AB içindeki nükleer çatlağı büyüyor
Avrupa Birliği içerisinde Almanya’nın başını çektiği nükleer karşıtı ülkeler ile içinde Fransa ve İtalya’nın yer aldığı ‘nükleer lobisi’ arasındaki uçurum genişliyor.
Nükleer enerjinin Avrupa Komisyonu tarafından Taksonomi Yönetmeliğine ‘yeşil enerji’ kaynağı olarak dahil edilmesi, nükleerin gerçekten ‘yeşil ve sürdürülebilir’ olarak kabul edilip edilemeyeceği konusunda tartışmalar nedeniyle Avrupa’daki bölünmeleri daha da açığa çıkardı.
Cumartesi günü Alman Şansölyesi Olaf Scholz, iktidardaki koalisyonun bir parçası olan Hür Demokratların (FDP) nükleer enerjinin yeniden canlandırılması yönündeki çağrılarına cevap olarak, nükleer enerjinin ‘eskimiş meseleyi diriltmeyeceklerini’ söyledi.
Almanya’nın son nükleer santralleri Isar 2, Emsland ve Neckarwestheim 2, artan enerji fiyatlarına ve soğuk ve pahalı bir kış yaşanacağı korkusuna rağmen Nisan 2023’te kapatıldı. Hükümet, 2000 yılında başlayan nükleerden çıkış sürecinin ülkeyi daha güvenli hale getireceğini, çünkü nükleerin risklerinin yönetilemez olduğunu savunuyor.
Scholz Cumartesi günü Dlf radyosuna verdiği bir mülakatta, Almanya’nın enerji portföyünde nükleer enerjiyi kullanmanın artık bir seçenek olmadığını vurguladı. Şansölye,”Bugün Almanya’da nükleer enerji konusu artık kapanmış bir mesele,” dedi ve yeni nükleer santraller inşa etmek isteyenlerin 15 yıllarını alacaklarını ve ünite başına 15 ila 20 milyar harcamak zorunda kalacaklarını da sözlerine ekledi.
Scholz’un açıklamaları, Şansölye’nin liberal koalisyon ortağı FDP’nin temsilcilerinin, hâlâ kullanılabilir durumda olan reaktörlerin sökülmesinin durdurularak yeniden faaliyete geçirilmesi çağrısında bulunmasının ardından geldi. FDP’nin parlamento grubu başkanı Christian Dürr Perşembe günü SZ gazetesine verdiği demeçte, “Her durumda hareket kabiliyetine sahip olmanın tek yolu budur,” dedi.
Almanya’da nükleer enerjinin kullanılmaya devam edilip edilmemesi konusundaki görüş ayrılıkları geçen yılın sonunda koalisyon içinde ciddi gerginliklere yol açmıştı.
Fakat Scholz, bu konuda kararlı görünüyor. Alman başbakan, “Nükleer enerjinin sonu geldi: Almanya’da artık kullanılmıyor, çıkış yasal olarak gerçekleştirildi,” diye vurguladı.
İtalya’da koalisyon hükümeti nükleer göz kırpıyor
Öte yandan İtalya’da işler tam tersi yönde ilerleyebilir. Ulaştırma Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Matteo Salvini Pazar günü Cernobbio’daki Ambrosetti Forumu’nda, AB’nin dayattığı ‘yeşil enerji’ politikalarıyla da uyumlu olacak nükleer kaynaklı enerji üretimine hız verme niyetini açıkladı.
İtalya 8 Kasım 1987’de yapılan referandumda nükleer enerjiye hayır demiş ve bu da birçok nükleer santralin kapatılmasına yol açmıştı. Fakat referandum herhangi bir yasak getirmediği gibi nükleer enerji santrallerinin inşasına devam etmek için referandumun tekrarlanması da gerekmiyor.
Nükleer enerji tüm ‘merkez sağ’ partilerin geniş desteğine sahip ve seçim kampanyası sırasında şu anda koalisyonda bulunan Salvini’nin Lega’sı, Dışişleri Bakanı Antonio Tajani’nin Forza Italia’sı ve Başbakan Giorgia Meloni’nin Fratelli d’Italia’sı (İtalya’nın Kardeşleri) tarafından dile getirilmişti.
Salvini forumda yaptığı konuşmada, “Bu bir yasama hükümeti olacak ve eğer iyi çalıştıysak, umarım önümüzdeki beş yılı da alacağız. Bu süre içerisinde, bu hükümetin mevcut yapısıyla nükleerden elde edilen ilk (enerji) üretiminin açılışını yapabileceğini düşünüyorum,” dedi.
İtalya’nın bu yıl içinde nükleer enerjiye yönelik araştırma ve katılımını yeniden başlatması gerektiğine inandığını kaydeden Salvini, “İtalya kendini bu işin dışında tutamaz. Bu hükümetin 2023 yılına kadar İtalyanlara teknolojik tarafsızlık adına neden hiçbir enerji kaynağına hayır diyemeyeceğimizi açıklayacak güce sahip olacağına inanıyorum,” ifadelerini kullandı.
Kamu harcamaları üzerindeki sıkı bütçe kısıtlamaları konusunda da AB’ye ağır eleştiriler yönelten Salvini, “Avrupa bizden tarım ve balıkçılıktan fedakarlık ederek konut ve otomobiller konusunda iddialı yeşil hedefler istiyorsa, başkalarının evimize girmesine izin veren bütçe kısıtlamaları koyamaz,” iddiasında bulundu.
Bu arada Çevre ve Enerji Güvenliği Bakanı Gilberto Pichetto Fratin, nükleer enerji, güvenlik ve radyasyondan korunma ve radyoaktif atıklarla çeşitli kapasitelerde ilgilenen tüm farklı ulusal aktörler arasında bağlantı ve koordinasyon unsuru olacak Ulusal Sürdürülebilir Nükleer Enerji Platformu’nun ilk toplantısı için 21 Eylül’de kurum ve şirketlerin Bakanlıkta bir araya geleceğini duyurdu.
Fratin, “Uluslararası düzeyde çeşitli anlaşmalarla füzyonu denemeye kararlıyız ve dördüncü nesil fisyona azami dikkat gösteriyoruz, bu da on yıl içinde ülke için bir fırsat olabilecek küçük reaktörlerin değerlendirilmesi anlamına geliyor,” dedi.
Fransa için nükleer ‘kırmızı çizgi’
Geçtiğimiz hafta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya’nın tutumuna sert tepki göstererek Berlin’i nükleer enerjinin Avrupa’da giderek daha fazla kabul görmesine kasıtlı olarak karşı çıkmakla suçlamıştı.
“Avrupa’da nükleer enerji yatırımlarını yavaşlatmak tarihi bir hata olur,” diyen Macron, özellikle de bunun ‘daha fazla kömür’ lehine sonuçlanması durumuna işaret etti. Macron’un açıklamalarının Scholz’un bu hafta sonu verdiği mesajı tetiklediği düşünülüyor.
Fransa aynı zamanda Nükleer İttifak’ın da önemli bir oyuncusu ve ‘Fransız nükleer gücü müzakere edilemez ve asla müzakere edilmeyecek’ konusunda net. Avrupa Birliği’nin ‘yeşil enerji’ envanterine nükleerin de dahil edilmesinde Fransa’nın önemli bir rol oynadığına dikkat çekiliyor.
Nükleer santrallerini modernize etmesi gereken Fransa için Brüksel’de incelenmekte olan Avrupa elektrik piyasası reformu büyük bir zorluk teşkil ediyor. Fransa, Komisyon’u taleplerini dikkate almaya ikna etti ama başta Almanya olmak üzere birçok ortağının şiddetli muhalefetiyle karşı karşıya. Geleneksel nükleer yanlısı ülkeler olan Doğu Avrupa ülkeleri ve Finlandiya ise artık Paris’e temkinli bir şekilde destek veriyor.
Fransa, enerji tüketiminin yüzde 40’ını nükleer enerjiden sağlıyor. Nükleeri yüzde 28 ile petrol, yüzde 15 ile doğalgaz takip ediyor.
Ukrayna savaşı başlamadan önce nükleer kapasitesini artıracağını açıklayan Fransa’ya Almanya’dan tepki gelmişti. O dönemde Almanya’nın Yeşiller üyesi Ekonomi ve İklim Bakanı Robert Habeck, Fransa’nın nükleer enerjiye yeniden odaklanmasının vaat edilen faydaları sağlamayacağını savunmuş ve Fransa’nın, yüksek maliyetler ve teknik belirsizliklerin giderek kârsız hale getirdiği ‘modası geçmiş bir endüstri tarafından devletin yönlendirdiği ve sınırlandırılmış bir enerji arzı peşinde’ olduğunu öne sürmüştü.
Bir yıldan uzun bir süre sonra, Fransız mevkidaşı Bruno Le Maire, ülkesinin ‘nükleer enerjiyle bağlantılı rekabet avantajlarının hiçbirinden vazgeçmeyeceği’ konusunda ısrar etmişti. Reaktörlerin Fransa’nın ‘ekonomik egemenliğini ve bağımsızlığını’ desteklediğini söyleyen Le Maire, nükleer enerjinin kullanımını engellemeye yönelik girişimleri Paris için ‘kırmızı çizgi’ ilan etmişti.
Avrupa nükleerden çıkış konusunda ihtiyatlı
Belçika kısa bir süre önce 2025’e kadar tamamlanması planlanan aşamalı nükleerden çıkışı yasal zorluklar ve Ukrayna savaşı nedeniyle durdurdu. Belçika iki reaktörün kapatılmasını 10 yıl ertelemeyi tercih etti.
Avrupa’nın diğer bölgelerinde nükleer enerji, hâlâ enerji portföyünün önemli bir parçası ve hükümetler nükleer enerjiden vazgeçmek istediklerine dair hiçbir işaret göstermiyor. Örneğin Bulgaristan, Çekya, Slovakya, Slovenya ve Hırvatistan’da ulusal enerjinin önemli bir kısmını sağlayan aktif nükleer reaktörler bulunuyor. Bu ülkelerdeki hükümetlerin nükleer enerjiyi aşamalı olarak sonlandırmak için çok az motivasyonları var ve esas olarak nükleer kapasitelerini genişletmeyi düşünüyorlar.(Harici)