenleri kınadı. Fakat 9 Mayıs günü yaşananlar dramatikti. Binlerce PTI taraftarı Lahor ve Rawalpindi’deki kışlaları işgal ederek ve Mianwali’de bir model uçağı tahrip ederek orduya cepheden saldırı başlattı. Lahor Kolordu Komutanının konutu bombalandı. Polise göre saldırının başında 34 yaşındaki Hatice Şah vardı; Lahor’un en şık moda tasarımcılarından biri (eski maliye bakanlarından birinin kızı ve eski Genelkurmay Başkanı Asıf Navaz’ın torunu) ve son gösterilere katılan kadın kitleleri için bir simge haline gelmişti.
Pakhtunkhwa eyaletine bağlı kadim bir kent olan Merdan’da ülkeyi hayrete düşüren bir başka hadise daha yaşandı. PTI liderinin derhal serbest bırakılmasını talep eden kalabalık bir gösteride bir molla kürsüye çıktı ve Han’ı bir “paighamber” yani “peygamber” olarak tanımladı. Bu en yüksek mertebeden bir küfürdü. Hangi mezhepten olursa olsun her Mümin, Muhammed Peygamberi Allah’ın son elçisi olarak kabul eder. Zavallı molla duygularına yenik mi düşmüştü, yoksa bu kasıtlı bir provokasyon muydu? Bunu asla bilemeyeceğiz. Mikrofonu kapatıldı; kederli kalabalık “ölüm, ölüm, ölüm” sloganları atmaya başladı. Platformdaki diğerleri mollayı yakaladı ve kesilerek öldürüldü. Peki sorun çözüldü mü?
Han’ın orduyu eleştirmesi ve ordunun Pakistan siyasetine sürekli müdahale etmesi (ki kısa bir zaman evvel bundan kendisi de istifade etmişti) ciddi bir krize yol açtı. Üniformalılar aşağılandı. Son tabu da yıkıldı. Pencap eyaleti gibi daha önce orduya aşırı sadık olan bölgelerde bile göstericiler kışlalara yürüyor. Ordu buna toplu gözaltılarla karşılık verdi ve siyasi mahkumların askeri mahkemelerde yargılanacağını duyurdu. Bu acımasız hamle, her zamanki gibi aptal ve dar görüşlü olan ve Yargıtay’dan dönen bir kararla PTI milletvekillerini tasfiye etmeye çalışan hükümetin büyük kısmı tarafından destekleniyor. Muhaliflere verilecek cezalar muhtemelen ağır olacaktır; muhtemelen ileride suçluları caydırmak umuduyla yüksek makamlarda tanıdıkları olmayanlar için birkaç idam cezası da verilecektir.
Hakkında kim ne düşünürse düşünsün Han, ülkede orduyu alenen suçlayan ve generallerine hakaret eden ilk siyasi lider; öyle ki, kendisine yönelik suikast teşebbüsünü tertip ettiği iddia edilen Servislerarası İstihbarat (ISI) görevlisinin adını verecek kadar ileri gitmişti. Ordu bu eşi benzeri görülmemiş meydan okumaya nasıl karşılık verecek? General Ziya, Butto’ya sürgün teklif etmiş, Butto ise Yargıtay hakimleri idamına karar vermeden önce bunu saygısızca geri çevirmişti. Han’a da sürgün ya da askeri mahkemede yargılama teklif edilebilir. İlkini kabul etme isteği güçlü olacaktır (zaten iki oğlu anneleriyle birlikte Londra’da yaşıyor), ancak pek çok şey, Sufi inancına sahip ruhani bir lider gibi görünen ama milyarderlerden “hediyeler” alma konusunda en az öbür politikacılar kadar usta olan mevcut eşi Büşra Bibi’nin tavsiyesine bağlı olacaktır. Bunların en kötü şöhretlisi Mohsin Hamid romanlarından fırlamış bir karaktere benziyor; Riaz Malik, ülkedeki tüm önemli politikacılara ve generallere rüşvet vermiş, kendi başına bir yerlere gelmiş bir adam. Bu bir sır değil ve Han’ın kendisiyle olan ilişkileri şu anda askıya alınmış olan bir Yargıtay davasının konusu. Bu dava, İmran ve Büşra’nın önemli mütevellileri olduğu ve Malik’in aklanan parasıyla kurulduğu iddia edilen Qadir Trust ile ilgili; milyonlarca pound para, Britanya Ulusal Suç Ajansı tarafından ortaya çıkarıldı ve Pakistan’a iade edildi. Bazılarına göre bu para Malik’e iade edildi, Malik de çok daha büyük bir meblağı Londra’da “ruhani” bir Sufi üniversitesi için ayırdı ve Allah bilir daha neler yaptı. Bu projeye, detayları içeren “kapalı zarfı” açmalarına izin verilmeksizin PTI kabinesinin tamamı imza attı mı? Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum. (Bir Netflix dizisi için daha ne kadar beklememiz gerekiyor?)
Askeri mahkemenin işlevi ise Han’ı sonsuza dek siyasetten men etmek olacaktır. Yargıçlar büyük ihtimalle onu idam etmekten kaçınacaklar; ahlaki gerekçelerle değil, bir tür iç savaş çıkarma riski nedeniyle. Han, alt ve üst rütbeli subaylar arasında popülerliğini koruyor ve bu da kitlesel desteğiyle birleşince muhaliflerinin dikkatli davranması gerektiği anlamına geliyor. Bu aşamada askeri liderlik, geleneksel ordu kutsallaştırmalarına geri dönerek düzeni yeniden sağlayamaz. Meşruiyet krizi çok derin.
Bu yüzyıl ve bir önceki yüzyılın yarısı boyunca Pakistan’daki siyasi hayat, daima hastalıklı bir organizmanın tüm özelliklerini sergilemişti. Ticari kapitalizm, dış yardımlar, devlet destekli sanayi tekelleri, yasa dışı ithalat-ihracat anlaşmaları ve kara para aklama planları; tamamı birleşerek daimî bir kriz yarattı. Yırtıcılar iktidar ganimetleri için savaşıyor ve vergi ödemek gibi bürokratik dayatmaları reddediyor. Her ana akım siyasetçi, etraflarında kendilerine sadık bir takipçi kitlesi toplayarak kayırmacılık sanatını geliştirmek için var gücüyle çalışıyor. Bu sonuncular, genelde devasa askeri bütçelerden kamu parasının kaymağını yiyerek basamağın altındakilere çeşitli tekliflerde bulunabilirler. Yüzde komisyonları yönetici seçkin içinde oldukça yaygın olmaya devam ediyor.
Eski usul yolsuzluk hala hüküm sürüyor, fakat internetin ortaya çıkması, evrak işlerinin ortadan kalkması suretiyle zenginlerin gizli ganimetlerini saklamalarına olanak sağlayarak hayatı çok daha kolay hale getirdi. Bugünlerde pek bir şey saklanmıyor. İnsanlar neler olup bittiğini görebiliyor ve siyasetçiler ile yandaşlarından umutlarını kesmiş durumdalar. Han üç nedenden ötürü bir istisna. Artık iktidarda değil; ABD’nin talep ettiği mutlak itaati reddedecek kadar başına buyruk bir dış politika uzmanı ve ülkenin vahim iktisadi koşullarından sebeplendi. Pakistan şu anda korkunç biçimde IMF’ye bağımlı, durmak bilmeyen bir enflasyon yaşıyor ve çocukların faydalı bir şey öğrenmesini engellemek adına dini silah olarak kullanan (sayısız alim, astronom, matematikçi ve bilim insanı yetiştiren orta çağ İslam’ının tam tersi) yozlaşmış ve işe yaramaz bir eğitim sisteminden muzdarip.
PTI tüm bu başarısızlıklarda suç ortağıydı ama artık iktidarda olmamanın avantajına sahip. Şu anda Han’ın siyaset sahnesinden çekilmesi için hazırlık yapan iki grup mevcut. Birinin başında, son birkaç on yılda neredeyse her hükümette görev yapmış olan ve ordu için en güvenli seçenek olacak Şah Mahmud Kureyşi var; diğerinde ise bir zamanlar marjinal olarak daha radikal bir figür olan ve güçlü bir orta sınıf güç tabanını elinde tutan Cihangir Tarin. PTI’nin Han olmadan var olup olamayacağı muamma olarak kalmaya devam ediyor. Ordu, Han’ın icabına bakıldıktan sonra işlerin her zamanki gibi yoluna gireceğini umuyor ve iktidar partileri de şüphesiz kapılarını ilticacılara açacaktır. Pakistan’ın bırakın ordusunu, hiçbir siyasi oluşumunun toplumsal ilişkilerde mütevazı bir değişimi dahi hedeflemediğini vurgulamak gerekir. Yeni bir toplum yaratma gibi bir dertleri yok. Halk taleplerini dile getirmek için sokaklara döküldüğünde verdikleri tek yanıt baskı oluyor.(Harici)