İranlı uzman: Riyad 13 sebepten dolayı Tel Aviv'le ilişki kuramaz
İranlı Ortadoğu uzmanı Seyyid Hadi Burhani, Riyad yönetiminin 13 sebepten dolayı Tel Aviv'le ilişki kuramayacağını belirtti.
ABD Başkanı Joe Biden, ironik bir şekilde kişisel ilişkilerinin sorunlu olduğu Binyamin Netanyahu’nun yeniden Siyonist Rejim'in başbakanı olduğu ve iç siyasi gündemde hayli sorunlar yaşadığı dönemde Siyonist Rejim-Suudi Arabistan ilişkilerini normalleştirme girişimini başlattı.
27 Temmuz’da New York Times gazetesinde Thomas Friedman, Biden'ın Siyonist Rejim -Suudi Arabistan anlaşması için çalıştığını ve bir yol haritası hazırladığını kaleme aldı.
Bunun ardından ise Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Fox News'e verdiği röportajda İsrail ile ilişkilerde normalleşmeye "her geçen gün daha da yaklaştıklarını" belirtti.
Peki Suudi Arabistan ile Siyonist Rejim arasındaki ilişkilerin normalleşmesi mümkün mü? Başka bir deyişle bu normelleşmenin gerçekleşmesinin önündeki engeller nelerdi?
İranlı Ortadoğu uzmanı Seyyid Hadi Burhani kaleme aldığı bir yazıda Suudi Arabistan'ın Siyonist Rejim ile ilişki kuramamasının 13 nedeni açıkladı.
1. Suudi Arabistan nüfusunun yüzde yüz Müslüman olduğunu söyleyebiliriz. Bu ülke dini inançları yüksek gelenekselci bir topluma sahiptir. Suudi Arabistan halkı tarih boyunca Filistin değerlerine sahip çıkmış ve İsrail ile olan savaşta şehitler vermiştir. Bazı anketlere baktığımızda Suudi halkının Riyad-Tel Aviv normalleşmesini desteklemediğini analayabilirsiniz. Suudi Arabistan yönetimi eğer halkın rızasının olmadığı halde zorla ve diktatörce böyle bir normalleşmeyi kabul ederse bunun ülkedeki etkisi kötü olacaktır. Bu karar sadece gençler ve normal insanları değil, aynı zamanda din adamlarının ve hatta ordu ve güvenlik güçlerininin de tepkisini çekebilir.
2. Suudi Arabistan kamuoyunun yanı sıra Filistin kamuoyu da bu sürece karşıdır. Suudi Arabistan’ın Filistin'deki Büyükelçisinin Mescid-i Aksa ziyaretinin iptal edilmesi Filistin halkının bu meseleye olumlu bakmadığını gösteriyor. Geçenlerde normalleşme taraftarı olan Suudi Arabistanlı sosyal medya fenomeni Muhammed El-Suud’un Filistinliler tarafından Mescid-i Aksa’dan nasıl çıkarıldığını gördük. Bununla birlikte BAE’nin genç kuşağı hariç İslam ülkeleri toplumu böyle bir normalleşmeye karşıdır.
3. Suudi Arabistan, Filistin ve diğer Müslüman ülkelerinin halkının İsrail ile normalleşme meselesine sıcak bakmaması yeni bir olay değil. Bu halklar her zaman normalleşme konusunda tepkisini ortaya koymuştur. Ama son zamanlarda Netanyahu kabinesinin baskıları atması nedeniyle Batı toplumu ve hatta Yahudi toplumu bile Siyonist Rejim ile ilişki kurnaya karşı çıkmaktadır. Dolayısıyla Batı devletleri bu normalleşmeyi ciddi anlamda desteklemiyor.
4. Filistinlilerin Suudi Arabistan'ın barış adımlarına sadece duygusal anlamda karşı çıkmamaktadır, bu tepkiler bazı tarihsel gerçeklere dayanıyor. Zira bu adımların İsrail’in Filistin işgalinin ve topraklarının tamamen Yahudileştirmesinin meşrulaştırılmasına yol açacaktır. Bazı devletlerin Siyonist İsrail ile ilişki kurulduğunda Filistinlilerin haklarının geri almasına yardımcı olacağını söyleselerde Mısır ve BAE’nin İsrail ile yaptığı normalleşme anlaşmalarının ardından böyle bir konunun gündemde olmadığını tanık olduk.
5. İslam dünyasını en kutsal mekanları olan Mekke ve Medine’nin Suudi Arabistan’da bulunması nedeniyle bu ülke İslam dünyasının merkezi haline gelmiştir. Bu kutsal yerlerin önemi o kadar fazladır ki Suudi Arabistan kralları kendilerini sıklıkla "kutsal kentlerin hizmetçisi" (Hadem el-Haramin el-Şerifin) olarak tanımlamaktadır. Her yıl İslam dünyasının her yerinden milyonlarca insan Hac merasimine katılmak için bu ülkeye gidiyor. Suudi Arabistan, Kudüs'ün kurtuluşu için kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın en önemli destekçisi olan ülkelerden biridir. Suudi Arabistan coğrafi konumu ve zenginliği nedeniyle bu ülkenin İslam dünyasındaki özel ve merkezi rolüne katkı sağlamıştır. Bu durum Suudi Arabistan açısından büyük değer ve önem taşımaktadır. İslam toplumlarının çoğunluğu İsrail'e karşıyken, Riyad’in Tel Aviv ile ilişkilerini normalleştirmesi, bu ülkeyi İslam dünyasında önemli sorunlarla karşı karşıya getirecektir.
6. Bildiğiniz üzere 2002 yılında Beyrut’ta toplanan Arap liderler, Suudi Arabistan’ın Ortadoğu barış planını oybirliğiyle kabul etmişti. İki günlük zirvede kabul edilen plan, 1967 yılında işgal edilmiş topraklardan geri çekilmesi koşuluyla İsrail’le Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini öngörüyordü. BAE ve Bahreyn bu anlaşmayı hiçe sayarak Siyonistlerle normalleşme yoluna girdi ama barış planını öneren ülke Suudi Arabistan’dı. Bu plan uluslararası hukukuna uygun olduğu için dünya genelinde birçok ülke tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi Arap Barış Planı'na aykırıdır.
7. Suudi Arabistan ile İsrail'in yakınlaşması bu rejimin baskıcı ve saldırgan politikaları nedeniyle Filistin'in tarihinin en kötü dönemden geçmesi ile denk geliyor. Gazze Şeridi on yılı aşkın bir süredir tam bir abluka altında ve halk, günlük ihtiyaçlarını karşılamak için zor durumda. Batı Şeria’da her gün Filistinli vatandaşların öldürülmesine tanık oluyoruz. Bu yılın başından bu yana Batı Şeria'da 250'den fazla Filistinli katledildi ve bunların en az 41'i çocuk veya gençti. Daha önce baskılar rejimin askeri ve güvenlik güçleri tarafından uygulanıyordu, ama son dönemlerde fanatik Yahudilerin de uyguladığı baskılara şahidiz. Şu anda 1.300'den fazla Filistinli, herhangi bir gerekçe olmadan hapiste. Filistin genelinde Yahudileştirme projesi tüm hızıyla devam ediyor. İsrail rejiminin Filistinlilere yönelik ırkçı politikası Uluslararası Af Örgütü gibi Batılı uluslararası kuruluşları tarafından reddedilmiştir. Bu koşullar altında İsrail'le ilişki kurmak, apartheid politikasının uygulaması için Tel Aviv'e bir ödül olacaktır.
8. Araştırmalara göre Netanyahu kabinesi İsrail tarihinde Filistinlilerin haklarını resmen tanımayan ve Arap ve İslam'a en fazla karşı çıkan bir kabinedir. Arap devletlerinin, Arap halkının haklarını ihlal eden böyle bir rejime yakınlaşma girişimi tarihin en ilginç olaylarından biridir. Bunlarla birlikte İbrahim Anlaşması’nda İsrail’in yasadışı nükleer, kimyasal ve biyolojik cephaneliklerin azaltılması yoluyla bu rejimin tehlikesinin azaltılmasının gerekliliğine dair hiçbir madde yok. Normalleşme süreci demek Arap ülkelerinin Siyonist Reijm’in tehlikesini kabul etmek demektir.
9. Mevcut İsrail kabinesinin yanlış politikaları, Batı ve hatta Yahudilerin memnuniyetsizliğine neden olmuştur. Son aylarda Netanyahu karşıtı protestolara tanık olduk. Batılı yetkililer bile Netanyahu ve bu rejimin bakanlarıyla görüşmeyi reddediyor. Böyle bir kabineyle müzakere edilmesi sadece Arap ve İslam ülkeleri değil, Batılı ülkelerde ve hatta Yahudiler tarafından sıcak karşılanmıyor
10. İsrail sadece Filistin'in meselesi değil İsrail tüm bölge için bir tehlike ve tehdit unsurudur. Bu rejim Filistin'in tamamen işgal edilmesinin ardından Lübnan, Suriye, Ürdün, Mısır ve hatta Suudi Arabistan'ın da bulunduğu tüm komşularının topraklarının bir kısmını işgal etti. Tiran ve Sanafir adaları uzun yıllar Siyonist Rejim'in işgali altındaydı. İsrail bu iki adadan çekilse de hala bu topraklarda güç kullanıyor. Örneğin İsrail daha önce Suudi Arabistan topraklarını Mısır bağlayan köprününün inşasına karşı çıkmıştı. İsrail'de dini siyonizmin ve dini partilerin güçlenmesiyle birlikte “Nil'den Fırat'a Yahudi Devleti” dini düşünce giderek güçlenecek ve böylece Suudi Arabistan'ın bir kısmı da dahil olmak üzere bölgedeki daha fazla toprak İsrail'in tehdidi altına girecektir. İsrail'in normalleşme ışığında bölgede güç kazanması bölge ülkelerini daha fazla kısıtlamaya maruz bırakacaktır. İsrail işgaline karşı en önemli araç siyasi yaptırımlardır. İsrail, bölgedeki askeri, ekonomik ve güvenlik üstünlüğüne rağmen hâlâ uluslararası toplumun, Birleşmiş Milletler'in ve ona bağlı kuruluşların düzenli bir üyesi değil. Bunun nedeni Arap-İslam ülkelerinin bu rejime karşı uyguladığı siyasi yaptırımlardır. İsrail ile ilişki kurmak, bu önemli aracı etkisiz hale getirecektir ve İsrail'e Arap karşıtı politikalarında daha da özgürce davranmasına yol açacaktır.
11. Bazı medya kuruluşları ''İsrail ile normalleşmenin bölgede olumlu etkileri olacak'' diye haberler yayınlıyor. Basında sanki bu anlaşma ile bölge cennete dönüşecekmiş gibi abartılı yazılar var. Mısır, Ürdün ve İsrail arasındaki barışın üzerinden uzun yıllar geçti. İsrail ile yapılan barış anlaşmalarının sonucu artık herkesin gözleri önünde. Hangi Arap veya İslam ülkesi İsrail'le barış yoluyla refaha, zenginliğe ve güvenliğe kavuşmuş?
12. Yukarıdaki engeller ile birlikte İsrail ile normalleşme, Suudi Arabistan'ın sevilen eski kralı merhum Faysal bin Abdülaziz el-Suud’un büyük mirasını da tehlikeye atacaktır. Faysal bin Abdülaziz el-Suud İslam dünyasının en sevilen siyasetçisi olarak bilinmektedir. Bu Kral Filistin ve diğer Müslüman halkının haklarını savunmak adına Al Suud ailesine büyük bir prestij ve itibar kazandırdı. Onun 1960'lı ve 1970'li yıllarda İsrail'e karşı yürüttüğü savaşta bu rejimi Arap topraklarının bir kısmından çekilmesine zorlamıştı. Merhum Faysal bin Abdülaziz el-Suud döneminde Arap ülkeleri uluslararası toplumunda güçlü bir birlik içindeydi. Kral Faysal'ın idealleri ve politikalarıyla çelişen İsrail'le barış anlaşması, bu ülkenin böyle bir siyasi değerin kaybetmesine neden olacaktır.
13. Tahran-Riyad ilişkilerinin normalleşmeden önce Suudi Arabistan yetkilileri, İran politikalarının tehlikeli olduğu için İsrail'e yakınlaşmak ve bu ülkeye karşı ittifak kurmayı gerekçe olarak gösteriyorlardı.
Ama İran-Suudi Arabistan arasında normalleşme anlaşması sağlandığı için böyle bir gerekçe gösterilmesi de anlamsız ve geçersizdir.
İran, Suudi Arabistan'ın İsrail'den uzaklaşmasına büyük önem ve değer veriyor ve bunu pratikte kanıtlamaya hazır. Bu bağlamda İran'ın Kral Faysal’ın barış planına verdiği destek taraflarca tartışılıp değerlendirilebilir. İran, nükleer enerjinin barışçıl kullanımı konusunda Suudi Arabistan'a yardım etmeye hazır olduğunu bile ilan etti. Riyad’ın Tel Aviv ile normalleşme sürecine girmesi İran'ın sunduğu eşsiz fırsatın önünü kesebilir.
Bu makaledeki fikirler yazarına aittir ve Mehr Haber Ajansı'nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.(Ajanslar)